Uygur Türklerinin; köklü kültür ve medeniyet geçmişlerinde tıp ilmi son derece önemli bir yer tutar. Özellikle Doğu Türkistan kültür tarihinde “bir tıp bölgesi” olarak kaynaklarda anılmaktadır. Gerek İslâmiyet öncesi dönemler olsun gerek İslâm sonrasında Uygur tıbbı önemli gelişmeler kaydetmiştir. Tarihin çeşitli dönemlerinde istilaya uğrayan bölgede tıp literatürüne ait birçok önemli eser yakılıp yok edilmiş olsa da Uygur tıbbına ait çeşitli tedavi yöntemleri ve ilaç yapım bilgileri günümüze kadar ulaşmıştır. Örneğin, M.Ö. 375’te Doğu Türkistan’da yaşayan meşhur Uygur hekimi Gazibay’ın “Gazibay’ın Bitki Kamusu” adlı eseri günümüze kadar ulaşabilen nadir eserlerdendir ve söz konusu eserde yaklaşık 312 çeşit ilaç yapımında kullanılan bitkiler hakkında bilgiler bulunmaktadır.
Çinlilerin kullandığı akupunktur, tarihte ilk olarak Uygur Türkleri tarafından keşfedilmiş, asırlar boyunca yaşanan yakın ilişki neticesinde Çinliler tarafından öğrenilmiş ve benimsenerek geliştirilmiştir. Uygur Türklerinin eski başkenti olan Turfan da yapılan kazılarda, insan vücudu üzerindeki akupunktur noktalarını gösteren ve açıklamalar yer alan antik eserler ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca Doğu Türkistan’ın Hoten ve Cimsar bölgelerinde yapılan kazılarda kemik kalıntıları da bulunmuştur.
Tang dönemine ait Çin kaynaklarında Yuan devletinde Moğollar ve Çinlilerin Uygur cerrahlarına beyin ve göz ameliyatı yaptırdıkları da kaynaklarda geçmektedir. Bazı hastalıkların müzikle tedavi yöntemi de bir Uygur buluşunun olduğu söylenmektedir.
Doğu Türkistan’ın Turfan bölgesinde kazılar arasında bulunan 45 tıp kitabı, Çince ve Hintçe dillerden çağdaş Uygur lehçesine tercüme edilen tıbbi eserlerin Karahanlı dönemine ait olduğu bilinmektedir.
932 yılında Karahanlıların 3.üncü hanedanı Sultan Satuk Buğra Han İslâm dinini kabul etmesiyle Kaşgar da ilk Türk-İslâm devleti kurulmuştur. Karahanlılar dönemi Doğu Türkistan’ın altın devri olup Kaşgarlı Mahmud’un Dîvânu Lugâti’t-Türk, Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig kitapları gibi Türk kültürünün şah eserleri bu dönemde yazılmıştır. O dönemde Kaşgar da kurulan Saciye Medresesi’nde geleneksel tıbbi eğitim verildiği bilinmektedir.
el-Fârâbî, el-Bîrûnî, İbn Sînâ ve el-Bâhilî gibi dünyaca ünlü tıp bilim adamları da Karahanlılar döneminde ortaya çıkmıştır. Hayatında 200’den fazla kitap yazmış olan filozof İbn Sînâ’nın “el-Kânûn fi’t-tıb”, “eş-Şifâ” ve Bîrûnî’nin ” Kitabü’s-Saydana Fi’t-Tıb” adlı eserleri bu dönemde basılmıştır.
Karahanlı hanedanının ikiye ayrılmasından sonra Karahanlı Hanı Tamgaç Buğra Han 1066 yılında Semerkant şehrinde Dar’ul-Marda adında bir hastane ve tıp okulu inşa ettirmiş olup Hastane binası halen Batı Tıp Hastanesi olarak kullanılmaktadır.
Yukarıdaki tarihi gerçekler Uygur Türklerinin eski çağlardan beri süregelen geleneksel tıpla Türk sistemindeki diğer etnik kökenlere göre daha derin ve daha güçlü bir ilgiye sahip olduğunu bizlere göstermektedir.
Geleneksel Uygur Tıbbı
Geleneksel Uygur tıbbı, Uygur halkının asırlardır her çeşit hastalıklara karşı uyguladığı tedaviler ile elde edilen tecrübelerin ilmi bir sonucudur. Uygur tıbbının temeli insan vücudunu anlamak, yaşadığı çevreyi ve hangi şartlar altında yaşadığını anlamak, insanların sağlık ve hastalık durumunu anlamak ve sebeplerini keşfetmek, insanın doğa ile ilişkisini iyi bilmek ve hastalıkları bitkisel yöntemlerle tedavi etmek ve o hastalıkları önlemek temel sebeplerinden bazılarıdır.
