Aksa Tufanı ile başlayan süreç ve İsrail Terör Devleti’nin yaptığı soykırıma dönüşen katliamın dünyada uyandırdığı vicdan dünyayı ayağa kaldırdı. Yahudilerin bir kısmı da olmak üzere bütün halklar, bu katliama karşı ayağa kalkarak bu vicdansızlığı lanetlemeye devam etmektedir. Çünkü katliam halen sürmektedir ve protestolar, boykotlar da sürmeye devam etmektedir.
Bilebildiğimiz kadarı ile dünya tarihinde bir ilk olarak bu kadar uzun süren bir katliam ve buna yönelik verilen tepkinin sürekliliği oluşmaktadır.
Bu olguda iki temel unsur dikkate değerdir: İlki, haklı bir meşru müdafaa ve buna dair karşı saldırının bir ilk olarak gerçekleştirilmesi… İkincisi ise gayrimeşru bir şekilde bulunduğu topraklarda işgalci olarak bulunduğu halde insanlık dışı bir soykırım yapma girişiminin hiçbir ahlâkî kaygıya yer bırakılmadan yapılması ve buna bütün dünya iktidarlarının sessiz kalması, desteklenmesi ve geçici söylemler ile eleştiriye tabi kılınmasıdır.
Yukarıda ifade ettiğimiz bu iki temel unsura iki unsur daha ilave edelim ki mesele iyice açıklığa kavuşsun: İlki, meşru bir zeminde ve sadece askeri unsurlara yönelik yapılan saldırı ile başlayan süreç… Ahlâkî duyarlılıkla devam eden bu süreç bütün tanıklıklar eşliğinde böyle olduğu açığa çıkmıştır. Hatta esir alınan asker ve sivil unsurlarında bu ahlâkî kaygıyı işaret etmeleri durumu gün gibi açığa çıkarmaktadır. İkincisi ise İsrail Terör Devleti’nin askeri başarısızlığını sivil katliamına dönüştürmesi ve sürekli gayriahlâkî ve gayrimeşru bir şekilde insanları açlıkla, susuzlukla, keskin nişancılarla çocuk, kadın ve sivil demeden hatta hastane, okul, cami ve kilise ayırmadan katliam yapmasıdır.
İşte bu durum insanlığın derununda büyük bir vicdan yarası oluşturmuştur. Bu vicdan ayağa kalkmaya bahane ararken kendisini büyük bir uyanış içinde bulduğu da açıklıkla ifade edilmelidir. Bahse konu olan vicdanı biraz açalım:
Kişiyi kendi davranışlarıyla ilgili olarak bir yargıda bulunmaya yönelten, kişinin kendi ahlâk değerleri üzerinde dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan, kişiye doğruyu ve iyiyi yapma yükümlülüğünü de yükleyen içsel güç…
Ayrıca vicdan; ‘iç duygusu ve şuur’ gibi manalara gelir. Terim olarak, insanın kalbine doğan his, hayır işlemekten hoşlanan, kötülük etmekten huzursuz olan, iyiyi kötüden, hayrı şerden ayıran ahlâkî duygudur. Bu seçici ve ayırt edici melekeye vicdan denilmektedir. Vicdan denilince akla insaf ve adâlet de düşmektedir.
Vicdan, insanın kendisi ile yüzleşmesi ve yapılanların kendi iç dünyasında bir türlü kabullenememe halinin dışa vurumu olduğu kadar kendi iç dünyası ile bir hesaplaşma içine girmesi ve yapılanın iç dünyasında bir türlü meşru bir zemine sahip olmamasını da sağlayan önemli ve insanı insan kılan bir iç mekanizmadır. Vicdanı uyandırmak o kadar kolay olmasa gerek! Toplumsal vicdanın uyanışı ise daha zor bir süreci içerir.
İşte insanlık vicdanının büyük bir yara almasını sağlayan şeyi ortaya çıkaran İsrail katliamının canlı yayın izlenmesini sağlayan olgusal zeminidir. Bu zemin insanlığı ayağa kaldıracak bir özellik ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Çünkü haksız yere ve hiçbir meşru mesnede dayanmayan ve haksız bir katliam oluşu da vicdanın uyanışını tetiklemeye yetmektedir.
Gazze’de yaşanan soykırım, dünya tarihine eşi benzeri görülmemiş bir şekilde yazılmıştır. Çünkü soykırım canlı yayın ile dünya halkları tarafından izlenmek durumunda bırakılmıştır. Bu korku üretmesi beklenen durumun vicdanı ayağa kaldırması ise beklenmeyen bir sonucu ihtiva etmektedir.
