Menü
Mehmet Soysaldı
Mehmet Soysaldı
Kur’ân Perspektifinde Nefis Muhasebesinin Dinamikleri
Ocak 28, 2025
Yazarın Tüm Yazıları

İnsan, varlıklar arasında en mükemmel şekilde yaratılmış, onurlu bir varlıktır.[1] Yaratılışıyla birlikte dünyaya gönderilen insan, başıboş bırakılmamıştır.[2] Kendisine sayısız nimetler sunulmuş ve tüm varlıklar onun hizmetine verilmiştir.[3] Yeryüzünde halife olarak tayin edilen insan,[4] bu nimetleri onların gerçek sahibinin rızasına uygun şekilde kullanmalı ve yeryüzünü barış ve huzur ortamı haline getirmek için çaba göstermelidir. Ayrıca, kendi iç dünyasını sık sık gözden geçirmeli ve nefis muhasebesi yapmalıdır.

  1. Nefis Muhasebesi

Nefis muhasebesi, kişinin kendi niyetlerini, davranışlarını ve seçimlerini gözden geçirmesi anlamına gelir. Bu süreç, insanın kendi hatalarını tanıması, Allah’ın emirlerine ne ölçüde uyduğunu düşünmesi ve bunlar üzerine derinlemesine bir değerlendirme yapmasını içerir. İnsanın geçmiş hayatını gözden geçirmesi, Allah’ın emirlerini ne ölçüde yerine getirdiğini, hangi görevlerde eksik kaldığını ve hangi yasakları çiğnediğini düşünmesi, nefsiyle hesaplaşmasıdır. Günümüzde buna otokontrol de denir. Otokontrol, kişinin kendisini yönetme becerisidir. Bu, hem kişisel gelişim hem de manevî bir olgunlaşma için önemlidir. İnsanın akıl ve irade gücünü kullanarak kendi eylemlerini sorgulaması, onu diğer varlıklardan ayıran bir özellik olarak öne çıkar. Bu bakış açısı, bireylerin kendilerini sürekli olarak geliştirmeleri, hatalarından ders çıkarmaları ve daha iyi bir insan olma yolunda çaba göstermeleri için bir rehber niteliğindedir. Nefis muhasebesi, insanı hem dünyevî hem de uhrevî anlamda daha bilinçli ve sorumlu bir birey haline getirebilir.

  1. Nefis Muhasebesinin Önemi

Allah Teâlâ, insanı mükemmel bir şekilde yaratarak bu dünyaya göndermiştir. Bu durumu, Tîn sûresi 4. âyette şöyle ifade etmektedir: “Andolsun ki biz insanı en güzel bir surette yarattık.” İnsanın mükemmel bir şekilde yaratılıp bu dünyaya gönderilmesinin bir hikmeti ve amacı vardır. İnsan, bu dünyada başıboş bırakılmamıştır. Cenâb-ı Allah bu gerçeği şu sözleriyle ifade etmiştir:

Sizi, boş yere yarattığımızı ve hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?[5]

Ayrıca Ankebût sûresinde de şu önemli hatırlatma yapılmaktadır:

Elif-Lâm-Mîm İnsanlar, sadece ‘inandık’ demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve çetin sınavlardan geçirilmeyeceklerini mi sanırlar? Andolsun ki onlardan öncekileri de zorlu sınavlardan geçirmişizdir. Allah, elbette doğru olanları da bilir, yalancıları da bilir. Yoksa kötülük işleyenler bizi (aşacaklarını) mı sanırlar? Ne kötü hükmediyorlar![6]

İnsan, yaratılış amacını araştırmalı, öğrenmeli ve bu doğrultuda Allah’ın verdiği ömrü değerlendirmelidir.

Allah Teâlâ insanın yaratılış gayesini Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle açıklamaktadır: “Ben, cinleri ve insanları ancak beni tanıyıp ibadet etsinler diye yarattım.”[7]
Hanginizin daha güzel amelde bulunacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratan Yüce Allah’tır. O, çok üstün, çok güçlü ve çok bağışlayandır.”[8]

Bu âyetler doğrultusunda, insanın yaratılış amacını bilmesi, bu bilinçle hayatını sürdürmesi ve Allah’ın vermiş olduğu halifelik görevini en mükemmel bir şekilde yerine getirmesi gerekmektedir.

