Ubâde bin Sâmit nübüvvetten önce, M. 583 yılında Yesrib’de doğmuştur. Babası; Sâmit bin Kays, Hazreç’in Avfoğulları koluna mensuptur. AnnesiKurretü’l-Ayn binti Ubâde’dir.[1]“Allah’ın küçük kulu” anlamına gelen Ubâde ismini anne tarafından dedesi,Ubâde bin Nadle’den almıştır. Nübüvvetten önce Cemile binti Ebû Sa’sa’a ile evlenmiş, Velid adında bir oğlu dünyaya gelmiştir. Arap adetlerine göre, doğan ilk erkek çocuğunun adıyla künyelenmiş, kendisine“Ebû’l Velid” denmiştir.[2]
Ubâde bin Sâmit, Es’ad bin Zürâre’nin vesilesiyle bi’setin 11. yılında annesi ve hanımıyla birlikte iman etmiştir.Annesi Kurretü’l Ayn hanımlara yönelik tebliğ çalışmaları ile birçok Medineli hanımın hidayetine vesile olmuş, öncü hanım sahabelerdendir.Hz.Ubâdeinsanlara hidayeti ulaştırmak, “Lâ ilâhe illallah”davasını yaymak, Yesrib’i Medine kılmak için büyük bir azim göstermiştir.Bu şuurla en yakınından başlayan Ubâde (ra) yakın arkadaşı Kâ’b bin Ucre’yi İslam’a davet etmişti. Fakat Ka’b cahiliyeden kopamıyor, atalarından kalan putuna ibadet etmeye devam ediyordu. Hz. Ubâde, yakın arkadaşına İbrahimi bir tebliğ metodu uygulamaya karar vermişti. Ka’b’ın evinde bulunmadığı bir anda evine girmiş ve putunu kırmıştı. Böylece putların kendini korumaktan bile aciz birer eşya olduğunu anlayan Kâ’b’ın Müslüman olmasına vesile olmuştu.[3]
Nübüvvetin 12. Yılında, 12 Müslümanla birlikte 1. Akabe biatına katılan Ubâde bin Sâmit, ertesi yıl yapılan 2. Akabe biatında 12 temsilciden (nakib) biri olarak Resulullah’a biat etmişti.[4]Hz. Ubâde, Medine’nin dar-ı şirk olduğu yıllarda imanın bedelinien çetin şekilde ödeyen Müslümanlardandı. Bu sebeple “ensarın muhacirleri”diye anılan ender sahabelerden biriolmuştu. Medine’ye hicret eden Hz. Peygamber, Ubâdebin Sâmit ile Ebû Mersed el-Ganevî’yi kardeş kılmıştı.[5]
Hicretten sonra Resulullah’ınyanından ayrılmayan Ubâde bin Sâmit, Suffa mektebinin en kıymetli talebe ve muallimlerinden birisiydi. Okuma-yazma bilen nadir sahabelerdendi. Resulullah’ın (sav) emri ile Müslümanlara hatdersleri vermiş ve okuma öğretmiştir. Fakih bir sahabeydi, ilmin kalelerindendi. Allah Resulü hayattayken Kur’an’ın tamamını hıfzeden beş Medineli’den birisiydi.[6] Kur’an davasını hayatının her anında yaşayan hakiki bir muallimdi.Dinden konuşur lakin asla dinden geçinmezdi.
Ubâde binSâmit başından geçen bir olayı şöyle nakleder. “Ehl-i Suffe’den çok sayıda kişiye Kur’an öğrettim. Bu öğrencilerimden birisi bana bir yay hediye etti. Kendi kendime; ‘Bu yay mal değildir. Onunla Allah yolunda ok atarım’ dedim. Fakat yine de Resulullah’a (sas) bu meseleyi sordum. Efendimiz: “Allah Teâla’nın, kıyamet günü boynuna ateşten bir halka takmasını arzu edersen onu kabul et!” buyurdu.”[7]Hikmeti,İmam Rabbani’nin “Hasenetü’l ebrar, seyyietü’l mukarrebin” (İyilerin sevapları, Allah’a yakın olanlar için günah sayılabilir) sözüyle anlaşılabilecek olan bu hadis Ubâde bin Sâmit’in Allah’a yakın olan kimselerden olduğunun da beyanı olsa gerek.
Ubâde bin Sâmit; uzun boylu, iri gövdeli, güzel ve yakışıklı bir adamdı.[8] Hicretten sonra Hz. Peygamber’in süt teyzesi olarak bilinen Ümmü Haram binti Milhan ile evlenmiş, bu evlilikten de Muhammed adında ikinci bir oğlu olmuştu. Hane-i saadetleriKuba bölgesinde bulunuyordu. Allah Resulü bu bölgeye geldiğinde öğlen uykusuna yatmak ve ikindi vakitlerinde dinlenmek için bu haneye teşrif ederdi.