Vicdanı uyandıran durumların hepsi neredeyse bu Filistin Gazze olayında birleşmiş durumdadır:
a) Gayrimeşru ve gayriahlâkî bir soykırım sivillere yönelik yapılmaktadır. Özellikle gebe kadınların ve çocukların öldürülmesi vicdanları rahatsız etmektedir.
b) İsrail Terör Devleti, gayrimeşru bir devlettir. Sınırı çizilmemiştir. İşgalci bir devlet payesini bihakkın elde etmiştir. Bu yüzden de Filistinlilere yönelik yaptığı katliam vicdanlarda onaylanmamakta, bilakis, kendisine yönelik bir öfkeyi ve nefreti çoğaltmaktadır.
c) Aksa Tugayı ve direnişçilerin ahlâkî tutumları, sivillere yönelik korumacı yaklaşımı ve esirlere gösterdiği muamele ile bir ahlâkî yapıyı gözler önüne sermeleri ve haklılıkları bütün halklar tarafından kabul görülmeleri…
d) Gücün egemenliğinin ürettiği zulmün canlı yayın ortaya çıkması ve gücün meşru olmayan tabiatının dışavurumu ile başlayan sürecin insanlarda oluşturduğu öfke seli…
e) Pagan kültürün ürettiği anlamsızlığın ve ahlâksızlığın dibe vuruşunu besleyen bu son Gazze olayı da meselenin bütün açıklığı ile ortaya serilmesini sağlaması…
f) Batılı kavramların içinin boşluğunun bu son Filistin olgusu ile birlikte iyice ayyuka çıkması ve bütün halklar ve vicdan sahibi insanlar tarafından bunun görülmesi, iktidarların ise bu zulme çanak tutması ve katliama yönelik iktidarların verdiği destek…
Karşılıklılık esası üzerine kurulu olan pagan kültürün, tanrıyı kendisine hizmetçi olarak gören yaklaşımın tipik bir versiyonu olan İsrail Siyonist yaklaşımı da çukuru derinleştirmiştir. Tanrı tarafından kendilerine verildiği söylenen toprakların aynı şekilde tanrı tarafından öldürülmesinin meşru görüldüğü ilan edilen sivil halkın durumu da vicdanları ayağa kaldırmaya yetmektedir.
Batılı bireylerin vicdanlarının ayağa kalkması ile başlayan yeni süreçte insanların İslam ile şereflenmeleri ve Müslüman olmaların çoğalması da bu vicdan ayaklanmasının bir tezahürü olarak okunmalıdır. Halkların kendi iktidarlarına rağmen Gazze meselesinde mazlum halka taraf olmaları, Gazze halkının her türlü şiddete, soykırıma rağmen, bombardımanların bu kadar uzun sürmesine rağmen, yerinden kıpırdamaması, şikâyet etmemesi, etnik aidiyet farkına rağmen, inanç farkına rağmen, aynı tutumu benimsemeleri de bu vicdanı ayağa kaldıran bir özellik olarak öne çıkmaktadır. Sivillerin resmi kurumlarda bu soykırımı açıkça dile getirmeleri, İsrail desteğini protesto etmeleri de yeni bir dünyaya yönelik umudu güçlendirmektedir.
Katliamın canlı yayın yapılması, sürekliliği ve haksızlığının bu kadar aşikâr bir şekilde açığa çıkması, aynı zamanda İsrail üzerinden bütün iktidarların kendilerini tanrı yerine koymaları ve gücü mutlak egemen bir yapı olarak kurgulamaları da vicdanları uyandırmada önemli bir aktör olmuştur.
Anlamsızlığın ve gayriahlâkîliğin bu kadar açık bir şekilde resmiyet kazanması, genel bir tutuma ulaşmasını sağlayan tutum da yeni arayışlara kapı aralamaktadır. Zaten batıda ve batı dışı toplumlarda da anlamsızlığa ve ahlâksızlığa yönelik rahatsızlık had safhada dile getirilmeye başlanmıştı. Fakat bu son olay, anlamsızlığın ve ahlâksızlığın bizatihi batının temelini oluşturan unsurlar olduğunu açık bir şekilde ortaya çıkarmıştır. İşte bu son Gazze olayı bunun görünür kılınmasına ve idrak edilmesine vesile olmuştur.