İnsan dünya ve ahirette hüsrana uğrayanlardan olmak istemiyorsa kendini sık sık sorgulamalı ve nefis muhasebesi yapmalıdır. Tıpkı bir tüccarın gelir-gider dengesini, borç ve alacaklarını düzenli olarak kontrol etmemesi durumunda iflas etmesi gibi, insan da kendini hesaba çekmez ve nefis muhasebesi yapmazsa sonunda hüsrana uğrayacaktır. Nitekim Allah Teâlâ, Haşr Sûresi 18-19. âyetlerde şöyle buyurmaktadır:

Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve her biriniz yarına ne hazırladığını gözden geçirsin. Allah’tan korkun; çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. Allah’ı unutan ve bu nedenle Allah’ın da onları unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar, sapkınlığa düşenlerdir.”

Allah Teâlâ, bu zikrettiğimiz âyetlerde bütün inananları nefislerini muhasebe yapmaya davet etmekte ve Yüce Allah’ı unuttuklarından dolayı kötü bir sona uğrayanların durumuna düşmemeleri için uyarmaktadır. Âyette “nefis” kelimesi nekre olarak kullanılmak suretiyle ilâhî yükümlülüklere tâbi olan herkesin bu nefis muhasebesini yapması gerektiği vurgulanmaktadır.[9] Ayrıca, “yarın” anlamına gelen “gad” kelimesi, kıyamet gününü ifade etmektedir.[10] “Gad” kelimesinin nekre olarak geçmesi ise iki farklı şekilde yorumlanmıştır:

Birinci yorum; kıyametin çok yakın olduğu vurgulanarak, insanlar ahiret hayatına hazırlık yapmaya davet edilmiştir. İkinci yoruma göre zaman iki şekilde ele alınır: Biri sorumluluk ve ibadet zamanı olan dünya, diğeri ise ceza ve ödül zamanı olan ahirettir. Bu nedenle, insan, yarın kadar çok yakın olan ahiret yurdu için bugünden neler yapıp hazırladığını düşünmeli ve sürekli olarak nefsini muhasebe etmelidir.[11]

İnananlar, 19. âyette, Allah’ı unutan kişiler gibi olmaktan sakındırılmaktadır. Zira Allah Teâlâ’yı unutmak, gaflet içinde yaşamaya ve dünya ile onun geçici değerleri peşinde koşmaya yol açar. Bu durum, ahiret için hazırlık yapmaktan alıkoyar ve insanı günahlar içinde kaybolmaya sürükler. Allah’ı unutanları Allah Teâlâ da unutur ve sonunda onları ahirette azapla yüzleştirir. İşte bu kişiler, yoldan sapmış ve sırât-ı müstakîmden ayrılmış fâsıklardır.

Bir gün Hz. Peygamber, ashâbına: “Müflis kimdir biliyor musunuz?” diye sormuştur. Ashâb: “Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kişidir.” diye cevap vermiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin gerçek müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelen, fakat bu dünyada birine sövüp, diğerine zina iftirasında bulunan, bir başkasının malını haksızca yiyen, kan döken ve insanları döven kimsedir. Bu sebeple, sevapları yaptığı haksızlıkların karşılığı olarak hak sahiplerine verilir. Sevapları tükenmeden üzerindeki haklar bitmezse, hak sahiplerinin günahları kendisine yüklenir ve ardından cehenneme atılır.”[12]

İnsanın dünyada huzur içerisinde yaşaması ve ahirette ebedi mutluluğa erişmesi, nefsini sürekli sorgulayıp muhasebe ederek, kulluk görevlerini samimiyetle ve en iyi şekilde yerine getirmesine bağlıdır. Nefis, insanı sürekli olarak kötülüğe yönlendirmeye çalışır. Kişi nefsini kontrol altına almaz ve sınırlarını belirlemezse, nefis onu doğru yoldan uzaklaştırarak kötülüklere sürükleyebilir.

Allah Teâlâ, Hz. Yûsuf’un (as) diliyle nefsi şu şekilde tanımlar: “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum; çünkü nefis kötülüğü çokça emreder. Ancak Rabb’imin merhamet ettikleri müstesna. Şüphesiz ki Rabb’im çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.[13]

İnsanın doğru yoldan ayrılmaması için nefsini daima kontrol altında tutması şarttır. Bu nedenle, nefis muhasebesi yapmak, kaçınılmaz bir görevdir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur: “Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir; onu kötülüklere gömen ise hüsrana uğramıştır.[14] Bu âyetle nefis muhasebesinin önemi açıkça vurgulanmaktadır.

