Uygur Türkleri, tarihte sömürücü güçlerden kurtulmak için çok eskiden beri devam ettirdikleri özgürlük mücadelesine XX. yüzyılın başlarında hız vermişlerdir. Zulüm arttıkça, Doğu Türkistan’da gelişmeler hızlanmış, büyük toplumsal olaylar gerçekleşmeye başlamıştır. Şubat 1911’de Ürümçi, Ocak 1912’de Kumul Çiftçiler ayaklanması meydana gelmiştir. Böylece özgürlük mücadelesinin gelişmesiyle felsefi, kültürel ve fikri alandaki değişmeler, edebiyat ve üslubun değişimini doğrudan etkilemiştir. Doğu Türkistan’ın çeşitli bölgelerinde arda arda kıvılcımlar halinde meydana gelen bu ayaklanmalar, mücadelenin gelişimini sağlamanın yanı sıra edebiyatın gelişmesini de hızlandırmış; klasik edebiyatın geleneklerini devam ettirme esnasında toplumdaki olumsuzlukları eleştirebilen ve ona karşı mücadele edebilen gerçekçi yeni Uygur edebiyatının doğmasına zemin hazırlamıştır. Bu dönemdeki bazı gelişmeler, yeni Uygur edebiyatını sadece içerik ve konu bakımından değil, edebi tür, şekil üslup ve dil bakımından da zenginleştirmiştir.
Çağdaş Uygur Edebiyatı, XIX. yüzyıl öncesinde daha çok klasik edebiyatın üzerinde yoğunlaşmış durumdaydı. O dönem ediplerinin ele aldığı konuların büyük bir kısmı, aşk ve kendilerinden önce yaşayan ünlü şair ve ediplerin şiirlerine ve kaidelerine nazireler olmuştur. Bazı edipler, Şarkın ünlü destanlarından “Leyla ile Mecnun”, “Ferhat ile Şirin”, “Yusuf ile Züleyha”, “Tahir ile Zühre” gibi destanları Uygur Türkçesiyle yörenin özelliğine uygun olarak yeniden yazmışlardır. XIX. yüzyılda Uygur Türklerinin geleceğine ışık tutabilecek mahiyette araştırmalar yaparak, tarihi eserler veren ediplerimizi de unutmamak gerekir.
- yüzyılın başlarında yeni edebiyat akımlarından etkilenen çok sayıda genç aydın şair ve yazar yetişmiştir. Bu genç aydınların az bir kısmı, Türkiye ve Mısır gibi memleketlerde okuyup mezun olduktan sonra Doğu Türkistan’a dönen insanlardır. Bu aydın yazarlardan biri de Abdülkadir Abdülvariz Azizi’dir. Abdülkadir Abdülvariz Azizi ve aynı görüşü paylaşan aydınların bir kısmı edebiyattaki yenilenme akımını, Doğu Türkistan’da hüküm süren Çin işgal Genel Valisi Yang Zenşeng ve Jeng Shurenler’in esaretinden, yerli işbirlikçilerin zulmünden milleti kurtarmak ve yeniliğe geçirmek için bir basamak olarak kullandı. Neticede, birtakım ıslahatlar yapıldı. Önce eğitimdeki ders tarzı ve metodu değiştirildi. Eskiden medreselerde sadece dini kitaplar okutuluyordu. Dersler Arapça, Farsça yapılıyordu. Eğitim metodu pratiğe dayanmayan ve günlük hayat ile bağdaşmayan eski usul ile yürütülüyordu.
- yüzyılın başlarında Abdülkadir Abdülvaris Azizi gibi aydınların teşebbüsü ve faaliyetleri ile yeni ders kitapları hazırlandı. Matematik, fizik, sarf ve nahiv (morfoloji, sentaks) coğrafya, tarih gibi modern eğitim anlayışına uygun dersler tesis edildi. Sınav sistemi oluşturuldu ve okullarda öğrenim Uygur Türkçesi ile yapılmaya başlandı. Doğu Türkistan’ın bütün bölgelerinde yeni okullar kuruldu. Bu okullardan ilki 1885 yılında Bavdun Musabay tarafından, Kaşgar’a bağlı Artuş ilçesinin İksak köyünde açıldı. Öğretmenliğine de Türkiye’den getirilen Ebubekir Efendi tayin edildi. Aynı yerde 1907’de “Habibizade Darü’l-Muallimin”i kuruldu. Öğretmenliğine de Doğu Türkistanlıların isteği üzerine Talat Paşa’nın direktifiyle, Türkiye’den Ahmet Kemal başkanlığında yedi kişi getirildi.
