Eğitim kavramı kısaca toplumsal hayatta yer edinebilmek için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmek ve belli amaca ulaşmak veya ulaştırmak için yapılan planlı çalışmalar ile insan yetiştirme süreci şeklinde tanımlanabilir. Eğitimin başlıca hedeflerinden biri insanın özellikleri dikkate alınarak en iyiye ulaştırmak olduğu gibi bireyin sosyal-kültürel gelişimine katkıda bulunulması, doğuştan beraberinde gelen yeteneklerin açığa çıkarılarak geliştirilmesi, toplumsal değerleri öğreterek yaşanılan sosyal çevreye uyumun sağlanması, bireyin hem kendisine hem ailesine ve hem de topluma yarar sağlaması gibi amaçları da bulunmaktadır.
İnsanın doğumundan itibaren tüm hayatı boyunca yaradılışa uygun duygu ve davranışları ile bedensel, zihinsel ve duyusal becerilerinin geliştirilmesi noktasında eğitimin büyük önem arz ettiği hiç şüphesizdir. Eğitimin en önemli ve öncelikli hedefi, insana olumlu davranışlar kazandırmak, insanın yetişmesine ve gelişmesine katkıda bulunmaktır.
İnsanla eğitim arasında süreklilik arz eden, dinamik ve fonksiyonel bir ilişki söz konusudur. İnsanda fıtraten var olan iyi insan olma ihtiyacının eğitim tarafından karşılanacak olması, insanla eğitim arasındaki ilişkiyi zorunlu kılmaktadır ve iyi insan yetiştirme konusu eğitimin ana gündemidir. Bu noktada bir eğitim kurumu olan Suffa akla gelmektedir.
Bilindiği üzere Allah Resûlü (sas) Yesrib’i Medine’ye dönüştürme ve Medine’den cihana İslâm mesajlarını yayma işine ilk olarak Dârü’l-Erkam suffasında yetişen bir muallim olan Musab b Umeyr’i (ra) görevlendirerek başlar. Büyük İslâm medeniyetini kurma düşüncesi hicret ile güçlenir. Öncelik, kurumsal nitelikte yepyeni bir medeniyetin kurulmasına adım atmaktır. İslâm medeniyetinin temelinin sağlam olmasına yönelik olarak atılacak bu adımlar sonraki dönemler için de bir esas teşkil edecektir.
Bunu oluşturmak adına İslâm toplumunun temeli sayılan Mescid-i Nebevî’nin inşasına başlanır ve yanında hurma dallarıyla yapılan gölgelik ve sundurma şeklindeki “Suffa” oluşturulur ve burada kalan Müslümanlar “Ashâb-ı Suffa” olarak anılır. Böylece İslâm tarihinde ilk sistemli örgün eğitim kurumu, ilk İslâmî üniversite aynı zamanda da bir mektep, bir yurt, bir aşevi, bir mescit, bir misafirhane, bir ibadetgâh, bir medrese ve ilmin yeşerdiği bir talim ve terbiye yeri olan bu çok yönlü kurum faaliyete başlamış olur.
Suffa ashâbına İslâm’ı ilk öğreten ve uygulayan bu meclisin en büyük öğretmeni Peygamber Efendimiz’dir (sas). Allah Resûlü (sas) bizzat kendisinin ifadesiyle; “Ben, ancak ve ancak muallim olarak gönderildim.” (İbn Mâce, “Mukaddime”, 17) ve yine “Ya öğrenen ol, ya öğreten ol, ya dinleyen ol, ya da onları sevenlerden ol ama sakın beşincisi olma. Yoksa helâk olursun.” (Taberânî, Mu’cemü’s-Sağir, 541) buyurarak eğitimin ve ilmin önemini vurgulamış, uygulamasında da dili, rengi, asabiyeti ne olursa olsun tüm insanlığı kucaklayan bir anlayış ortaya koymuştur.
Allah Resûlü (sas) “Kolaylaştırınız! Zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz! Birbirinizle anlaşın, iyi geçinin, ihtilâfa düşmeyin!”(Buharî, “İlim” 11) buyurarak her alanda örnek olduğu gibi eğitim ve öğretimde de örnekliğini göstermiş ve izlenecek yöntemlerin şifrelerini bildirmiştir.