Hz. Peygamber, nefis muhasebesinin önemini şu şekilde dile getirmiştir: “Akıllı kişi, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için hazırlık yapandır. Âciz olan ise, nefsinin arzularına uyan ve Allah’tan gerçekleşmesi mümkün olmayan dileklerde bulunandır.”[15] Bu hadisin ışığında, nefsini hesaba çeken kişi, hem kendisi hem de çevresi için faydalı işler yapar ve sâlih amellerde bulunur.

Bir başka hadis-i şerifte de Hz. Peygamber (sas): “Hesaba çekilmeden önce kendi nefsinizi hesaba çekiniz.”[16] buyurarak, kişinin kendi davranışlarını sürekli gözden geçirmesi gerektiğini vurgulamıştır.

İkinci râşid halife Hz. Ömer (ra), bir hutbesinde Müslümanlara şu şekilde öğütte bulunmuştur: “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz. Amelleriniz tartılmadan önce, onları kendiniz tartınız. Büyük hesap günü için şimdiden hazırlıklarınızı yapınız.”[17] Hz. Ömer’in, her gün kendi kendine, “Bugün Allah için ne yaptın?” diyerek kendini sorguladığı rivayet edilir.

Nefsini sık sık muhasebeye çeken kişi, nefsinin kötü isteklerine kapılmaktan korunur ve böylece günahlardan uzak durur. Sâlih amellerini artırarak Allah’ın rızasına ve sevgisine erişebilir.

  1. Nefis Muhasebesinin Amacı

İnsan, bu dünyada Allah’a kulluk etmek üzere yaratılmıştır, ancak bu amacını gerçekleştirmesi önünde bazı engeller bulunmaktadır. Nefis, şeytan ve kötü arkadaşlar, insanı Allah’a ibadetten alıkoyan başlıca üç etkendir. Nefis, kişinin içindeki arzu ve isteklerin kaynağıdır; bu nedenle insan, sadece helâl ve meşru arzularını tatmin etmeli, haram ve zararlı isteklerine karşı direnmelidir.

Bu noktada, nefis muhasebesi yapmak büyük bir önem taşır. Kendi iç dünyasını sorgulayan ve kontrol eden bireyler, nefsin olumsuz isteklerine karşı koyarak daha samimi ve bilinçli bir ibadet hayatı sürdürebilirler. Bu süreç, kişiyi günahlardan uzaklaştırıp hayırlı amellere yönlendirir. Kendini denetleyen insanlar, başkalarına haksızlık etmekten kaçınır ve insan haklarına riayet ederler.

Sonuç olarak, nefis muhasebesi yapan bireylerin oluşturduğu bir toplum, barış ve huzur içinde bir yaşam sürebilir. Böyle bir toplum, adalet, sevgi ve saygı üzerine inşa edilir ve insanlığın daha iyi bir geleceğe ulaşmasına katkıda bulunur.

İnsanın kendi nefsini muhasebe etmesi büyük bir erdemdir, ancak bu erdemi hayata geçirmek kolay değildir. Çünkü nefis, sürekli sorgulanmaktan ve sınırlandırılmaktan hoşlanmaz. Her insanda, yaptığı şeyleri doğru görme ve nefsinin arzularını haklı bulma eğilimi vardır. Bir kişiye yaptığı davranışın yanlış olduğu hatırlatıldığında, nefis hemen savunma pozisyonuna geçer. Kişi, yanlış davranışını savunmaya çalışır ve kendini haklı göstermeye çaba sarf eder.

Bu yüzden, insanlara nasihat ederken veya onları uyarmaya çalışırken, İslâmî hakikatleri aktarırken son derece dikkatli olmak gerekir. Nefislerine dokunmadan, onları yumuşak bir şekilde iyiliğe ve güzel davranışlara teşvik etmek daha etkili olur.