Aynı yıllarda İli şehrinde de Mesut Sabri Bey’in teşebbüsüyle, çağdaş manada okullar açıldı. Bu okullar verimli olmaya başlayınca Çin yönetimi tarafından kapatıldı. Türkiyeli Ahmet Kemal Bey sınır dışı edildi.
Yeni hareketin gereği olarak yayın ve neşriyatçılık faaliyetleri de meydana geldi. 1899-yılında aydın ve münevver kişiler tarafından “Matbaa-yı Hurşid” kuruldu. 1910 yılında Kaşgar’da Yenihisarlı Nurhaci adlı biri tarafından “Matbaa-yı Nur” adlı bir taş matbaa daha tesis edilerek birçok kitap neşredildi.
1905’te Kaşgar’da kurulan “Şivit” matbaasında, “Sultan Satuk Buğrahan” ve “Dünya Coğrafyası” isimli iki kitap yayınlandı. 1920 yılında, Doğu Türkistan’daki Gulca’nın Küre ilçesinde bir taş matbaa kurulup her çeşit edebi eserler neşredildi. 1918 yılında Kaşgar’da, Kutluk Haci Şevki “Ang” (Şuur, bilinç) gazetesini çıkardı. Bu gazete Çin hükümdarı tarafından bir süre kapatılmış olsa da Kutluk Şevki yine 1933 yılında “Yeni Hayat” gazetesini çıkardı. Bu gazetede şiir, destan ve her çeşit edebi eser neşredildi. 1927 yılında İli vilayetinde neşredilen bir başka gazetede “İli Dehkanliri (İli Çiftçileri)”dir. 1933 yılında ise Ürümçi’de “Şin Jang Gazetesi” neşredildi.
- yüzyılın başlarında şekillenmeye başlayan Çağdaş Uygur Edebiyatı, Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerinin emperyalizme, işgalcilere, müstemlekecilere, karşı mücadelesini ve kendi geleceğini tayin edebilme ve insanca yaşama mesajlarını yansıtıyordu. Bütün bunlar içerikten şekle, şekilden üsluba kadar büyük değişikliklere yol açarak yeni bir edebiyat meydana getirdi.
Kaşgar merkez olmak üzere Abdülkadir Abdülvaris Azizi’nin teşebbüsü ve onun önderliğinde meydana gelen cedidizm cereyanı Çağdaş Uygur edebiyatının doğmasında önemli bir rol oynadı.
Gazeteci yazar ve şair Kutluk Haci Şevki’nin (1876-1937) çok sayıda şiiri vardır. O Uygur Türklerinin tarihte büyük devletler kuran, büyük tarihi şahıslar yetiştiren zengin kültür miraslarına sahip bir topluluk olduğunu bildirmek ve Uygurların kendine olan güvenini milli şuurlarını uyandırmak için “Kaşgar” konulu şiirini yazdı.
Şair Kutluk Şevki “Ana Dil” konulu şiirinde Türk dilinin Doğu Lehçesi olan Uygur Türkçesini iyice öğrenmek ve onu korumak gayesini güçlü duygular ile ifade etmiştir.
Çağdaş Uygur Edebiyatının önderlerinden biri de vatanperver şair Mehmet Ali Tevfik’tir. Mehmet Ali Tevfik, Kaşgar vilayetine bağlı Artuş ilçesinin Boyamet köyünde 1901 yılında dünyaya geldi.1914 yılı Atuşta açılan Modern fen eğitimi yapan okulda okudu.
Şair, 1924 yılında Doğu Türkistan’ın Çovçek şehrinde iken Kaşgar şehrinde vatanperver ünlü alim ve yazar Abdülkadir Abdülvaris Azizi’nin, Çin hükümeti tarafından katledildiği hakkında haber alır ve bu olaydan dolayı gazap nefret dolu duygularıyla “Okudu Aştı” şiirini yazıp sokak duvarlarına yapıştırır.