Uygur tıbbı 2500 yıllık geçmişe sahip olan tedavi yöntemleri ve hazır ürün ilaçları ile özgün bir teori oluşturan mükemmel bir tıp sistemidir. Uygur tıbbı, teori ve ameliye (tedavi) olarak ikiye ayrılır. Uygur tıbbının teorisi kendine has mükemmel bir sisteme sahip olup 4 madde, 4 mizaç ve 4 hılıt ile beraber, eza (organ) talimatı, kuvvet talimatı, ruh talimatı, sağlık ve hastalık, hastalıkların sebepleri, hastalıkların belirtileri, hastalıklara teşhis yöntemleri, tedavi yöntemleri olarak belli kısımlara ayrılmaktadır. Burada her çeşit bitkileri ham madde olarak kullanma ve ilaç hazırlama teorilerini içermektedir.
Geleneksel Uygur Tıbbının Diğer Tıp İlimlerinden Farkı
Aslında geleneksel Uygur tıbbının teorisi Dünya’daki başka geleneksel tıp teorilerinden çok farklı değildir. Özellikle Osmanlı tıbbı, Anadolu tıbbı, Arap tıbbı, İran ve Hindistan, Orta Asya’daki tüm geleneksel tıpların kökeni Orta Asya Türklerine ve İbn Sînâ’ya bağlanıyor. 1940’larda modern tıbbın dünyaya yayılmaya başlamasıyla beraber bazı gizli güçler tüm geleneksel tıpları hurafe bahanesiyle yasaklamış olup bütün dünyadaki geleneksel tıpların gelişimi durmuş oldu.
1949’da Doğu Türkistan’ı işgal eden Çin her şeyi para ile ölçtüğü için Uygurları sağlık açısından kendi haline bırakmak ve yurt dışından ilaç ithalatını azaltmak amacı ile Çin geleneksel tıbbı ile beraber geleneksel Uygur tıbbını da tıp olarak kabul etmiş oldu. 1955’ten itibaren Doğu Türkistan da geleneksel Uygur tıbbı fakülteleri, şifahaneleri ve araştırma merkezleri kurularak Uygur tıbbı sürekli gelişerek bugünlere kadar geldi. Günümüzde Doğu Türkistan’ın 84 ilçesinde 84 adet Çin devlet şifahaneleri ayrıca Urumçi-Kaşgar gibi büyükşehirlerde 800 yataklı 20 katlı şifahaneler bulunmaktadır. Ondan başka her şehir ve ilçede özel şifahanelerin sayısı da daha fazladır. Modern tıpla alakası olmayan binlerce şifacılar bu şifahanelerde geleneksel tıbbı uzmanları olarak çalışmakta ve yüzlerce yıldır kullanılan geleneksel doğal tedavi yöntemlerini uygulamaktadır. Hasta teşhisinde modern tıbbın bazı teşhis yöntemlerini birleştirerek teşhis etmekte olsa da tedavide sadece doğal yöntemlerle tedavi edilmektedir. Çin’in Şangay gibi büyükşehirlerinden tedavi için Doğu Türkistan’a gelen Çinliler birkaç ay yatılı olarak bu şifahanelerde tedavi görmektedirler.
Geleneksel Uygur tıbbı araştırma merkezlerinden şimdiye kadar 600 çeşit kitap, 36 çeşit derslik kitapları yayınlanmıştır. 100’lerce ulusal ve uluslararası düzeyde konferanslar düzenlenmiş olup bu konferanslarda 10.000’lerce makaleler sunulmuştur. 30 yıldan beri 10’larca dergilerde devamlı olarak geleneksel uygur tıbbı ile ilgili makaleler yayınlanmaktadır. Doğu Türkistan da 10’dan fazla JMP şartlarına uygun halde üretim yapan geleneksel tıp ilaçları (bitkisel ürünler) üreten fabrikalar bulunmakta olup 300 çeşitten fazla ürün üretilmektedir.