  1. Nefis Muhasebesinin Dinamikleri

Nasıl ki her işin bir yöntemi ve usulü varsa, nefis muhasebesinin de belirli bir yöntemi bulunmaktadır. Bu yöntemi doğru bir şekilde uygulamak, nefis muhasebesinde başarılı olabilmek için elzemdir. Kişi, nefis muhasebesi yaparken şu önemli noktalara dikkat etmelidir:

4.1. İnsan, Allah’ın sürekli gözetimi altında olduğunu bilmeli ve bu bilinçle hareket etmelidir.

Yüce Allah, insanı en güzel şekilde yaratıp dünyaya göndermiştir, fakat onu başıboş bırakmamıştır. İnsan, her an Allah’ın gözetimi ve denetimi altındadır. Bu sebeple, iki temel hususu asla unutmamalıdır:[18]

  • Allah’ın varlığını ve birliğini, her an her yerde insanı gözettiğini bilmelidir. Bu bilinçle yaşayan bir insan, Allah’ın emirlerine ters düşen davranışlarda bulunamaz ve böylece günahlardan ve hatalardan kaçınır.
  • İnsanın aklından çıkarmaması gereken bir diğer önemli gerçek ise ölümdür. Ölüm gerçeğini sürekli hatırlayan bir insan, ahireti unutmadan, hem dünya hem de ahiret için dengeli bir şekilde çalışır.

Ölüm, kaçınılmaz bir gerçektir. Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de, “Her nefis ölümü tadacaktır. Biz, sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz. Nihayet bize döndürüleceksiniz.”[19] buyurarak bu gerçeği vurgulamaktadır.

Diğer bir âyette ise: “Nerede olursanız olun, sarp ve sağlam kalelerde bulunsanız bile, ölüm size ulaşır.[20] diyerek, ölümden kaçmanın imkânsız olduğunu belirtmektedir.

Ölümden kaçış yoktur; insan ne kadar gafil olursa olsun, bir gün bu gerçekle yüzleşecektir. Bu nedenle, her birey her an ölüme ve ahiretteki hayata hazırlıklı olmalıdır. Zira ölüm zamanı gizli olduğu için ne zaman geleceği kesin olarak bilinemez. Azrâil, her an insanın ruhunu bedenden alabilir. Hz. Peygamber: “Ölüm, kişiye en iyi nasihattir.”[21] ve “Lezzetleri yok eden ölümü sıkça hatırlayın.”[22] buyurarak, ölümün önemine dikkat çekmiştir.

4.2. İnsanın geçmişteki günahlarını hatırlayıp tövbe etmesi gerekir.

İnsan, bir varlık olarak zayıftır ve her an hata yapma ya da günah işleme olasılığı taşır. Allah Resûlü (sas) de bir hadisinde: “Bütün Âdemoğulları günahkârdır; günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir.”[23] buyurarak bu gerçeği vurgulamıştır.

Önemli olan, işlenen günahı fark etmek ve onu telafi etmek için tövbe etmektir. İnsan, fıtratı gereği hem sevap hem de günah işleme yeteneğine sahiptir. Günah işlemek, insanı meleklerden ayıran bir özelliktir. Melekler nurdan yaratılmıştır ve Allah’a asla isyan etmezler; kendilerine verilen emirleri tam olarak yerine getirirler. Ancak insan, nefsine, şeytana ve kötü insanlara uyduğu sürece, Allah’ın emirlerine karşı gelerek günah işleyebilir. Buna karşın, aklını kullanıp Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamber’in (sas) öğretilerine riayet ederse, sevap kazandıran sâlih ameller gerçekleştirebilir.

İslâm, fıtrata uygun bir dindir. Bu nedenle, insanların günah işleyebileceği gerçeği göz önünde bulundurulmaktadır. Ancak, işlenen günahlardan kurtulup arınma yolları da insanlara sunulmuştur. Hatalardan ve günahlardan arınmanın yolu, tövbe ve istiğfardır. Tövbe ve istiğfar ile insan, işlediği tüm günahlardan temizlenme fırsatı bulabilir. Nitekim Allah Resûlü (sas) şöyle buyurmuştur: “Günahtan tamamen dönen ve tövbe eden kişi, o günahı hiç işlememiş gibi olur.”[24]

 

  • İnsan, başkalarının hatalarını görmeden önce kendi hatalarını fark etmelidir.