Şair bu şiirinde, Abdülkadir Abdülvaris Azizi’nin hayatına kıyan istibdadın cahil güçlerini açıkça ayıplamıştı. Şair, hükümet yetkililerinin kendisini tutuklama kararı aldığını duyduktan sonra akşam üstü sınırı geçerek Batı Türkistan’a sığındı. Sığınmak zorunda kaldığı Batı Türkistan’dan 1925 yılında ikinci vatanı olan Türkiye’ye geldi. 1926 yılında İstanbul’da öğretmen yetiştirme okuluna öğrenci olarak kabul edildi. Mezun olduktan sonra İstanbul civarındaki bir ilkokulda öğretmen olarak işe başladı. Bir müddet burada öğretmenlik yaptı. 1932 yılında Doğu Türkistan’da kurtuluş mücadelesinin başlatıldığını haber alan şair aynı yılın sonunda Doğu Türkistan’a döndü. Hoca Niyaz Haci başkanlığında, Kumul vilayetinde başlayan milli kurtuluş hareketi neticesinde 12 Kasım 1933 tarihinde Kaşgar’da kurulan Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’nin merasimine iştirak etti. Bu heyecanı ve coşkuyu yaşayan şair Kutluk Şevki “Azatlik Yolida” (Kurtuluş Yolunda) başlıklı meşhur şiirini yazdı. Çinli general Şeng Şisey’in cellat Stalin ile iş birliği yapması neticesinde Doğu Türkistan’daki milli kurtuluş hareketi büyük kayıplara uğradı. Şair, 1937 yılında Çinli general vali Şeng Şisey tarafından öldürüldü.
1930’lu 1940’lı yıllarında Uygur Edebiyatında Türklük bilinci konularını işleyen bir akım da filizlenmeye başlamıştır. Bu edebiyatın gelişmesinde 12 Kasım 1933’de Kaşgar’da kurulan Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ile 12 Kasım 1944’te Gulca’da kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyetinin etkisi önemli rol oynamıştır. Bunların dışında Osmanlı’nın sonu ve Türkiye Cumhuriyetinin ilk dönemlerinde Türkiye’de tahsil gören veya Türklük bilincine sahip olan Milli Kurtuluş hareketi liderleri ve aydınlarının çalışmaları rol oynamıştır. Bunlar Sabit Damollam, Mehmet Emin Buğra, General Mahmut Muhit, Mesut Sabri Baykozi gibi şahsiyetlerdir. Doğu Türkistan’dan Türkiye’ye gelerek eğitim gören, sonraları Doğu Türkistan’a dönen eğitimci ve şair Mehmet Ali Tevfik ve yazar Kurban Kodaylar, Doğu Türkistan Uygur Edebiyatında Türkçülük akımının öncü şahsiyetleridir. Onlar, İsmail Gaspıralı’nın Türk Dünyasında işte fikirde dilde birlik şiarını Doğu Türkistan’da savunanlardı.
1936 yıllarında Çin’de bulunan İsa Yusuf Alptekin’in öncülüğünde “Altay Neşriyatı” adlı bir yayınevi kurulmuştur. Bu yayınevi “Uruş Heviri” (Savaş Haberi), “Yurt”, “Altay”, “Tiyanşan” adlı dergileri çıkardı.
Altay Neşriyatı kurulduğu zaman Doğu Türkistan sözde Çin’e bağlı fiilen ise Sovyet Rusya’sının güdümünde olan Şeng Şisey isimli bir diktatör tarafından idare ediliyordu. Yukarıda bahsettiğimiz dergilerde Mehmet Emin Buğra, Mesut Sabri Baykozi, Kurban Koday başta olmak üzere birçok yazarlar Türkçülüğü işleyen makaleler yazdı. Dergilerin bazı sayılarında Türkiye’de bulunan Sadri Maksudi Arsal’ın yazıları da çıkmıştır.