Dört Madde, Dört Mizaç ve Dört Hılıt Teorileri
Uygur tıbbı insan vücudunu ve bütün canlıları, tabiatın bir parçası olarak görüyor. İnsanın bütün vücudu azaları (organları) da tek bir sistemin bütünüdür. Uygur tıbbında dünyadaki tüm varlıkların ana maddesi su, toprak, ateş (güneş) ve havadan ibarettir. Bu dört elementin zıtlığı ile bir arada olup birbirini çekmesiyle bu dünya var olmuş olup insan hayatı bu dört elementin etkisinde hayatını devam ettiriyor. Bu dört element birbirine zıt olan dört keyfiyete sahiptir.
Ateş -kuru sıcaktır, hava – nemli sıcaktır, su – nemli soğuktur, toprak – kuru soğuktur. Bu birbirine zıt olan dört keyfiyet birbirini çeker ve onların bir arada olmasından oluşan yeni keyfiyete “mizaç” deniyor. O yüzden mizaçlar 4 çeşit olur; kuru-sıcak, nemli-sıcak, kuru-soğuk, nemli- soğuk…
Uygur tıbbına göre yiyecekler sofrada iken yemektir. Midemize girdiği zaman besin olur, besinler karaciğere girip karaciğerden sıvı halinde işlenip çıktığı zaman hılıte (sıvıya) dönüşmüş olur. Hılıtlar 4 çeşittir. Hılıtın koyu olan kısmı hücreye dönüşür, sıvı olan kısmı vücutta gezerek hücreye dönüşen hılıtlar’ın dokuya dönüşmesine yardımcı olur sonra organa dönüşür, organlar birleşerek sistemi oluşturur.
Uygur tıbbı insan vücudundaki safra, kan, balgam ve sevdadan ibaret dört çeşit hılıtı, doğanın dört ana maddesinin insan vücudundaki temsilleri olarak görüyor. O, yüzden safra hılıtın’ın mizacı kuru sıcak, kanın mizacı nemli sıcak, balgamın mizacı nemli soğuk, sevdanın ise kuru soğuktur. Bunlar insan vücudunun yaşam faaliyeti esnasında sarf edilip ve yeniden üretilip tamamlanıp kendi aralarında dengeyi sağlamaktadır. Hılıtlar’ın miktar veya kalite dengesinin bozulması hastalıklara yol açacak olup Uygur tıbbında birçok hastalıkların iç sebeplerinden sayılır. Doğadaki 4 ana maddenin ve başka elementlerin anormal etkisi gayri tabii hılıtlar’ın var olması ile hastalıklara yol açması da iç sebep sayılır. Hülasa olarak insan vücudu iç ve dış elementlerin birliği ve zıtlığı esasında gelişiyor ve yaşamını sürdürüyor.
Uygur tıbbı insanda bir ilahi ruh ve bir de tıbbi ruh olduğuna inanıyor. Tıbbi ruh; nefsani, hayvanî ve tabii olarak 3’e ayrılıyor.
Uygur tıbbı hastalık sebeplerini ise iç sebepler ve dış sebepler diye ikiye ayırıyor. Hastalıkların da tek hastalık ve mürekkep hastalık olarak ikiye ayırıyor. Tek hastalık, mizacın bozulmasıyla, şeklin bozulmasıyla ve bütünlüğün bozulmasıyla var olan hastalıklar diye üçe ayırılıyor. Tek hastalıklarda hılıtsız mizaç bozulması ve hılıtlı mizacın bozulması diye ikiye ayırıldığı söylenilmektedir.
Teşhis Yöntemleri
Uygur tıbbındaki teşhis yöntemlerine bakacak olursak şunları aktarabiliriz: Hastanın nabzını tutarak dil, göz, idrar, dışkı ve balgam renklerine bakarak, yüzünün rengine bakarak, ağrı olan yerleri el ile tutarak ve başka her çeşit durumunu inceleyerek muayene ediliyor.
Uygur tıbbında, nabız aracılığı ile muayene etme yöntemi çok önemli yöntemlerinden biridir. Hastanın içindeki enerji (kuvvetleri), hılıtları ve mizacındaki değişiklikleri doğru bir şekilde değerlendirebilmek için nabız muayenesi çok büyük bir önem taşımaktadır. Ancak nabız muayenesini tek şaşmaz muayene yöntemi olarak görmek de doğru değildir.
Nabız muayenesi aracılığıyla kan damarlarının kan akışının hızını, yavaşlığını, kalp atış hızındaki değişiklikleri, kan damarı duvarlarının yumuşaklık veya sertlik derecesini aynı anda vücutta hangi hılıt sayısının arttığını veya azaldığını tahmin etmek mümkündür.