Nefis muhasebesinin önemli bir yönü, kişinin kendi ayıplarını fark edip onları düzeltmeye çalışmasıdır. Kendi hatalarını görebilen ve düzeltmeye çalışan bir insan, günahlardan arınarak sâlih ameller işlemeye yönelir. Aynı zamanda, başkalarının hatalarıyla uğraşmaktan ve onların eksikliklerini gıybet etmekten de uzaklaşmış olur.

Allah Teâlâ: “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir.”[25] buyurarak, insanları kendi hata ve günahlarını fark edip düzeltmeye yönlendirmektedir.

Hz. Peygamber (sas) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Mü’min, günahını üzerine düşecek bir dağ gibi görürken, günah işleyen kişi, günahını burnunun ucuna konmuş bir sinek gibi algılar. Ona bir şey söylendiğinde sinek hemen uçar.”[26]

 “Akıllı insan, nefsini sürekli sorgulayan ve ölümden sonraki hayatı için hazırlık yapan kişidir. Âciz olan ise, nefsinin arzularına uyan ve Allah’tan imkânsız şeyler bekleyen kişidir.”[27]

Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî (öl. 672/1273), kendi kusurlarını görmeyip başkalarının hatalarını didik didik inceleyenleri sert bir dille eleştirerek şöyle demektedir:[28]

“Nefsi, ten evinde nazlı nazlı beslenmede; kendi başkalarına kin güdüp elini ısırmakta!”[29]

“A hayrı, şerri bilmeyen, sen kendini sına, başkasını değil!

Kendini sınadın mı, başkalarını sınamadan vazgeçersin.”[30]

“A gönül, aynada kendini eğri-büğrü gördün mü, mutlaka bu eğrilik sendedir, aynada değil; önce kendini doğrult.”[31]

  • İnsan, yaptığı iyiliklerin ve sâlih amellerin Allah’tan kaynaklandığını unutmamalıdır.

İnsan, gurur ve kibirden kaçınmak için yaptığı iyiliklerin ve hayırların nefsinden değil, Allah’tan geldiğini bilmelidir. Başına gelen kötülükleri ise nefsine yüklemelidir. Allah Teâlâ: “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şâhit olarak da Allah yeter.”[32] buyurarak bu durumu belirtmektedir.

Kişi, gerçekleştirdiği hayır ve hasenatın kaynağını Allah olarak görmelidir; zira Allah ona muvaffakiyet vermemiş olsaydı, o iyilikleri gerçekleştiremeyecek durumdaydı. Öte yandan, işlediği günahları ve yaptığı kötülükleri nefsine mal etmelidir. Bu sayede, gurur ve kibirden arınarak nefsini terbiye etme fırsatı bulabilir.

  • İnsan, her türlü aşırılıktan uzak durmalıdır.

İslâm, her türlü aşırılığı yasaklamıştır; zira Allah, aşırılığı asla hoş görmez. Allah Teâlâ: “Sakın aşırı gitmeyin; zira Allah aşırıları sevmez.”[33] buyurarak aşırılığı menetmektedir. Aşırılık, yemek, içmek ve giyinmek gibi günlük yaşamın her alanında olduğu gibi ibadetlerde de geçerli olup yasaklanmıştır.

Enes b. Mâlik’ten (ra) nakledildiğine göre, bir grup sahâbî, Hz. Peygamber’in ibadetlerini öğrenmek amacıyla onun evine gitmişti. Hz. Peygamber’in ibadetleri kendilerine anlatıldığında, içlerinden biri:

  • “Onun geçmişteki ve gelecekteki günahları bağışlanmıştır; biz onun seviyesine ulaşabilir miyiz?” dedi. Ardından, sahâbîlerden biri:
  • “Ben, ömrüm boyunca her gece uyumadan namaz kılacağım” dedi.

Diğer bir sahâbî de:

  • “Ben de hayatım boyunca gündüzleri oruç tutacak, asla oruçsuz gün geçirmeyeceğim” diye belirtti.

Üçüncü sahâbî ise:

  • “Ben de kadınlardan uzak kalacak, asla evlenmeyeceğim” diye söz verdi.

