Menü
Bayram Çınar
Bayram Çınar
Eleştirinin Bir Parçası Olarak Öz Eleştiri
Ocak 28, 2025
Yazarın Tüm Yazıları

İç muhasebe, öz değerlendirme de diyebileceğimiz özeleştiri oto-kritik olarak da bilinir. Özeleştiri, kişinin ayakkabıları içinde durarak kendi hakkında yaptığı değerlendirmesidir. Kişinin kendi ayakkabıları içinden başkalarına ilişkin değerlendirmeleri ise eleştiridir. Kişinin başkalarının ayakkabısı içinde durarak kendine bakması da bir anlamda özeleştiri olarak görülebilir.  Empati duygusu başkalarının gözüyle kendine bakmayı başaran bireylerde daha fazla gelişir. Onun kendi yerine koymak becerisi başkasının yerinde olmayı tasavvur etmek ile bu yönüyle bir paranın iki yüzü gibidir.

Özeleştiri kişinin kendini yargıladığı bir mahkemedir. Bu mahkemede kişi kendinin hem yargıcı sem savcısı hem de mahkûmu olur. Vicdan bu duruşmada savcı olur ve başkalarının haklarını kişiden talep eder.

Özeleştiri kültürü, günahlarını itiraf şekliyle Hristiyan toplumda belirgin bir biçimde öne çıkar. İtiraf ve özeleştiri anlamına gelen confession” olgusunda kişi önce kendisi ile yüzleşir, gerek görür ise bunları din adamı ile de paylaşır. Kişinin kendini dini öğretinin terazisine çıkararak yargılaması ve doğrularını, yanlışlarını ayırt etmesi, istendik davranışları repertuarında taşımak, istenmedik davranış ve tutumlardan ise arınması için önemli bir çıkış noktasıdır.

İsra Sûresi 14. âyete sözü edilen, “Eylemlerinle doldurduğun amel defterini hadi aç ve oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter” anlamına gelen “İkra’ kitâbeke kefâ binefsike’l-yevme ‘aleyke hasîbâ” Müslüman gelenekte özeleştiriye kaynaklık eden temel metinlerden biri olduğu düşünülür.

Hz. Ömer’den aktarılan “Hâsibu enfusekum kable en tuhasibu” (Tirmizî, Sünen, No: 2459) , dini bir öğreti olarak, hesaba çekileceğini biliyor ve farkında olarak, başkası seni eleştirmeden önce özeleştirini yap ve kendini doğrult. Bir nevi kişinin içsesi, vicdanın “kendine gel” nidası anlamı taşır.

Eleştiri-özeleştiri söz konusu edildiğinde daha bir dikkat göstermek, hem eleştirileri doğru bir zemine oturtmak, hem de eleştirinin özünü doğru anlamak, sağlıklı bir kritik vasatı açısından önemlidir. Yaptıkları hatalar, yol açtıkları sorunlar üzerinden eleştiri konusu edildiğinde, kimi insanlar öz-eleştirel değerlendirmelerde, sorunun özünü; yani eleştirilen temayı gözden kaçırarak, olayların nasıl seyrettiğine ilişkin açıklamalar üzerinden yaşananları gerekçelendirme yolunu tutabilmektedirler. Yetersizlik ya da zafiyetlerimizin ürünü olan bir hata yaptığımızda, öncelikle buna dönüp bakmak yerine, dışımızdaki eksiklikleri, zayıflıkları, yanlış ve hatalı tutumları görerek, davranışımıza açıklık getirmeye çalışıyorsak, gerçekte yaptığımızın kronik bir hata olmadığını, olayın kendi doğallığında böyle yaşandığını görerek eksikliği gidermek icap eder.  Mümin anlık yanlış kararlarında yanılıp hata edebilir. Kendisi ile hesaplaşarak kişi bu sorunu giderir.