Bu neşriyatta Mesut Sabri Baykozi’nin şu eserleri neşredilmiştir; “Uluğ Ana”, “Niyaz Kız”, “Terme Çatmalar”, “Türklük Oranı”, “İlk Öğretmen” ve “Nutuk”. Bu eserlerin isminden de anlaşılacağı gibi Mesut Sabri Baykozi, Doğu Türkistan’da kullanılmakta olan Uygur Türkçesi kelimelerden başka, kendi tabiriyle “Ortak Türkçe” kelimeler de kullanmıştır. Bilindiği gibi Mesut Sabri Baykozi tahsilini Türkiye’de yapmış olan bir tıp doktorudur.
1944 yılında Gulca ayaklanması sonucunda İsa Yusuf Alptekin, Mehmet Emin Buğra ve Mesut Sabri Baykozi Beyler, Doğu Türkistan’da oluşturulan koalisyon hükümette görev aldılar. Böylece Altay Neşriyatı da Doğu Türkistan’ın başkenti olan Ürümçi’ye taşındı. İsa Yusuf Alptekin’in başkanlığı yürüttüğü ve baş yazarlığı Mehmet Emin Buğra’nın yaptığı Altay Neşriyatı ilk etapta “Erk” adlı bir gazete çıkardı. Gazetenin sahibi ve yazarların bazıları hükümet üyesi olduğu için “Erk” gazetesinde çıkan yazıları Çin hükümeti sansür ediyordu. Bu gazetenin adı yer alan baş köşede; “Biz halkçımız, biz milliyetçimiz, ırkımız Türk, dinimiz İslam, vatanımız Türkistan” şiarı yer almıştır. Yarı resmi olan “Şin Jiang Gazetesi”nin başında olan Polat Kadiri Turpani de Türkçü olduğu için bu gazetede Türkçülük fikri işleniyordu. Gazetede sürekli ünlü şairlerden Abdurrahim Ötkür, Abdulaziz Maksum ve Abdulşekür Yalkın’ın şiirlerinden başka, Türkçülük konusunu işleyen genç şairlerin de şiirleri vardı. Polat Kadiri Turpani kendi araştırması olan Doğu Türkistan tarihini “Ülke Tarihi” adıyla 1948’de Ürümçi’de bastırdı. Bu kitap iki cilt olup birinci cildinde Hun, Göktürk, Uygur, Karahanlı, Seidiye Devleti gibi konulara yer verildi. İkinci cildinde Doğu Türkistan’ın 1947 yılına kadar olan siyasi tarihi işlenmiştir.
Türkiye’de tahsil gördükten sonra 1946 yılında Doğu Türkistan’a giden Kurban Koday yalnız öğretmen değil aynı zamanda yazar ve gazeteciydi. Kurban Koday Ürümçi’de “Yalkın” adında bir gazete çıkardı. Bu gazetenin serlevhasında “Devletçimiz, halkçımız, milletçimiz, laikçimiz” ibaresi bulunuyordu. Kurban Koday, Doğu Türkistanlı olduğu için halkını iyi tanıyor ve halkına Türkçülük bilincini nasıl benimseteceğini biliyordu.
- yüzyılın, 1920-30’lu yıllarında Doğu Türkistan’da cereyan eden milli ayaklanmalar ve uyanış hareketleri neticesinde Çağdaş Edebiyat meydana gelerek devrin taleplerini yansıtmaya başladı. Nemet Helfet, Rozi Memet (Turfan), Merup Seyidi, Helil Sattari, Nezer Hoca (İli) gibi pek çok yazar ve şair bu devrin fikirlerini yayan şahsiyetlerdir. Bu dönemin temsilcilerinden biri de meşhur şair Abdulhalik Uygur’dur. Şair bu dönemdeki Kumul ayaklanması ve milli mücadelelerden ilham alarak şu şiirleri yazmıştır; “Zulumga Karşi” (Zulüme Karşı), “Açıl”, “Oygan” (Uyan), “Cahalet Buliki” (Cehalet Pınarı). Şair şiirlerinde halkı işgalcilere ve işbirlikçi zalimlere karşı savaşmaya çağırır.