Bir süre sonra Hz. Peygamber onların yanına geldi ve şöyle buyurdu:

– “Sizler, bu şekilde düşünenler misiniz? Dikkat edin! Allah’a yemin ederim ki, ben sizin O’na en çok saygı göstereniniz ve en çok korkanınızım. Fakat ben, bazen nâfile oruç tutarım, bazen iftar ederim. Gecenin bir kısmında nâfile namaz kılar, bir kısmında da uyurum. Kadınlarla evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o benden değildir.”[34]

Bu hadisten anlaşıldığına göre Resûlullah, ibadetler konusunda da aşırılığı kabul etmemiş ve yasaklamıştır. İslâm, her alanda orta yolu benimsemeyi teşvik ederken aşırılık ve aşırı davranışları da kesinlikle yasaklamaktadır.

Sonuç olarak, insan, Allah’ın yarattığı en değerli varlık olarak öne çıkmaktadır. İnsanoğlu bu dünyaya gönderilmiş ve başıboş bırakılmamıştır; nerede olursa olsun her zaman Allah’ın denetimi altındadır. Yapılan ameller asla zayi olmaz; Kirâmen Kâtibîn olarak bilinen melekler, tüm eylemleri kaydedip yazmaktadır. Yüce Allah, hesap günü geldiğinde her insanın amellerinin yazılı olduğu defteri önüne koyacak ve “Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter,[35] diyecektir.

O korkunç günde, insanın hesabını kolayca verebilmesi için bu dünyada sürekli kendini gözden geçirmesi ve nefis muhasebesi yapması şarttır. Nefsini hesaba çeken, kötü arzu ve isteklerine engel olup, Allah’ın emirleri doğrultusunda bir yaşam süren kişiler, kurtuluşa ulaşacaklardır.

KAYNAKLAR

Ahmed b. Hanbel, Ahmed b. Muhammed b. Hanbel (öl. 241/855). el-Müsned. İstanbul: Çağrı Yay., 1982.

Beyhakî, Ahmed b. Hüseyin (öl. 458/1066). Şuabu’l-Îmân. Beyrut: 1990.

Buhârî, Ebû Abdirrahman Muhammed b. İsmail (öl. 256/870). el-Câmiu’s-sahih. İstanbul: Çağrı Yay., 1981.

Canan, İbrahim (öl. 2009). Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Hadis Ansiklopedisi. Ankara: Akçağ Yay., 1988.

Emiroğlu, İbrahim. “Mevlânâ’ya Göre Yanlışlara Düşmemek İçin Nefsi Eğitme”, Felsefe Dünyası, Türk Felsefe Derneği Yayını, 1/31, 2000.

İbn Ebi Şeybe, Ebû Bekr Abdullāh b. Muhammed b. Ebî Şeybe İbrâhîm el-Absî el-Kûfî (öl. 235/849). el-Musannef fi’l-eḥâdîs̱ ve’l-âsâr. I-VII, Beyrut: 1409/1989.

İbn Mâce, Ebu Abdillah Muhammed b. Yezid el-Kazvînî (öl. 275/888). Sünen. nşr. Muhammed Fuad Abdulbâkî, İstanbul: 1981.

Karaman, Hayrettin, vdğrl., Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir. Ankara: DİB Yay., 2007.

Mevlânâ Celaleddin er-Rûmî (öl. 672/1273). Divan-ı Kebir. çev. Abdulbaki Gölpınarlı, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1992.

Mevlânâ. Mesnevî. çev. Veled İzbudak, İstanbul: M.E.B. Yayınları, 1991.

Münzirî, Zekiyyüddin Abdulazim b. Abdulkuva (öl. 656/1258). et-Terğîb ve’t-Terhîb. Beyrut: 1968.

Müslim, Ebû’l-Hüseyin Müslim b. el-Haccac el-Kuşeyrî (öl. 261/875). es-Sahih. thk. M.Fuad Abdulbakî, İstanbul: 1981.

Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb (öl. 303/916). Sünenü’n-Nesâî. İstanbul: Çağrı Yay., 1981.

Tirmizî, Ebû İshak Muhammed b. İsa es-Sevrî (öl. 279/892). Sünenü’t-Tirmizî. Mısır: 1965.

Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi (öl. 1942). Hak Dini Kur’ân Dili. Sad. İsmail Karaçam, Emin Işık, Nusrettin Bolelli, Abdullah Yücel, İstanbul: Azim Dağıtım, 1992.

