Menü
Cağfer Karadaş
Cağfer Karadaş
Asr-ı Saâdet’ten Günümüze Cihad
Eylül 25, 2023
Yazarın Tüm Yazıları

” Geçmişten günümüze Müslümanlar cihadı nasıl anlamışlar ve cihad hayatlarında ne tür bir rol oynamıştır?”

Cihad kavramı, kelime anlamı itibariyle gayret göstermek, girişilen bir işi sabır ve sebat ile bitirmeyi amaçlamak, bunun için kararlı davranmak, yılgınlığa ve tembelliğe düşmemek, başarısızlık ve ümitsizlik içinde olmamaktır. Terim anlamı ise, Müslümanların bir devlet otoritesi altında dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı kendilerini savunması; ırza, namusa, dine, vatana ve topluma yönelik muhtemel tehlikelere karşı siyasi, askeri, kültürel veya sosyal açıdan önlem alınması, muhtemel saldırıların ve saldırganların bertaraf edilmesi için çaba gösterilmesi anlamına gelir

Müslüman; kaba, saldırgan, yakan, yıkan, öldüren ve yok eden olmadığı ve olmaması gerektiği gibi, kendisine yönelmiş bir tehlikeye boyun eğen, pısırık, pasif ve herkese boyun eğen de değildir. Vatanı, ırzı, dini ve malı söz konusu olduğunda ahlak, adalet ve hukuk çerçevesinde kalmak şartıyla gerekli savunmasını yapar.

Savaşlar ancak meşru otoritenin veya onu temsil eden organların kararları ile yapılabilir. Kişilerin, grupların, cemaatlerin veya kendi kendini halife, lider, önder, mehdi veya imam ilan edenlerin istek, dilek ve tavsiyeleri ile savaşa karar verilemez. Böylesi kişilerin direktifleri ile yapılan faaliyetin adı cihad değil, bozgunculuk veya isyandır. Ayrıca bu davranış, Kur’ân ve Sünnetin amaç ve ilkelerini anlamamak, Müslümanların tarihî tecrübesinin dışına çıkmak, İslam’ın olumlu imajına zarar vermek, birlik ve bütünlüğüne yönelik tahrip edici tavır ve davranış içerisinde olmak demektir.

Günümüzde kendilerini “cihatçı” diye adlandıran gruplar, modern zamanların güç, otorite ve kaba kuvvetle insanları tepeden şekillendirme iddiasında olan XIX. yüzyılın tektipleştirme ve toplum mühendisliği anlayışının yansımalarıdır. Bu anlayışta olanlara göre hakikat birdir ve bütün insanlar kendi zihinlerindeki o tek hakikate inanmak ve boyun eğmek zorundadırlar. Nitekim bu iddia ile ortaya çıkan bir çok ideoloji, bugün etkinliğini kaybetmiş olmakla birlikte hâlâbu anlayış bazı sol ve sosyalist örgütlerin yanında kendilerini “selefi”, “cihatçı” ve hatta zaman zaman “Gerçek Ehl-i Sünnet” ve “Gerçek Müslüman” olduğunu iddia eden marjinal gruplarda varlığını sürdürmektedir. Bu anlayış, dinden kaynaklanmaktan öte ilk olarak Haricilerde görülen “hakikatin tek olduğu” ve insanların bu hakikat etrafında zorla da olsa toplanması gerektiği anlayışı ile modern zamanların toplum mühendisliğinin birleşmesinden doğmuş bir düşüncedir. Cihatçılık işte bu düşüncenin eyleme dönüşmüş şeklidir. Ancak İslam’daki cihad bu değildir.

İslam, yaşamak ve yaşatmak için gelmiş bir dindir. Bir Müslüman savaşa ölmek veya öldürmek amaç ve hevesiyle çıkmaz. Bir Müslüman asker, canını ortaya koyacak cesaret ve şecaat içinde savaşa çıkar; kin, nefret, öç almak ve karşısındakini ne pahasına olursa olsun yok etmek amacında olamaz. Müslümanın birinci amacı hakikati korumak, ikinci amacı bu hakikati bütün insanlığa duyurmak ve onları doğru yola davet etmektir. Bunun gelenekteki karşılığı i’lâ-i kelimetullah’tır. Bunun anlamı, Allah’ın kelimesini yani Allah’ın bir, Hz. Muhammed Mustafa’nın onun kulu ve elçisi olduğu gerçeğini en yüksek perdeden, herkesin duyabileceği bir şekilde duyurmaktır.

Öte yandan İslam komutanının birinci görevi askerin kanını ve canını korumaktır. Bundan dolayıdır ki en iyi komutan lüzumundan fazla kan akıtmayarak askeri dehasıyla ve küçük çabalarla büyük yararlıklar gösteren, en kansız ve kolay yoldan kesin çözüme ve zafere ulaşandır. Nitekim ilk halife Hz. EbûBekr’in İslam ordusuna tavsiyesi, din adamlarını, çocukları, kadınları, yaşlıları öldürmeyin; meyveli ağaçlara zarar vermeyin, düşmanın hayvanlarını ihtiyaç olmadıkça kesmeyin, ganimet malına hıyanet etmeyin, bozgunculuk ve isyan içinde olmayın, korku ile hareket etmeyin şeklinde olmuştur. (A.H. Akseki, Ahlak Dersleri, s. 299, 301).

Nitekim “Kur’ân’da “öldürmek” anlamına gelen “katl” kökünden türetilmiş kelimelerin 170 defa kullanıldığı, fakat Müslümanlara yöneltilmiş emir kipi olarak “uktulû” (öldürün) şeklinde sadece üç sûrede geçtiği, bunların da doğrudan öldürmeye yöneltme anlamında olmayıp karşı saldırı veya savaş bağlamında yer aldığı görülür.” (Kur’an Yolu, II/728.)Aksine Yüce Allah, insanların öldürülmesi değil, yaşatılmasını emretmiştir. İnsanlık tarihinde ilk öldürme olayı olan Habil ile Kabil arasındaki olayın ardından gelen şu ayet çok anlamlıdır: “İşte bundan dolayı İsrailoğulları’na biz şöyle yazmıştık: Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur. Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler. Ama bundan sonra da onların çoğu yeryüzünde taşkınlık göstermektedirler.”(el-Maide 5/32)

HucurâtSûresinin şu iki ayetinde ise Yüce Allah savaşanların arasının bulunmasını ve barış için çaba sarf edilmesini emreder: “Eğer Müslümanlardan iki grup birbiri ile kavgaya/savaşa tutuşursa hemen aralarını düzeltin; ikisinden biri diğerinin hakkına tecavüz etmiş olursa –Allah’ın emrine geri dönünceye kadar- haklının yanında haksızlığa sapanlara karşı savaşın; dönerlerse aralarındaki anlaşmazlığı adaletle çözüme bağlayın ve herkese hakkını verin. Allah, hakkı yerine getirenleri sever. Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmetine mazhar olasınız.”(el-Hucurât 49/9-10).

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Şahitliğin Hakkını Veren Şehir: Gazze...
Recep Songül
Şehit ve Şahit İlişkisi
İbrahim Hanek
Şahitlik ve İhsân
Murat Kaya
Seyr u Sülûk Bir Şehâdet Arayışı mıdır?...
Hamit Demir
İlâhî Şahitlik
Yavuz Selim Göl
RÖPÖRTAJLAR
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
“Eğer insanım diyorsanız, Doğu Türkistan bir insan...
Seyit Tümtürk
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x