Menü

Ben (Kişi) Kavramının Mahiyeti Üzerine

                                                                                  Prof. Dr. Hüseyin Subhi Erdem

İnönü Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü

İnsan, benlikle ya da nefisle mukayyed bir canlıdır. Kişinin ben’i, kişiliğinde tezahür eden eylemlerinin arka planında müspet veya menfi nasıl bir zihinsel yapı ve yönelime sahip olduğunu da gösterir. Tasavvuru sağlam ve düzgün kişiden, sağlıklı ve iyilik esasını gözeten, doğru ve salih eylemler peyda olurken, tasavvuru bozuk kişiden yanlış ve şerr/kötülük içeren eylemler sadır olur. Kur’ân, kişinin tasavvurunu oluşturan kişilik ve ruh halinin takva ve fücur eğilimlerinden biriyle irtibatlı olduğunu belirtir. Nefs, akıl, duyu, duygu yetilerini içeren ve bu hasletlerle donanmış insan varlığını temsil eder. İnsanın akıl, bilinç varlığı olması onun tinsel yönünü gösterir. İnsan tinsel varlık tabakasında kültürü oluşturan entelektüel becerilere sahip, tasavvur, tahayyül ve tasarım gücüyle yargıda bulanan, değer koyan ve değerleme bağlamında eylemlerine şekil verme, içerik kazandırma yetkinliğine sahiptir. Bu yetkinliği ona sağlayan akıl becerisidir. Aristoteles’in “İnsan konuşan canlıdır” tanımı, insanın kavrama, zihinde değerlendirme ve fikir üretme, fikirlerini diliyle ifade etme becerisine işaret eder. Onun bu yönü aynı zamanda, varlığıyla birlikte bütün yapıp etmelerinin sorumluluğunu gerektiren akıllı varlık olmasıyla ilintilidir.

Mükellefiyet/sorumluluk bilinçle birlikte duygu yönünü de motive ederek, eylemlerinde ahlâkî kıvamı belirler. Eylemlerin etik yönden keyfiyeti bunların tek perspektiften değerlendirilmesini aşar. Eylemler tek tip ahlaksal yargılarla nitelik kazanmazlar. İyilik ve kötülük insanının pratiğinde niyet ve eylemin inşasına bağlı olarak gerçekleşir. Bu husus modern dönemde Kant’ın felsefesinde eylemlerin evrensel maksimlere göre taayyün edilmesi sorunuyla daha açık hale getirilmiştir. İyiliği oluşturan itki, ivazsız garazsız bir yönelmeyle olabilir. Herhangi menfaat çıkar ve desinler tarzı algı oluşturmaya yönelik eylemler ahlâkî vasfını kaybeder ve bu tip eylemler iyilikle tanımlanamazlar. Örneğin bir kişi çevrenin takdirini toplamak için ibadet mahalline gidip ibadet yapıyorsa eylemi ahlâkî yönden iyilik üzere değil, algı oluşturmaya müstenittir. Hz. Peygamber’in “Bir elin verdiğini diğeri görmemelidir.” uyarısı da böyle bir hassasiyete işaret eder. Bu bağlamda  “İyilik (birr) yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz değildir…” (Bakara 2/177) âyeti de ahlâkî eylemin şekilcilik ve gösterişle değil Hakk’ın rızasına matuf olması gereğini dikkatlere sunar. Bütün bu yönelimlerin ardında insan nefsi ve bunun dünyaya nasıl baktığı, nasıl değerlendirme ve değerlemede bulunduğu …

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x