Amel-i Sâlih
Dr. Necdet Subaşı
Türkçeye en doğru biçimde “sâlih amel” şeklinde çevrilebilecek olan “amel-i sâlih” kavramının bugün, bu bildik geleneksel eşleştirmeyi zorlayan ve farklı şekillerde işleyen yeni bir semantik müdahaleye maruz kaldığını söylemek pekâlâ mümkün. Kur’an’da belki de en temel anahtar kavramlar arasında yer alan kavramın, doğrudan Allah’a hasredilerek gerçekleştirilmesi murâd edilen bir eylemin, öncelikle tevhid fikriyatı içinde ele alınmayı gerekli kılan bir derinlik içerdiği açık. Anlaşılan o ki her ne yapacaksak Allah’ı hesaba katarak, O’nu dikkate alarak ve sonuçta bütün beklentilerimizi O’na râcî kılarak yapacağız. Açık ki bütün bu ameliyeler bile gerçekleştirdiğimiz eylemi kâmil manada amel-i sâlih kılmaz. Yapıp ettiklerimizin bütün bunlarla beraber O’nun razı olacağı şeylerden birisi de olması gerekir; O’nun bizden beklediği ve bizim de O’na teslim olarak gerçekleştireceğimiz bir eylem.
Bizimle Allah arasında gerçekleşen ameli alelade bir eylem olmaktan çıkaran, öncelikli olarak niyetimizde içkin olan bu yönelimdir. İçimizden geçirdiğimiz şeyler bir Allah’a malumdur. Alelade bir eylemi seküler bir tercih olmaktan çıkaran ve onu amel-i sâlih kategorisine eviren hem istisnasız ona tahsis edilmiş niyetimiz hem de onun Allah katındaki bilindik yeri…