Hata yaptığımızı kabul ederken bile çok daha ciddi hataların buna kaynaklık ettiği, dolayısıyla öncelikle sorgulanması gerekenin, bu olduğunun düşünülmesi icap eder. Zira bu konudaki savsaklama kendi kişisel zayıflıklarımızı irdelemeyi, çözümlemeyi ve üzerine gitmeyi zora sokacaktır. Böyle bir durumda ise gelişmede olmazsa olmaz olan eleştiri ve özeleştiri oynaması gereken rolü oynayamamaktadır.

Özeleştiri, öncelikle bir zafiyeti açığa çıkaran etkenlerin sıralanmasına değil, sergilenen zafiyetin ne olduğunun açıkça tanımlanması üzerine oturmak durumundadır. İlkelerine, değerlerine ve normlarına aykırı davranışlar sergileyip, ardından da bunu dışsal etkenlerle hafifletme çabası bir iman erini yalnızca zayıf düşürür. Zira öncelikle hesaplaşılması gereken, zayıflığı açığa çıkaran etkenler değil, sergilenen zafiyetin kendisi olmak durumundadır.

Öz kritik ya da eleştiri çok sık karşılaştığımız bir kavram olmakla birlikte, onu doğru anlayıp gereğini yaptığımız şüphelidir. Zira bir kavramın doğru tanımlanması, o kavramla ilişkili olan herkesin onu doğru anlamasını olası kılsa bile doğru edimi garanti edemez.

Eleştiri kavramı, kendini bilmeyi- eleştirileni bilmeyi gerektirir. Konu özeleştiri olunca, eleştirinin öznesi ve nesnesi aynıdır.  Eleştiriye konu alan bireyin kendine ve ötekine karşı tavrına ilişkin olmalıdır. Kendini farkında olmak; kişi açısından potansiyellerini bilmek olabileceği gibi imkânının sınırlarını bilmek de olabilir. Birinci de olasılık konuşulurken, ikinci de sahip olunanların doğru kullanılamamasından kaynaklı bir değerlendirme vardır. Halk irfanında “bekara hanımı boşamak kolay” şeklinde dile getirilen şey, işin getireceği sorunların sorumluluğunu omuzunda hissetmeksizin, teorik sorun çözmesi kolaydır. Buna karşın, “damdan düşen gelsin” algısı ise empati yeteneği olan ve bu sorunla daha önce yüzleşmiş birinin ancak karşı karşıya kalınan durumun risklerini göğüsleyeceğini varsayar.

Eleştiri dışa dönük olduğu takdirde ötekine dairdir. Muhatabı hedef alır. Oysa içe dönük olduğu durumda ise kişinin kendine ilişkin şuurunu derinleştirerek güçlendirir. Gözlem de aynı izleği takip eder, dış gözlem bireyin dışındaki evreni keşfe çıkması ve izlenimlerinden süzülen verilerken; iç gözlem kişinin kendi iç dünyasını keşfederek, bu izlenimlerin veriye dönüştürmesidir.   Öz-eleştiri, eleştiriden öznesinin ve nesnesinin aynı olup olmaması açısından farklılık gösterir. Biri ötekine ilişkin bir retorik geliştirirken, diğeri kendine ilişkin bir diyalekt oluşturur. Bu yönüyle gözlem yeteneği olmayan bir bireyin, eleştirisi sorunlu olabileceği gibi özeleştirisi de problemli olacaktır. Her ikisine de temkinle yaklaşılması önerilir. Geriye bakmak arzusu, kişinin yaşantısını gözden geçirerek belirli sonuçlar elde etmesi; hatalarının düzeltmesi olanağı verir. Ancak kişi geçmişe dönük edimlerini gözlemleyebilir, bunların hata olduğu kabul ettiği durumlarda ancak oto-kritik yapabilir. Oysa her durumda kişinin deneyimlerini gözden geçirmesi geçmişiyle yüzleşmesi anlamı taşımadığı gibi bu durum onun daha iyiye yönelmesini garanti etmeyebilir. Geriye dönme arzusunun garanti ettiği şey, kişinin iyiye yol aradığı değil, bulunduğu durumda huzurlu olmadığıdır. Bu yönüyle geriye dönme eğilimi gösteren kişinin yaşanılan günde, dünde olduğu kadar mutlu olmadığı söylenebilir. Böyle bir bireyi geçmişten bugüne çağırmak albümden çıkarıp bugüne getirmek, bu yüzden acı verici olabilir.

