Öteden beri Hz. Aişe (r.anha) annemizin evlilik yaşı tartışılır durur. Büyük çoğunluğa göre nişanlandığında 6 yaşında, evlendiğinde 9 yaşlarındadır.[1] Öncelikle şunu söyleyelim ki eğer böyle olsaydı ve Efendimiz (sas) 5-6 yaşında bir kız ile evlenseydi, biz bir mü’min olarak bunu sorgulamaz, bu konuda şu an modern dünyanın bize telkin ettiği bazı düşüncelerden etkilenerek asla konuşmazdık. Ancak bu konuda yaptığımız araştırmalara göre Aişe annemiz nişanladığında 15-16, evlendiğinde 18-19 yaşlarındadır. Biraz teknik bir konu olan bu mevzuya, burada fazlaca girmeden, bazı verileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Diri diri kız çocuklarını toprağa gömen cahiliye Arapları genel itibari ile kız çocuklarının yaşlarını tutmazlardı. Toplumun tüm kınamasına rağmen kızlarını gömmeyip onları büyütenler, çocukları buluğa erdiklerinde Dâru’n-Nedve’de bir tören düzenler ve kızlarının artık büyüdüğünü halka ilan ederlerdi. Eğer bu uygulamayı esas alırsak, Hz. Aişe’nin 9 yaşında evlendiği iddiasını, “9 yıldır ay hali görüyordu” şeklinde anlamak gerekecektir. 9 yıldır ay hali görmesi ve bir 9 yılda çocukluk dönemini dikkate alınca, Hz. Aişe validemiz evlendiğinde 18 yaşlarında bir genç kız olduğu anlaşılacaktır.[2]
Hz. Aişe validemiz yıllar sonra Mekke’nin ilk dönemlerinde inen bir sûre olan, Kıyamet Sûresi’nin iniş zamanı sorulduğu zaman: “Ben Mekke’de sokaklarda oynayan bir çocuk iken Kıyamet saatinin dehşetini anlatan şu ayetler (Kamer Sûresi, 54/46) nazil oldu.” [3] diye cevap vermesi, onun yaşını tespit etmemiz açısından önemli bir işarettir. Bu sûrenin nübüvvetin 3. ya da 4. yılında nazil olduğunu hatırlarsak, Aişe validemizin de oyun oynayacak ve dile getirilen sûreyi aklında tutacak bir yaşta olması gerektiğini de dikkate alırsak; o günlerde en az 6–7 yaşlarında olması icap edecektir. Hz. Aişe’nin Efendimiz (sas) ile evliliğinin nübüvvetin 13. yılında gerçekleştiğini hatırlarsak, demek ki bu evlilik Kamer Sûresi’nin nâzil olmasından yaklaşık 10 yıl sonra olduğunu kabul etmek zorunda kalacağız. Böyle olunca da Aişe validemizin evlendiği zaman yaşının en az 17 ya da 18 olduğu anlaşılacaktır.
Birçok tarihi kaynak Aişe validemiz ile ablası Esma arasındaki yaş farkının 10 olduğunu söylerler.[4] Hicretin 73. yılında 100 yaşında vefat etmiş olan büyük İslâm kadını Hz. Esma hicret sırasında, 27-28 yaşlarında idi. Bu durumda Hz. Aişe’de hicret sırasında 18 yaşlarında olması gerekiyor.
Bugün hadis kitaplarımızda yer alan ve Hz. Aişe validemizin Mekke yıllarıyla ilgili olarak anlattığı bazı rivayetler, onun yaşını tespit edebilmemize yardımcı olacak niteliktedir. Bunlardan birkaçına değinirsek, mesela; risâletten kırk yıl önce gerçekleşen ve tarih belirlemede bir ölçü olarak kabul gören Fil hadisesinden geriye kalan iki kişiyi Mekke’de dilenirken gördüğünü söylemesi;[5] Mekke’nin en sıkıntılı günlerinde Allah Resûlü’nün (sas) sabah-akşam kendi evlerine geldiğini ve bu sıkıntılara dayanamayan babası Hz. Ebû Bekir’in de Nübüvvetin 5. veya 6. yılında Habeşistan’a hicret teşebbüsünde bulunduğunu detaylarıyla birlikte anlatması;[6] ilk defa namazın ikişer rekât farz kılındığını, mukim olanlar için daha sonraları onun dört rekâta çıkarıldığını, ancak sefer durumlarında yine iki rekât olarak bırakıldığını ifade etmesi gibi rivayetler,[7] onun yaşı konusunda bize ipuçları verecek niteliktedir.
Hz. Aişe validemizin doğum tarihindeki ihtilafların bir benzeri vefat tarihinde de görülmektedir. Ama biz bazı detayları ve rivayetler arasındaki ilişkileri dikkate alırsak, onun hicrî 58. yılda, 74 yaşlarında vefat ettiğini kabul edebiliriz. Eğer o 74 yaşında vefat etti ise, Efendimiz’den (sas) sonra 48 yıl dul olarak yaşadı ise, Allah Resûlü ile evliliği de 9 yıl sürdüğüne göre demek ki Aişe validemiz, Efendimiz Daru’l-Bekâ’ya hicret ettiğinde 26, evlendiğinde ise 17–18 yaşlarında idi.
[1] İbn Sa’d, Tabakât, X, 57.
[2] İbn Hişam, es-Sîre, I, 174.
[3] Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 6.
[4] Nevevî, Tehzîbü’l-Esmâ, II, 597; Hâkim, el-Müstedrek, III, 635.
[5] İbn Hişam, es-Sîre, I, 176; İbn Kesîr, el-Bidâye, II, 214.
[6] Buhârî, Salât, 70; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VI, 198.
[7] Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, II, 285-286.