1949 yılında Çin’de Mao devrimi gerçekleştirilmiştir. 1949 yılının sonlarına doğru Doğu Türkistan’a Komünist Çinliler egemen olmaya başlamıştır. Böylece Doğu Türkistan’da hızla gelişmekte olan Uygur yazar ve şairlerin büyük bir kısmı Çinliler tarafından işkence ile şehit edilmişlerdir. Bir kısmı hapiste çürümüşler, yine bir kısmı ise yurtdışına kaçmak zorunda kalmışlardır. Bu dönemdeki Uygur edebiyatı, 1950’den sonra yapılan türlü reformları anlatan çiftçi ve işçilerden söz eden sınıf mücadelesini teşvik eden eserlerin yazdırılması sebebiyle edebiyat dar sınırlar içine hapsedildi. Komünist İdeolojisinin ilkelerine uygun kısıtlamalar ve denetim neticesinde, büyük hacimli eserler meydana gelemedi. Uygur Edebiyatı şiir, küçük hikayeler ile devam etti. Şiirler içerik bakımından propaganda niteliğiyle sınırlandı. Edebiyat kısa vadeli siyasi hedeflerin propaganda vasıtasına dönüştürüldü. Halkın gerçek fikir ve düşüncelerini, duygularını aksettiren eserlere matbuatta yer verilmedi. 1950’li yıllardan 1970’li yılların sonuna kadar Uygur yazar ve şairleri kendi eserlerini serbestçe yazamıyorlar idi. Kendi görüşleri ve gayelerin edebi eserlerde ifade ettirmek hakkından mahrum idi. Yazar ve şairler milli duyguları, tarihi gerçekleri yansıtan eserler yazdığı zaman “milliyetçi, ayrılıkçı, Türkçü, İslamcı” suçlamasıyla cezalandırılıp hapse atılıyordu. Hatta bazı şairler şiirlerinde “Tanrı Dağı”, “Tarım Deryası” gibi kelimeleri kullanırsa ve ana vatanı hakkında yazdığı şiirlerde “vatanım, memleketim” diye seslenirse şiirleri toplatılıyordu ve tutuklanıyordu. 1966 yılında Mao’nun başlattığı kültür devriminde bu olaylar son derece acımasız oldu. Birçok şair ve yazarlar “milli ayrılıkçı”, “Pan-türkist”, “Pan-islamist” denilerek cezalandırıldı, hapislere atıldı, sürgünlere gönderildi. Neticede Uygur Edebiyatı büyük kayıplara uğrayarak, hiçbir gelişme gösteremedi ve çağın çok gerilerinde kaldı.
Kısacası 1978’e kadar Doğu Türkistan’dan belli ideolojiye dayalı, milli edebiyatı, milli kültürü yok etme eğitimi uygulanmıştır. Milli kültür, dini inanç ve milli edebiyat yok edilmeye çalışılmıştır. Bu yaptırımlar karşısında kendi kültür ve örf ve adetlerine, milli edebiyatına sıkı sıkıya bağlı olan Uygur Türkleri,günümüze kadar her alanda kendi edebiyat ve kültürlerini korumak ve geliştirmek için mücadele vermişlerdir.
1976 yılında Mao’nun ölümünden ve Çin’de uygulamaya konulan açıklık politikasından sonra, diğer alanlardaki yasakların kalkmasıyla,milli edebiyat üzerindeki yasaklar da kısmen kalkmıştır.Eser yazması yasaklanan,uzun yıllar hapsedilen ünlü yazarlardan Abdurrahim Ötkür, Turgun Almas, Nim Şehit, Zunun Kadiri, Zordin Sabir bu dönem Yeni Uygur Edebiyatı’nın önemli yazarlarındandır.Bunlara konulan eser yazma yasağının kalkmasıyla Yeni Uygur Edebiyatında canlanma başlandı.Böyle bir durum altında, 1980’den sonra edebiyat, sanat eser ve etkinliklerinde biraz canlanma görülmeye,Doğu Türkistan’da yeni yayın yapılmaya başlandı. Mesela; 1980’den önce yalnız Şin Jiang Halk Neşriyatı, Pekin Milletler Neşriyatı Uygur Bölümü, Sin Jiang Maarif Neşriyatı mevcut idi. Bu yayınevlerinde çoğunlukla milli yazarların eserleri değil Çince kitaplardan yapılan tercüme eserler neşrediliyordu.