Özeleştirinin onarıcı ve sağaltıcı olması; kişiyi değer yargıları ile bağlantılı olarak iyiye sevk edebilir. Kişinin kendisini didiklemesi savunmasız kılacak derecede yoğun bir gözlem altında tutması ve sonuçta kadavra olarak kullanması, özeleştiriden beklenen sonuç değildir.  Özeleştiri, kişinin “kendi coğrafyası”na ilişkin gözlemidir. Bu coğrafya tümüyle ona aittir. Dahası bu gözlem alanına ilişkin ondan başka hiç kimsenin konuşma şansı ve hakkı da yoktur. Bu yönüyle özeleştiri özel olduğu kadar, öznel bir deneyimdir. Kişi yoldadır ve yolculuğuna daha güçlü ve daha sağlıklı devam etmesi için kendisini motive edecek; eksiklerini gidermesi için özeleştiri değerlidir. Onun kişiyi yolundan ve yolculuğundan alıkoyup yaşama ilişkin gayelerinden uzaklaştıracak bir faaliyete dönüşmesi beklenemez. Bu durumda bireyin hedeflerini revize etmesi ve var ise yanlış konulmuş gayeleri yenileri ile değiştirmesi olgunlaşmasıyla bağlantılı olarak önemli ve değerlidir.

Yüksek düzeyde öz eleştiri yapan bireyler; kendilerinin daha kaliteli ve daha yüksek kişisel standartlara sahip oldukları yargısına sahip olabilirler. Oto kritik, yaparak kendileri ile yüzleşenlerin bunu yapmayanlara göre kendilerine yönelik aşırı değerliymiş duygusuna kapıldıklarını da bu yönüyle söylemek icap eder. Bu durum temizlik konusunda aşırı hassas birinin, kendi dışındaki herkesi kirli görme duygusuna sahip olması gibidir. Kendisi kilolu birinin kendisi kadar kilolu olan birini normal, kendisinden daha ince olanı zayıf görmesi, ya da kısa boylu olan birinin kendisini normal kendisinden daha uzun olanları uzun boylu görmesi de aynı sebeptendir. Birey kendisini normal, kategorisine koyarak evreni değerlendirir. Bu yüzden şaşılar ülkesinde şaşı olmamak bir hastalıktır…

İnsanın egosantrik oldukları ve dolayısıyla da kendilerine aşırı derecede bir odaklandıkları için kendi güzel hasletlerini çok önemli, kendi hatalarını da yine aynı nedenler küçük ve önemsiz görürler. İç muhasebede abartıya kaçanların kibirliyi çağrıştıran, tutumları da bu yüzdendir. Oto kritik, bu yönüyle terapötiktir. Doğru biçimde yapılmayan bir özeleştiri, bir savrulmayı sonuç verebilir. Kendi ile yüzleşme deneyimi Patolojik bir sürece de evrilebilir. Bu durumda öz-eleştiri iyileştirici ve sağaltıcı niteliğini kaybetmiştir. Kişi mazoşist tavır ve tutumlar da edinebilir. Zira özeleştiri düzeyi yüksek olan bireylerin kendisine yönelik zarar verme davranışlarda bulunabileceği de araştırmalara yansımıştır. Buna göre yüksek öz eleştiri düzeyine sahip bireyler daha sık intihar girişimlerinde bulundukları görülmüştür.

