Modern Tarih Felsefesi
Prof. Dr. Kasım KÜÇÜKALP,
Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Felsefe Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
Teori-tarih karşıtlığı üzerinden inşa edilmiş olan Batı düşüncesi geleneği boyunca çeşitli epistemik pratikler (düşünce veya akıl) yoluyla idrakine varıldığı düşünülen soyut, tarih-dışı ve evrensel bir hakikat anlayışının savunula geldiği söylenebilir. 19. yy gelinceye değin devam edegelen bu tavır, tarih yüzyılı olarak bilinen 19. yy da tarihin keşfine bağlı olarak büyük bir değişime uğramış ve yerini insanın, varlığın, hakikatin, değerlerin, anlamın ve hatta Tanrı’nın dahi zamansallığından/tarihselliğinden bahseden düşünce pratiklerine bırakmak durumunda kalmıştır. Buna göre zamansal ve mekânsal bir karakter arz eden insan varoluşu yalnızca somut, pratik varoluşu itibariyle tarihsel olmayıp, düşünsel ve zihinsel pratiklerinin yanı sıra söz konusu pratiklerin bir sonucu olarak görülebilecek varlık, hakikat, doğruluk, değer ve anlam iddiaları bakımından da tarihsel ya da zamansal bir mahiyet arz etmektedir. Hegel’in “her düşünür kendi zamanının çocuğudur” ve “hiçbir düşünür kendi zamanını aşamaz” sözlerinde ete kemiğe büründüğü şekliyle bu yaklaşımın, -belirgin birtakım farklılıklar olmakla birlikte- Herder, Droysen, Rilke, von Humboldt gibi Alman tarihçiler başta olmak üzere Alman idealistleri, Kierkegaard ve Nietzsche gibi varoluş ve yaşam felsefecisi olarak nitelendirilebilecek düşünürleri ve 19. yy pozitivizmini de içerecek şekilde tüm yüzyıla damgasını vurduğu söylenebilir. Yine bu yüzyıl, 18. yy aydınlanma tecrübesinin akabinde Avrupa ve Batı kavramları bağlamında tarihe referansla ve tarih yoluyla Avrupa bilincinin inşa edildiği ve bu doğrultuda olmak üzere “felsefe tarihi”, “uygarlık tarihi”, “insanın tarihi” gibi inşaî nitelikte tarihlerin yazıldığı bir döneme karşılık gelmektedir.
Tam da bu bağlamda ifade edilmelidir ki tarih felsefesi kavramı da söz konusu yüzyıldan itibaren pratiğe dökülmüş olup, “modern tarih felsefesi” başlığının da bu doğrultuda teşekkül eden çeşitli yaklaşım veya felsefelere referanslarla içeriklendirilmesi mümkündür. Genel bir çerçeve içerisinde ele alındığında modern tarih felsefesi başlığının, ilerlemeci tarih telakkisi ve tarihselcilik tartışmaları bağlamında zuhura gelen düşünceleri içerdiğini söylemek mümkündür. Aslına bakılırsa modern zamanlara özgü tarih felsefesi, büyük ölçüde ilerleme fikri etrafında şekillenmiş olup, bir yönüyle bilimselci dünya görüşünün aydınlanma düşüncesinde ete kemiğe bürünmüş şekliyle bilimsel ilerleme düşüncesinden, diğer yönüyle ise 19. yy zuhura gelen tarih felsefeleri bağlamında, tarihin işleyişinin rasyonel bir muhtevaya sahip olduğu ve ilerlemenin ise söz konusu rasyonel sürecin/akışın gitgide muhkem hale geldiği bir süreç olarak anlaşılması gerektiği vurgusuyla tebarüz eden diyalektik tarih anlayışından beslenen bir muhtevaya sahiptir. Tarihselcilik tartışmaları ise bir yönüyle (Hegel, Marx ve Comte felsefelerinde olduğu üzere) tarihteki rasyonel olduğu düşünülen ilerleme fikrini tahkim edecek şekilde, diğer yönüyle ise radikal tarihselcilik bağlamında evrenselci düşünme biçimlerinin eleştirisi olarak modern ve çağdaş tarih felsefelerinin içeriklendirilmesine hizmet etmiştir.