Seyyidünâ Ubâde bin es-Sâmit el-Hazreci Bedir ashabındandı.[9] Bedir’i fırsat bilen Yahudiler meydanı boş bulunca Müslüman hanımların izzet ve iffetini aşağılayan davranışlarda bulundular. Beni Kaynuka’ya harp edilince Yahudiler ile anlaşmalı olanmünafıkların reisi Abdullah bin Selül, dostlarının affedilmesini istemişti. Hz. Ubâde’nin de Yahudilerden dostları ve müttefikleri vardı. Fakat o ileri atıldı ve “Ey Allah’ın Resulü! Benim dostum olan Yahudiler gerçekten güçlü, kuvvetli ve tepeden tırnağa silahlı kimselerdir. Ama ben onların dostluğundan teberri ile Allah ve Resulünün dostluğuna dönüyorum. Benim için Allah ve Resulünden başka dost yoktur”[10] demişti. Bu sözler üzerine“Ey iman edenler, Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin!”[11] ayeti nazil olmuştu.[12]Hz. Ubâde’nin göstermiş olduğu irade nedeniyle Resulullah (sas) Beni Kaynuka’yı kalelerinden çıkarıp sürgüne gönderme vazifesini Ubâde bin Sâmit komutasındaki mücahitlere vermişti.[13]
Ubâde (ra) Uhud ve Hendek savaşlarında, Rıdvan beyatında, Hudeybiye Anlaşmasında Nebiyyi Ekrem ile beraberdi. Mekke’nin fethinde ensar birliğinin komutanlığını üstlenmişti.[14]Tebük seferine katıldı ve Resulullah ile beraber Veda Haccına bulunma şerefine nail oldu.Hz. Peygamber; Ubâde bin Sâmit’e muallimlik, vahiy katipliği, komutanlık, zekat memurluluğu ve elçilik gibi mühim vazifeler de vermişti.
Hz. Ebû Bekir döneminde bir ayağı rahlede, bir ayağı ise cihad meydanlarındaydı Ubâde bin Sâmit’in. Humus valiliğini sürdürürken Lazkiye’yi fetheden ve burada bir camii inşaa eden Hz. Ubâde, Cebele’yi de fethetti.[15]Antartûs’un ve İskenderiye’nin fethinde kumandanlık vazifesinde bulundu.[16]Hz. Ebû Bekir’in mektubunu Herakleius’a ulaştırmak için Anadolu’yu aşarak Konstantiniyye’ye (İstanbul’a) gelen Hz. Ubâde bu toprakları İslam’a açmak için at koşturmuş ilk sahabelerden biriydi.[17]
Hz. Ömer döneminde Kudüs fethedilmiş ve Ubâde bin Sâmit Filistin valiliğine atanan ilk kişi olmuştu.Burada yaşadığı müddetçe halka Kur’ân ve çeşitli dini ilimlerde dersler de vermişti.[18]
Filistin’in fethinden sonra Mısır’a kaçan askerlerin tekrar saldırma ihtimaline karşın Amr b. Âs halife Hz. Ömer’den takviye kuvvetler istemişti. Halife kendisine her birinin kumandasında bin kişi olmak üzere Ubâde b. Sâmit, Zübeyr b. Avvâm, Mikdâd b. Esved ve Mesleme b. Muhalled ile toplamda 4 bin kişilik bir ordu gönderdi. Ayrıca Amr b. Âs’a yazdığı mektupta bu dört kumandandan her birinin “bin kişiye bedel” olduğunu da vurgulamıştı.[19] Ubâde bin Sâmit, Halife Hz. Ömer’in işaretiyle ‘bin kişiye bedel bir kumandan’ olarak tarihimize geçmişti. Bu harbin neticesinde Mısır’ın kapıları İslam’a açılmış ve fetih gerçekleşmişti.
Hz. Ubâde, Muaviye bin Ebû Süfyan’ın valiliği döneminde Şam’a kadı olarak atanmıştı. Bizans topraklarına yapılan bir seferde vali Muaviye, ticari bir meselede maslahatı ileri sürerek hüküm vermişti. Ubâde (ra) meselenin faize dayandığını ve haram olduğunu beyan etmişti. Vali ile aralarında çıkan anlaşmazlık sebebiyle Medine’ye dönmüştü. Olaydan haberdar olan Emir’ul Mü’minin Hz. Ömer, Ubâde’yi hakikat uğruna ortaya koyduğu bu kametten dolayı tebrik eder ve kendisi gibi insanların bulunmadığı toprakların hayırsız olduğunu belirterek tekrar Şam’a gitmesini ister. Şam valisine ise Ubâde’nin haklı olduğunu ve onun üzerinde oterite kullanmaya kalkışmamasını emreder. Yaşanılan bir başka anlaşmazlıkda da Muaviye bin Ebû Süfyan, Hz. Ubâde’nin haklılığını ve fıkhi bilgisinin daha fazla olduğunu kabul etmişti. Bu olaydan sonra da zaman zaman vali ile anlaşmazlıklar yaşamıştır.Valinin Suriye halkını kendisine karşı kışkırtmasından dolayı Medine’ye geri dönmüş ve Hz. Osman’a şikayet etmiştir.[20] Bu meselelerden anlaşılıyor ki Ubâde binSâmit, emr-i bi’l marûf ve nehy-i an’il münker görevini ifâ ederken hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmemiştir.