Bireyin erken çocukluk döneminde maruz kaldığı dışlanmalar, aşırı baskı ve değersiz sayılma hissi, bireyin kendisini yüksek düzeyde suçlamasına yol açabileceği gibi Narsist bir kimliğe bürünmesini de sonuç verebilir. Kabul görmek için kişinin kendisine fazlaca yüklemelerde bulunarak, oto kritik bireyin patolojik durumlara düşmesine sebep olabilmektedir.

Güçlü duygu kırılmaları yaşamış bireylerin ise madde kullanımına yönelerek, sosyal alandan uzakta marjinal bir sosyal izolasyona yönelmeleri daha güçlü bir seçenek halini alır.  Tüm faydalarına karşın özeleştiri bir başka açıdan r. Öz eleştiri, depresyon teorilerinin doğasında bulunan ve depresyonu sürdürmeye hizmet edebilecek bir mekanizmadır.

Çocukluk dönemlerinde olumsuz yaşantılar deneyimlemiş bireylerin, özerk olma girişimlerinde aşırı öz eleştirinin görüldüğü ve bu durumun da benlik üzerinde aşırı bir baskıya sebebiyet verdiği görülmüştür.  Rekabet ortamından kaçmak çocukların iç kritiğini tetikleyen bir unsurdur. Daha korunaklı olduğu için erken yaşlarda bunu keşfeden bir çocuğun dış dünyan daha güçlü davetçiler üretilmedikçe, içe dönük ve yalnız bir birey inşasına girmeleri doğal bir sonuç olacaktır. Bu durum bazen yardımcı araçlarla zinde tutulur. Bunlar bazen kitapların eşliğinde bazen de sosyal medyayı da içeren elektronik cihaz destekli bir yolculuk olabilmektedir. Çocuk, dışlanmadan kabul edilerek “dilediğini yapabildiği bu evrende kendisini daha kabul edilebilir görür ve ötekinden uzaklaşır…  Sonuçta sosyal alana adapte olamayan ona yabancı bir bireye dönüşür.

İstenen bir birey değil istediği birey olmuştur. Fakat sosyal arenada birlikte yaşadığı sizin olmasını istediğinizden oldukça farklıdır karşınızda duran. Bu yüzden, iç muhasebe değerleri oluşturan yapının sosyal çevrenin küçük dokunuşları ve dışarıdan eleştirileri ile bağlantılı olması durumunda, iç muhasebe kendisinden beklenenden haberdar bir bireyin kendisine tekinleri şeklini alacaktır. Aksi durumda normalar hiyerarşisinden bihaber kişinin bir dış ses olmadan kendi iç sesine göre kendini şekillendirme çabasına dönüşür ki bu durumda oto kritik, bireyi sosyal olana adapte olamayan bencil bir yaratığa dönüştürür. Bu yüzden otokritiğe özendirilen kişi yeterli miktarda değer üreten dış sesle de muhatap kılınmalı ve oradan beslenmelidir.  Yeterince dış sese muhatap olmamış bir birey, istendik davranışın ne olacağını bilemeyecek bu da onun açısından yaşamı zorlaştıracaktır. Yaşamdaki başarısızlık kişiyi içe dönemeye teşvik edecek kişi bütün bütün görünmez olma çabasına girecektir. Bu durum otokritiğin göz ardı edilmemesi gereken, bir handikabıdır.

Sosyal hayattan koparmayan bir otokritik, kişinin kendini yaşama ilişkin güçlendiren bir iç ses ve iç görüdür. Sizden neyin beklendiğini bilmeksizin doğru davranmaya imkân yoktur. Sosyal parkur kişinin yaşayacağı doğal ortamdır. O bireye değer ve yargılarını deklare eder, kişi oto kritik ve oto kontrolle kendisini bu norm ve değerlere ikna eder. Doğru bir biçimde bildirimleri almış ve özeleştirisini de sağlıklı yapabilen bir bireyin istendik bir birey olması neredeyse olanaksızdır.