Zemahşerî, Cârullah Ebû’l-Kasım Mahmud b. Ömer (öl. 538/1144). el-Keşşâf an hakaiki ğavâmidi’t-tenzîl ve uyuni’l-akâvîl. Riyad: Mektebetü’l-ubeydân, 1418/1998.

[1]   et-Tîn 95/4.

[2]   el-Müminûn 23/115.

[3]   Bk., İbrahim 14/32-33; en-Nahl 16/12; el-Hac 22/65; Lokman 31/20; el-Câsiye 45/12-13.

[4]     el-Bakara 2/30.

[5]   el-Mü’minun 23/115.

[6]   el-Ankebût 29/1-4.

[7]   ez-Zâriyât 51/56.

[8]   el-Mülk 67/2.

[9]   Karaman, vdğr., Kur’ân Yolu, 5/301.

[10] Zemahşerî, Cârullah Ebû’l-Kasım Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf an hakaiki ğavâmidi’t-tenzîl ve uyuni’l-akâvîl, (Riyad: Mektebetü’l-ubeydân, 1418/1998), 6/84.

[11] Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Sad. İsmail Karaçam, Emin Işık, Nusrettin Bolelli, Abdullah Yücel, (İstanbul: Azim Dağıtım, 1992), 7/519-520.

[12] Müslim, “Birr”, 59; Tirmizî, “Kıyamet”, 2.

[13] Yusuf 12/53.

[14] eş-Şems 91/9-10.

[15] Tirmizî, “Kıyame”, 25; İbn Mâce, “Zühd”, 31; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/124.

[16] Bk., Tirmizî, “Kıyamet”, 25 (h.no: 2459).

[17] İbn Ebi Şeybe, Musannef, 7/96.

[18] el-Fecr 89/14.

[19] el-Enbiya 21/35.

[20] en-Nisâ 4/78.

[21] el-Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, 4/109; Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, 10556.

[22] Tirmizî, “Zühd”, 4, “Kıyâmet”, 26; Nesâî, “Cenâiz”, 3; İbn Mâce, “Zühd”, 31.

[23] İbn Mâce, “Zühd”, 30.

[24] İbn Mâce, “Zühd”, 30; Canan, Hadis Ansiklopedisi, 3/394.

[25] el-Mâide 5/105.

[26] Buhârî, “Daavât”, 4 (7/145, 146).

[27] İbn Mâce, “Zühd”, 31 (2/1423, 1424).

[28] Mevlânâ, Mesnevî, Çev. Veled İzbudak (İstanbul: M.E.B. Yayınları, 1991), 3/213, B.2629-2630; 4/156, B. 1918-I 921; İbrahim Emiroğlu, “Mevlânâ’ya Göre Yanlışlara Düşmemek İçin Nefsi Eğitme”, Felsefe Dünyası, Türk Felsefe Derneği Yayını, 1/31, 2000, 21.

[29] Mevlânâ, Mesnevî, 2/59.

[30] Mevlânâ, Mesnevî, 4/30, b. 367, 368.

[31] Mevlânâ, Divan-ı Kebir, Çev. Abdulbaki Gölpınarlı, (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1992), 5/429, b. 5822.

[32] en-Nisâ 4/79.

[33] el-Bakara 2/190.

[34] Buhârî, “Nikâh”, 1; Müslim, “Nikâh”, 5; Nesâî, “Nikâh”, 4.

[35]   el-İsrâ 17/14.

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Psiko-Sosyal Açıdan Güvenin Yitimi...
Ferhat Kardaş
Meçhulden Maluma Bir Sefer: “Öz”ün Muhasebesi...
Muhammed Ali Alioğlu
Teknolojinin Bilinen ve Bilinmeyen Karanlık Yüzü...
Sadi Özgül
Müslüman Toplumlarda Eleştiri ve Öz Eleştiri İhtiy...
Mahmut Hakkı Akın
İktidar Müslümanlığı Gölge Yanıyla Yüzleşmeden…...
Nihal Bengisu Karaca
RÖPÖRTAJLAR
“Reform edilmesi gereken bir şey varsa o da modern...
Recep Şentürk
Öz eleştiri, varlığımızı geleceğe taşıma konusunda...
Temel Hazıroğlu
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Sinema Sanat Olmasaydı, Çoktan Bitmişti......
Abdülhamit Güler
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Ya Hanzala Münafık Olmuş Olsaydı?...
Rumeysa Döğer
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x