Modern tarih felsefesinin anlaşılması, büyük ölçüde modern diye nitelediğimiz sürecin bir bütün olarak hesaba katılıp değerlendirilmesiyle mümkündür. Klâsik kozmolojinin yıkılmasına paralel olarak klâsik felsefe anlayışının yerine geçen geçmişten tamamen kopma iddiasındaki modern felsefe anlayışı, 16. yüzyıldan itibaren bilimde ortaya konmuş olan başarılarla birlikte, 18. yüzyılda aydınlanma düşüncesine vücut vermiştir. Aydınlanma diye nitelendirilen dönemin en belirgin karakteristikleri ise insan aklına duyulan katıksız güven ve desteğini büyük ölçüde bilimden alan ilerleme düşüncesidir. 18. yüzyılda Fransa’da başlayan daha sonra İngiltere ve Almanya başta olmak üzere modern dünyanın hemen her yerinde yansımasını bulmuş olan aydınlanma düşüncesi; insanı köleleştirip, aklî anlamda tahakküm altına aldığı düşünülen hurafe, gelenek, mit gibi hususlara karşı aklî bir aydınlanma iddiasını ifade etmektedir. İnsanlığı eski düzenden kurtarıp, daha iyi ve özgürleştirici olan aklın düzenine sokmak olarak tanımlanan aydınlanma, her türlü felsefî ve toplumsal düzeni, akla ya da akılda somutlaşan ilkelere yaslama eğilimi olarak ele alınabilir.[1] Aydınlanmaçağı, akıl ve düşüncenin dünya ve topluma dair geleneksel anlayışların yıkılması için bireyin en güçlü yetileri olarak görülüp devreye sokuldukları bir dönemi imlemektedir. Bu açıdan bakıldığında aydınlanmanın en temel karakteristiği dinî anlayışlara meydan okumaktır. Bu meydan okuyuşta akıl aydınlanma için en önemli vasıta olmak durumundadır. Bu yüzden başta Fransa’dakiler olmak üzere, tüm aydınlanma düşünürleri insanın sahip olduğu akıl sayesinde gerekli tüm sorulara yanıt verebileceği kanaatindedirler.[2] Kant da “Aydınlanma Nedir?” adlı çalışmasında aydınlanmanın, akılla elde edilen olgunlaşmaya paralel olarak insanlığın içinde bulunmuş oldukları erginsizlik durumundan kurtulmasına işaret ettiğini söyler. Bu açıdan bakıldığında aydınlanma bir yandan geleneksel olan erginsizlikten bir kopuşa yani onu geride bırakışa, diğer yandansa zekânın kullanılmasındaki cesaretin eşlik ettiği ilerleme düşüncesine işaret etmektedir.[3]
İlerleme düşüncesi Fransız aydınlanmasında somutlaşmış olup, ilk defa Turgot tarafından kullanılmıştır. Evrensel bir tarih kurgusuna sahip bu düşünce, bütün insanî düşünüm ve kazanımların, bilimdeki gelişmelere bağlı olarak ilerleyeceği inancına dayanır.[4] Buna göre tarihteki her dönem daha önceki dönemlerin kurumlarını ortadan kaldırıp, eksikliklerini gidermekte ve daha önceki dönemlerin birikimlerini de içermektedir. Aydınlanma dönemiyle ortaya çıkmış olan ilerleme nosyonu açısından bakıldığında, bilginin birikimselliği sonucu ortaya çıkacak olan ilerleme, insanları daha ahlâklı, medenî ve mutlu bir yaşantıya kavuşturacaktır.[5] Söz konusu nosyon modern tarih anlayışında da yansımasını bulmuş, tarihteki olumsuzlukların insanların elde ettiği bilimsel bilgi birikimine paralel olarak ortadan kalkacağına işaret eden bir tarih felsefesinin doğmasına..