Oto kirikte abartıya giden bireylerin, sosyal uyumsuzluklar yaşayan bireylerin bağlanma kaygısı taşıyan kişilere dönüştükleri görülür.  Bağlanma kaygısı güden kişilerin de kendilerini ilgiye layık hissetmedikleri ve bu yüzden de olumsuz iç işleyiş modeline sahip olma eğilimleri gösterdiklerine rastlanır.  Bu durum ise son tahlilde, terk edilme korkusu sebebiyle ve bağımlı davranışlar göstermesinin yolunu açar. Patolojiyi sonuç veren bir öz eleştiride, beklentilerin çok yüksek tutulması, yüksek strese de kaynaklık eder. Muhtemel bir başarısızlık bireyde değersizlik hissini tetiklemesi de bu durumda olasıdır. Bu ise kişide benlik saygısını azaltan yönde bir etki yapar… Başarısızlık durumunda kişinin ilk yöneleceği şey, ötekini suçlamaktır. Ötekini sorumlu tutmak ise bir kaçma davranışıdır. Benlik saygısı yüksek kendini bilen ve tanıyan birey, hem dış dünyada cereyan eden olayların iyi bir gözlemcisi olarak durumu farkındadır. Bu yüzden başarı şansı çok yüksektir…

İç kritik iyidir. Kişi kendisiyle karşılaşmalı kendine hesap vermelidir. Bu yönüyle yüzleşmeyen yüzsüzleşir.

İç gözlem ve oto kritik, kişinin kendisini başkasının terazisine çıkmadan tartmasıdır. Bireyin ayaklarını yere basmaya yardımcı olan sağaltıcı bir çabadır. Sağalttığı oranda övgüyü hak eder. Yoksa iç gözlem sağaltıcı ve iyileştirici bir görevi yerine getirmiyorsa alkışlanmayı hak etmez. Kişiyi amaca ulaştırdığı ve yolunu kolaylaştırdığı oranda değerlidir.  Buna benzer bir biçimde Kitap bir bilgi aracıdır. Kutsal olan kitap değil öğrenmektir. Kitabı kutsayanlar doğru bir değerlendirme yapmamışlardır… Öz denetim pozitif değerlere kaynaklık ettiği oranda değerli, bu açıdan önemlidir. Öz-eleştiri bazı durumlarda yıkıcı da olabilir, bu yüzden: eleştiri ürettiği değerler açısından değerlidir. Bireyin yaşamına pozitif katkılar sunmayan bir eleştirinin içten ya da dıştan olması arasında bu açıdan fark yoktur.

İbn Ömer’den nakledilen; “Men tusavi yevâhu ve huve meğbun”; “İki günü eşit olan ziyandadır” (Ebû Bekr el-Ka’bi, Ahadis el-Şuyuh el-Sikat el-Maşayah el-Kubra, No: 3666) yaklaşımı, Hz. Peygamberin, bireyi otokritik yapmaya ve durumunu güncellemeye telkin eden yaklaşımının ifadesidir. Bu ifade Hz. Peygamber’in müminin dünyasına ilişkin bir eleştirisi ve ölçü önerisidir. Bu yönüyle özeleştiri değil dışarıdan bir eleştiridir. Hz. Peygamber, bireyin hem dününden haberdar olması hem hedeflerini belirlemiş olması ve ona doğru yürüyüşünü sürdürüyor olması beklenir. Aksi takdirde yönü belli olmayan, gideceği yeri olmayan bir gemiye hiçbir rüzgâr fayda vermeyecektir. Bu yönüyle Yaşamak yolda olmaktır. Durursanız bisiklet üzerinde dengede kalmanıza olanak yoktur. Düşmeniz kaçınılmaz olur. Hareket halindeyseniz ancak dengenizi de sağlamış olacaksınız… “Dengenizi sağlamak istiyorsanız, bisikleti sürmeye devam etmelisiniz” bir ilke olarak özeleştiri için de geçerlidir.