Uygur hekimleri dört parmağını hastanın el bileği atardamarı üzerine belli bir basınçla tutarak atardamarın ne kadar kalın, ince, kuvvetli, zayıf, ne kadar sert, yumuşak, sıcak, soğuk, hızlı veya yavaş olduğunu anlamakla beraber, hastanın mizacı, hılıt sayısı, kalp atış hızı gibi bir suru durumları tahmin edebiliyorlar. Hekim nabız aracılığıyla elde ettiği tahmin sonuçlarını, hastaya bakarak, sorular sorarak ve hasta vücudunu tutarak elde ettiği sonuçlarla birlikte değerlendirip doğru bir tanı elde edebiliyor.
Tedavi Yöntemleri ve Çeşitleri
Uygur tıbbı; tedavi yönteminde sadece ilaç vermekle yetinmiyor belki hastanın yaşadığı şartları düzelterek, hava değişikliği yaparak, hastanın vücudunu düzelterek, beslenme ve günlük yaşam ve hayat düzenini düzelterek, hastanın güneşlenmesini ve kuma gömülmesini sağlayarak, hacamat ve akupunktur iğnesi yaparak, hastaya yeni kesilmiş koyunun derisine sararak, ağrı olan yere ısı veya soğuk terapisi yaparak, sıcak demir ile dağlayarak, masaj yaparak, iğneyle kan çıkartarak tedavi eder. Bu tedavi yöntemleri Uygur tıbbının belli başlı yöntemlerinden olduğu bilinmektedir.
Ham Madde Çeşitleri:
Geleneksel Uygur tıbbında 400 çeşitten fazla bitkisel, hayvansal ve madensel ham maddeler kullanılmakta olup öğrencilere ham maddeleri tanıma, yetiştirme, tarımını yapma, toplama, saklama ve ürün hazırlama vs. gibi tüm işlemler eğitimi de veriliyor. Her çeşit ham maddenin özellikleri ve mizaçlarını araştırma eğitimi de veriliyor.
Hazır Ürün Çeşitleri:
Geleneksel Uygur tıbbında her çeşit bitki karışımlarından çaylar, tozlar, şuruplar, pekmezler, macunlar, tabletler, misketler ve kapsüller şeklinde ürünler hazırlanır ve hastalara sunulur. Bu tedavi çeşitleri de Uygur tıbbına has olduğu söylenilmektedir.
Sonuç
Herkesin bildiği gibi 2017 yılından itibaren Doğu Türkistan da açık ve net Uygur soykırımı başlamış olup o kadar çok başarılara imza atmış olan “Uygur Tıbbı” da baskıcı Çin kukla hükümetinin Çinlileştirme politikasının kurbanı olmuştur.
Diasporada yaşayan tüm Uygurlar için Uygur dilini ve kültürünü korumak her ne kadar önemliyse, modern Uygur tıbbını ve özelliklerini korumak ve yeni nesillere miras bırakmak da bir o kadar önemlidir. Bunun için Türkiye gibi veya Orta Asya cumhuriyetlerinden birinin Uygur tıbbına sahip çıkması çok önemlidir.
Diasporadaki tüm Uygur gurbetçilerinin, geleneksel Uygur tıbbının güncel özelliklerini korumak için ortak çaba sarf etmeleri gerekmektedir. Uygur tıbbına sahip çıkan ülkenin üniversitelerinde “Uygur Tıp Fakülteleri” açılmalı, şifahaneler “Hastaneler” ve “Uygur Tıbbi Araştırma Merkezleri” kurulmalı ve Uygur Tıbbı o ülkeden geliştirilmekle beraber tüm dünyaya yayılmalıdır.
Kaynaklar
ساقلىق ئىنسىكلوپىدىيە تور بېتى:
Uygurca s web.sitesi
http://saglikpedia.org/blog/detay/5260
https://www.hurriyet.com.tr/egitim/samanizm-nedir
https://tr.wikipedia.org/Geleneksel_Anadolu_Halk_Hekimliği
http://ressjournal.com/Anasayfa.Aspx ئەنگىلىيە ئېگىلىزچە ژۇرنىلى
https://tezarsivi.com/anadolu-selcuklu-ve-osmanli-
https://core.ac.uk/download/pdf/50612689.pdf
ئۇيغۇر تېبابەتچىلىك – دورىگەرلىك ئىلمىي ژۇرنىلى