Daha sonraları 1980’den önce mevcut olan yukarıdaki neşriyatlara ilaveten çok sayıda yayın evi kuruldu. Edebi dergilerin sayısı çoğaldı. Bunun sonucunda, Uygur şair ve yazarları eserlerini daha kolay neşrettirmek imkanına kavuştular.
Doğu Türkistan Çağdaş Uygur Edebiyatında Mao devrine nispeten içerik, şekil ve tür bakımından gelişmeler görülmeye başladı. 1980’li yıllardan itibaren Çağdaş Uygur Edebiyatı’nda tarihi tema ağırlıklı hale gelmeye başladı. Uygur yazar ve şairleri Uygurların vatanperverlik, milli güven ve milli şuurunu güçlendirmek için Doğu Türkistan tarihinde önemli yeri olan tarihi olayları ve tarihi kahramanları ve tarihi kahramanları edebi eser yoluyla gün ışığına çıkarmaya gayret etti. Tarihi konulu roman, hikâye piyes, destan ve şiirlerde Uygur Türkleri başta olmak üzere Doğu Türkistan halkının hürriyet mücadeleleri ana tema olarak işlenmektedir.
Aynı zamanda Çağdaş Uygur Edebiyatında senaryo şekli de gelişmeye başlamıştır. Yazar Mehmet Ali Zunun’un 1986 yılında çekilen “Üç Yaş” (Üç Genç) televizyon dizi filmi bunlardan sayılabilir.
Yukarıda bahsettiklerimizin ışığında görüldüğü gibi, 1970’li yılların sonları ve 1980’li yılların başlarından itibaren Doğu Türkistan Uygur Edebiyatı’nda yeni gelişmeler yeni edebi olaylar kendisini göstermeye başlamıştır.
Bu bahisten yola çıkarak şunu görebiliriz ki: Zengin ve orijinal bir kültür tarihine sahip olan Uygur Türkleri, kendilerine yapılan asimilasyon ve baskı siyasetlerine rağmen öz mevcudiyetlerini, kültür ve geleneklerini kuvvetli bir mücadele sayesinde muhafaza etmekte ve geliştirmektedirler.
1990 yılında Sovyetler Birliği parçalandıktan sonra Çin yönetimi Doğu Türkistan’da takip ettiği politikasını sertlik istikametinde değiştirerek, Doğu Türkistan aydınları, yazar ve şairlerinin çeşitli konularda özellikle tarihi konularda eser yazmalarına yeni kısıtlamalar getirmeye başladı. Bilhassa 5 Nisan 1990 tarihinde Doğu Türkistan’ın Aktu İlçesi Barın Köyü’nde, Çin zulmüne karşı patlak veren silahlı ayaklanmadan sonra yazar ve şairlerin üzerindeki sansür ve takip daha da sıkılaştırıldı. Şubat 1991 tarihinden sonra, ünlü tarihçi şair Turgun Almas’ın “Uygurlar”, “Hun Tarihi”, “Eski Uygur Edebiyatı” başlıklı üç kitabı toplatıldı. Turgun Almas ve onun gibi düşünen yazarları “Pan-Türkist”, “Uygur şövenisti” “ayrılıkçı” diye suçlayarak onlara baskı ve tehdit siyaseti uyguladı. Çin yönetiminin demokrasi ve insan hakları ile bağdaşmayan bu siyasi tedbirleri Doğu Türkistan Uygur Edebiyatı’nın gelişmesini baltaladı. Neticede Edebiyat ve tarih ilminde yeniden durgunluk hatta gerileme devri başladı.
Özellikle 11 Eylül olayından sonra, Çin Hükümeti uluslararası terörizme karşı mücadeleyi bahane ederek Uygur Türklerini keyfi tutuklamaya başlamış, dini kültürel hakları ağır bir şekilde kısıtlanmıştır. Özellikle 2017-yılından sonra Çin’in bölgedeki uygulamaları soykırıma dönüşmüştür. Çok sayıda yazar, şair ve aydın toplama kampına ve hapse atılmıştır.