Eleştiri, kimi zaman dedikodunun ötesine geçemeyen duyumlara dayanabilir. Bu sorunlu bir eleştiri anlayışıdır. Eleştiri birtakım aktarımlara, uzaktan ve sınırlı gözlemlere değil, somut olgulara/maddi bilgilere dayanmalıdır. Yüzeysel gözlemler, tam bilgisine hâkim olunamayan süreçler üzerinden yargılar oluşturup, eleştiri adı altında sunmak, eleştiri kurumunun yozlaştırılmasından başka bir şey değildir. Eleştiriye konu olan olayın nasıl yaşandığını tüm kapsamıyla bilmediği halde, eleştiren kişi kendisine yapılan aktarımı veri olarak alıyor ve muhatabının tutumunu eleştiriyor. Oysa bireyin yanlış davrandığına ilişkin bir “iddia” varsa eğer, öncelikle yapılması gereken, bu iddiayı kendilerine iletmek ve bilgilenmek ve bilgilendirmektir. Eleştiri yöneltmeden önce, olayın gerçekte nasıl yaşandığını öğrenmektir. Eleştiri gibi, özeleştiri de veri temelli olmalı, muhatabın canını acıtmak yerine sorun gidermeye odaklanılmalıdır. Kişi otokritikte de kendi canını acıtmak yerine soruna odaklanmalı ve onu çözmelidir. Sorun çözmede katkı sağlamayan bir özeleştiri de faydasız değil zararlıdır. 

 

Kaynaklar

  1. Thompson, Richard – David C. Zuroff. “Levels of Self-Criticism Scale.” Personality and Individual Differences(2000).
  2. Thompson, Richard, and David C. Zuroff. “The Levels of Self-Criticism Scale: Comparative self-criticism and internalized self-criticism.” Personality and individual differences 2 (2004): 419-430.
  3. Nock, M. K., Why Do People Hurt Themselves?: New Insights Into the Nature and Functions of Self-Injury. Current Directions in Psychological Science18(2), (2009). 78-83. https://doi.org/10.1111/j.1467-8721.2009.01613.x
  4. Marshall, Hermine H. “The development of self-concept.” Young children5 (1989): 44-51.
  5. Kopala-Sibley, D. C., Zuroff, D. C., Hankin, B. L., & Abela, J. R. “The development of self-criticism and dependency in early adolescence and their role in the development of depressive and anxiety symptoms.” Personality and Social Psychology Bulletin8 (2015): 1094-1109.
  6. Zaretsky, A. E., Fava, M., Davidson, K. G., Pava, J. A., Matthews, J., & Rosenbaum, J. F. “Are dependency and self-criticism risk factors for major depressive disorder?.” The Canadian Journal of Psychiatry3 (1997): 291-297.
  7. Holle, Christian-Rick Ingram. “On the psychological hazards of self-criticism.” (2008).
  8. Fazaa, Norman-Stewart Page. “Dependency and self-criticism as predictors of suicidal behavior.” Suicide and Life-Threatening Behavior2 (2003): 172-185.

 

 

 

2 1 Yorum
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Psiko-Sosyal Açıdan Güvenin Yitimi...
Ferhat Kardaş
Meçhulden Maluma Bir Sefer: “Öz”ün Muhasebesi...
Muhammed Ali Alioğlu
Teknolojinin Bilinen ve Bilinmeyen Karanlık Yüzü...
Sadi Özgül
Müslüman Toplumlarda Eleştiri ve Öz Eleştiri İhtiy...
Mahmut Hakkı Akın
İktidar Müslümanlığı Gölge Yanıyla Yüzleşmeden…...
Nihal Bengisu Karaca
RÖPÖRTAJLAR
“Reform edilmesi gereken bir şey varsa o da modern...
Recep Şentürk
Öz eleştiri, varlığımızı geleceğe taşıma konusunda...
Temel Hazıroğlu
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Sinema Sanat Olmasaydı, Çoktan Bitmişti......
Abdülhamit Güler
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Ya Hanzala Münafık Olmuş Olsaydı?...
Rumeysa Döğer
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x