Bu dünya, bu hâli ile yaşanılamaz bir yaşam alanına dönüşmüştür. Vicdanlı olan her insan, bu dünyadan başka bir dünyaya göçmek ister… Yaşanılmaz bir hayatın varlığı gönülleri kırmakta ve insanları travmatik bir zemine taşımaktadır. Doğru, iyi, güzel olanın sahte ve yapay bir karakter taşıması da insanları derinden etkilemekte ve yalnızlığını doruğa çıkarmaktadır. Bunun tipik bir örneği, sürekli göç olayı ile karşı karşıya kalan kamuoyu ve o konuda yaşanan dramların ruhlarını etkileyen boyutunu yaşamaya devam etmektedirler.
Göçmenlerin ikili yapıları; kendi ülkelerinden göç etmeleri ve gitmek istedikleri ülkelerden de yüzgeri edilmeleri ile başlayan süreç insanlığın tükenişini haber vermişti. İsrail ise bu son olay ile insanlığın dibine kibrit suyu dökerek ateşe vermiştir. Bu ateşten kurtulan her insan yeni bir dünya ve yeni bir anlam ve ahlâk anlayışına doğru bir seyir izlemeye çalışacaktır.
İnsaf ve adâlet duygusu insanda var olduğu sürece vicdan var olacaktır, vicdan var oldukça da insaf ve adâlet hayatiyetini sürdürecektir. İşte bu süreç insanlara yeni bir dünyanın imkânlarını sunacaktır. Modern düşünce, evreleri, dinamizmi, değişimi vesaire üzerinden kendisini bu güne kadar sürdürmeyi başarmıştır. Ama sahip olduğu pagan kültürünün yaşama alanı bu kadarmış, yeni bir işaret fişeğine bakarmış, Gazze olayı da bu fişeği ateşlemiştir.
Entelektüel zeminde bu yeni uyanışın ayak seslerini daha güçlü bir şekilde dile getirmeli ve yeni dünyanın ahlâkî ve anlama dayalı ilişkilerini yeniden güçlü bir şekilde kurması denenmelidir. Müslüman entelektüeller bir adım önde bu durumu içselleştirerek yeni bir dünya sunabilirler. Uyanan vicdanların bir daha uyumamasını sağlayacak düşünceler ve eylemler geliştirmek asıl olmalıdır. Gazze örneği çoğaltılarak farklı kültürlerde ve zeminlerde de yeniden yaşamı belirleyen bir unsur olarak öne çıkarılması sağlanmalıdır.
Her mümin kişi, vicdanlı bir insan olarak vicdanın mücessem biçimi olarak tezahür etmelidir. Çöküşe geçen uluslararası sistemin yerine daha adil bir dünyayı sağlayacak yeni bir uluslararası sistem önerisinde bulunulmalıdır. Barışın egemen olduğu bir dünyayı göstererek yeni bir dünyaya merhaba denilmelidir ki insanlar, eskimiş, pörsümüş bu arkaik cahil modern dünyadan kurtulabilsin…
Arap Câhiliyyesi, Roma Pagan Câhiliyyesi, Yunan Pagan Câhiliyyesi ve Modern Pagan Câhiliyyesi aynı düzlemi işaret ederler. Tevhide olan ihtiyaç açıkça ortada durmaktadır. Peygambere varis olan âlimler, tevhidi yeniden ama bütün dünya için şeffaf bir şekilde ortaya koymalıdırlar. Vicdan uyanışa geçmişken, yeniden uyutmaya yönelik hamleleri de devre dışı tutmanın yöntem ve yollarını bulmak asli bir sorumluluktur. Teorik bir çerçeve içinde yeni dünyanın varlığını ortaya koymalı ve temel değerleri ortak idrakin ve ortak insani vasatın temeline yerleştirmeyi başarmak yeni dünyaya açık kapının sonuna kadar açılmasını da garanti altına alacaktır.
Adâletin ikame edildiği bir dünya da zulüm abad olamaz! İnsafın olduğu bir dünyada adâletsizlik mekân tutamaz! İyinin, güzelin, doğrunun, hakikatin ve anlamın kendine zemin bulduğu dünya vicdanın dünyasıdır. ed-Din’in maksadını doğru okuyan bir entelektüel akıl, bu yeni dünyanın temel ilkelerini de ortaya koyabilir ve uygulama alanını inşa edebilir. Vicdanına tutunan her insan algı operasyonlarına takılmaktan kurtulacaktır. Mesele insan kalma meselesidir. Vicdan ise insan olmanın teminatıdır…