Hz. Ubâde (ra) hanımı Ümmü Haram ile birlikte Kıbrıs’ın fethine katılmıştı. H. 28 yılında fetih gerçekleşmiş ve karaya ayak basılmıştı. Hanımı Ümmü Haram’a binmesi için bir binek yanaştırılmış lakin Ümmü Haram validemiz bindiği esnada katır onu üzerinden atmıştı. İhtiyarlığı sebebiyle bineğin üzerinde duramayan sevgilizevcesinin boynu kırılmıştı. Hanımı, 86 yaşında iken Efendimizin vermiş müjdeye kavuşmuş, şehadete ermişti.
Çok kıymetli eşini kaybetmiş ve 70 yaşına merdiven dayamış olan Ubâde bin Sâmit Kudüs’e geri dönmüş ve hayatının geri kalanını burada geçirmeye karar vermişti. Ömrünü korkusuz bir mücahit ve hakiki bir muallim olarak geçiren Hz. Ubâde Peygamberimizden birçok hadis nakletmiş ancak bu hadislerden bizlere 181 tanesi ulaşmıştır.[21]
H.34 M. 655 yılında 72 yaşına ulaşan Hz. Ubâde hastalanmış ve Beytü’l-Makdis’te vefat etmiştir.[22] KabriKudüs’te Mescid-i Aksa’nınkıble tarafındaki surların hemen dibinde, bugün İsrail’in altını oymaya çalıştığı Babu’r-Rahmekabristanlığında bulunmaktadır.Bu mezarlıkta sahabeden Şeddad bin Evs ile birlikte yatmaktadırlar.[23]Sanki etten ve kemikten bir sur örülmüştür bu kabristanlıkta,devasal taşlardan oluşan surların önünde, Mescid-i Aksa’yı ilel ebed müdâfaa adına.
[1] İbn Sa’d, Tabâkât, III, 617.
[2] İbn Sa’d, Tabâkât, III, 617.
[3] DİA, Selahattin Polat, “Kâ’b bin Ucre”, c. 24, 6.
[4] İbn Sa’d, Tabâkât, III, 617.
[5] İbn Sa’d, Tabâkât, III, 617.
[6] İbn Sa’d, Tabâkât, III, 617.
[7] Ebû Davud, Buyu’ 37 (3417).
[8] İbn Sa’d, Tabâkât, III, 617.İbn Hacer, el-İsâbe, III, 116.
[9] İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, III, 481.
[10] Bedrettin Çetiner, Fatiha’dan Nâs’a Esbâb-ı Nüzul, I, 320.
[11] Mâide, 5/51.
[12] İbn Hacer, el-İsâbe, III, 116.
[13] İbnü’l Esîr, el-Kâmil fi’t Tarih, II, 118.
[14] DİA, M. Yaşar Kandemir, “Ubâde bin Sâmit”, c.42, 14.
[15] İbnü’l Esîr, el-Kâmil fi’t Tarih, II, 428.
[16] DİA, M. Yaşar Kandemir, “Ubâde bin Sâmit”,c. 42, 14.
[17] İsrafil Balcı, Hz. Ebû Bekir Dönemi Dış Politikasından Siyasî ve Ahlakî Yansımalar, 17.
[18] İbn Hacer, el-İsâbe, III, 116.
[19] DİA, M. Yaşar Kandemir, “Ubâde bin Sâmit”,c. 42, 14.
[20] İbn Hacer, el-İsâbe, III, 117. Zehebi, A’lâmü’n-Nübelâ, II, 9.
[21] DİA, M. Yaşar Kandemir, “Ubâde bin Sâmit”,c. 42, 14.
[22] İbn Hacer, el-İsâbe, III, 117.Bir diğer rivayete göre Mescid-i Aksa’ya yaklaşık 50 km uzaklıkta olan Remle bölgesinde vefat etmiştir. (İbn Sa’d, Tabâkât, III, 617)
[23] İbn Sa’d, Tabâkât, III, 617.