Modern dünyanın her alanında genel bir buhranın yaşandığı günümüzde, en önemli krizlerden biri de eğitim alanında görülmektedir. Eğitim alanındaki bu kötü gidişatı durdurmak için çeşitli ülkeler birtakım reformlar yapmaktadırlar. Amerika Birleşik Devletleri’nde de eğitim alanında yaşanan krize çözüm bulmak amacıyla çeşitli eğitim yaklaşımları ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşımlar kendilerine özgü sosyolojik, kültürel, felsefî ve siyasî yapı içerisinde üretilmiştir. Bunlar öğrenci-merkezli, yapılandırmacılık, eleştirel pedagoji ve benzeri isimlerle anılan ilerlemeci eğitim yaklaşımlarıdır.
Öğrenci merkezli yaklaşım/yapılandırmacılık olarak adlandırılan bu yaklaşımların kökeni aslında ilerlemecilik adlı felsefeye dayalıdır. Aydınlanma düşüncesindeki düalist anlayışın neticesinde ilerlemeci paradigma tarafından “öğrenci merkezli” yaklaşımın ötekisi olarak “öğretmen merkezli yaklaşım” inşa edilmiştir. Öğrenci-merkezli ve öğretmen merkezli gibi kavramların aslında bir kurgu ürünü olduğunu unutmamak gerekir. Her iki kavram da yapay bir karşıtlıktan beslenen itibari/farazi düşünceleri yansıtır (Gür, 18-19, 28). Peki o zaman öğretmen merkezli yaklaşım kavramı niçin üretilmiştir? Bu sorunun cevabını öğretmen otoritesine dair dönemin düşüncelerinde bulmak mümkündür. Çünkü ilerlemeci eğitim yaklaşımı yirminci yüzyılda ortaya çıktığında öğrencinin özgürlüğünün önündeki en büyük engel olarak öğretmenin otoritesini görmekteydi. Öğrencilerin zihinsel ve bedensel özgürlüğünü kazanması için öğrencilerin öğretmenin otoritesinden kurtarılması gerekiyordu. Öğretmenin otoritesi sıfırlanıp öğrenci merkezli eğitime geçildiğinde öğrencinin ezbercilikten kurtulup eleştirel ve yaratıcı bir özne olacağı varsayılıyordu. Fakat durum beklenen şekilde değil, tam aksi bir şekilde gerçekleşmiştir. Öğrenci, öğretmenin otoritesinden özgürleştirilip çok daha baskıcı ve bayağılaştırıcı olan kapitalist piyasanın ve onun popüler kültürünün pençesine terk edilmiştir. Zira hayatın boşluk kabul etmeyeceği bilinen bir gerçektir. Çocuk öğretmenini ve kitaplardaki şahsiyetleri model alacağı yerde piyasanın yani popüler kültürün otoritelerini rol model almaya başlamıştır (Gür, 101-102).
Öğrenci merkezli, yapılandırmacı, ilerlemeci eğitim yaklaşımlarının fikir babaları ve temsilcileri olan Rousseau, Spencer, Pestalozzi, Fröbel, Montessori, Dewey ve Freire gibi isimlerin üzerindeki durdukları temel hususların en başında “geleneğin reddi, geleneksel eğitimin ve bu eğitimin önemli temsilcisi olan öğretmenin otoritesinin” devre dışı bırakılması vardır. Kendini modern/ilerici/yeni olarak kurgulayan bu eğitim yaklaşımları geleneksel eğitim karşısında kendilerini konumlandırarak bu eğitimin önemli bir unsuru olan öğretmenin otoritesini her fırsatta eleştirirler. Geleneğe ait ölü bilgi paketlerinin çocuklara aktarılmasına karşı çıkarlar, öğrenmeyi salt beceri öğretimine indirgerler, öğrenme sürecinin eğlenceli olması gerektiğini vurgulayarak öğrenci merkezli yaklaşıma çağrı yapmışlardır(Gür, 27-29).
Öğrenci merkezli eğitim yaklaşımının yaslandığı liberal anlayış içerisinde, bireyin özerkliği merkezde yer almaktadır. Bireyin kendi hayatının yine bizzat kendisi tarafından şekillendirmesi ve yaşamak istediği hayat tarzını seçmede kendi özgür iradesinin merkezde yer alması gerektiği vurgulanmaktadır. Her birey, kendi yolunu kendisi çizmelidir ve kendisi için önemli olan şeyler hakkında yine kendisi karar vermelidir. Liberal anlayışta özerklik denilince kastedilen şey toplumsal otoritelerden (din, gelenek, aile, vb.) kurtulmak suretiyle, bireyin kendi kendine bilgilerini ve değerlerini özgürce oluşturmasıdır (Altıntaş, 35). Charles Taylor bu durumu şöyle ifade etmektedir (Taylor, 2): “İnsanların kendi hayat tarzını bizzat kendisinin seçme, bilinçli olarak hangi kanaatleri benimseyeceğine karar verme, kendinden önceki nesiller tarafından değerli görülen birçok meselede kendi hayatlarını belirleme hakkının olduğu bir dünyada yaşamaktayız. Prensip olarak, insanların bir önceki nesil tarafından veya kutsal bir kaynak tarafından talep edilen emirlere/değerlere uymaları artık imkân dahilinde değildir.”
Liberal düzenin ihtiyaçlarına karşılık geliştirilen öğrenci merkezli yaklaşımda çocuklar öğretmenin veya geleneğin istediği şekilde değil de çocuğun kendi doğasına göre yetiştirilmesi gerektiğini vurgular. Bu vurgunun arka planında böyle yapıldığı zaman çocuğun daha yaratıcı ve özgür olacağı varsayımı vardır. Bu yaklaşımda her şey öğrenci lehine işletilmeli, onun için her şey kolaylaştırılmalıdır. Peki burada öğretmene biçilen rol nedir? Gür’ün tabiriyle bir tür oyun ve eğlence yeri olan okulda “Öğretmen artık öğretmenlikten daha çok bir tür aktör, palyaço veya bebek bakıcısı rolündedir.” (Gür, 25-81).