Menü
Temel Hazıroğlu
Temel Hazıroğlu
Çığır Açıcı Bir Şahsiyet Olarak Sezai Karakoç
Aralık 22, 2023
Yazarın Tüm Yazıları

Sezai Karakoç, bir bütünlük içinde kendi düşünce sistemini kurmuş tarihimizdeki ender şahsiyetlerden biridir. Medeniyetten yenilenmeye, tarihi sosyolojikten büyük millete, ahlâktan sanata, siyasetten ekonomiye, fizikten metafiziğe, insanı ve toplumu ilgilendiren neredeyse bütün alanlarda düşüncesini geliştirmiş, derinleştirmiş, genişletmiş ve yaymıştır. Muhafazakarlık tuzağına düşmeden ve gelenekten de kopmadan onu yenilemiş, çağını kavramış ve insanlığa bir gelecek tasavvuru armağan etmiştir. Tek başına bir orkestra gibi çalışıp mücadele etmiş ve adeta kaybedilen hakikat medeniyetinin ruhunu nefesinde yaşayarak özümsemiş, hâl ve hareketiyle “işte insan, işte Müslüman” dedirtecek boyutta merkez kişilik örneği oluşturmuş mümtaz şahsiyetlerden biridir.

Karakoç, tarihe tutsak olmadan ondan istifade etmiş, geleneğe mahkûm olmadan ondan yararlanmış ve onu yeniden yapılandırıp canlandırmış, tazelemiş ve insanlığa sunmuş çığır açıcı bir şahsiyettir. Nitekim onun en büyük usta olarak gördüğü Necip Fazıl Kısakürek bile onu tam olarak tanıyamadığını söyleyerek Karakoç ve düşüncesi hakkındaki aşağıdaki değerlendirmeleri yapmak durumunda kalmıştır: “Tam 19 yıldır ürpertili gençler arasında güttüğüm ve beni ıslak zindan duvarları içinde güden gayenin, büyük istidatlar halkasından Sezai Karakoç… Onun şair olduğunu, mesela doğramacı oğlunun geceleri ses sanatkarlığı ettiğini haber alan bir baba gibi, hayli gecikerek öğrendim… Sezai Karakoç’un ikinci şiir kitabı olan Şahdamar… /Ruhum seni düşününce ışıdı, /Her şeyi beni anlayınca anlayacaksın! /diyebilecek kadar büyük mücerrede merdiven dayayabilen Sezai Karakoç, ezeli ve ebedi ölçü ve nizam sırrı davasında, şu son cümlesini kendisine değil, ona atfetmelidir: /Her şeyi, onu anlayınca anlayacaksın!” (Kısakürek, 1962; Kirenci, 2021: 169).

Karakoç çok genç yaşlarından itibaren İslâm davasına gönül bağlamış ve var gücüyle onun mücadelesini vermiştir. İlk kitabının toplatılması üzerine ve hakkında dava açılması onun kavgasını kızıştırmış, ülkedeki birçok aydın ondaki istidadı görmüş, en zor şartlarda bile bu topraklarda öncü bir düşünürün doğabileceğini ve milletine sahip çıkabileceğini göstermiştir. “Gerçekten İslâm’ın Dirilişi adlı bu küçük eser, Türkiye’de genç nesil arasında, yalnız İslâm’ın değil yeni bir medeniyet görüşünün dirilişi, aklın uyanışı ve isyanını da meydana koymuş; bütün kısırlaştırıcı ve çürütücü tedbirlerin iflas ederek yüksek fikir ve sentezin doğmakta olduğunu göstermiştir… Sezai Karakoç bu küçük eseri ile Türkiye’de, ilim müesseseleri dışında, her türlü imkansızlıklar ve engeller karşısında bir mütefekkirin yetişebileceğini ve milletimizin hayatiyetini muhafaza ve müdafaa edebileceğini göstermiştir.” (Turan, 1967). O yükselen bir aydın ve adeta sahâbe ahlâkının tezahürü olmuştur. “Sezai son devirde kendine özgü değil, cümle için mürtefi (yükselen) bir noktadır. Doruktur. Yeniden dirilmedir. Kıyamdır. Davettir ve davete icabettir. Sahâbe ahlâkı üzeredir,” (Gemuhluoğlu, 1974; Kirenci, 2021: 185).

Hem kendi düşünmüş hem de herkesi düşündürmeye teşvik etmiş ve bu suretle çığır açıcı vasfını açıkça ortaya koymuştur. “Karakoç tarihe ve uygarlığımızın geçmiş yaşantısına doğru derin ve evrensel bir perspektif çığırı açacaktır. Şiirlerinde insanı çarpan trajik büyüklüğün nedeni budur… Diriliş düşüncesi, çağımızda ve özellikle Türkiye şartlarında çok büyük bir imkân olarak görülüyor,” (Müftüoğlu, 1976; Kirenci, 2021: 188). Bir yandan tarihsel çağrı yaparken diğer yandan aydınların yetişmesi için büyük bir mektep olup ufuklar açmış ve geleceğe yön vermiştir. “Sezai Karakoç, bizi sürekli düşündüren bir ozan, bir yazar… Şiirlerinde olsun, yazılarında olsun, tarihsel bir açımlama görülür… Daha da önemli olanı, önerileridir, uygarlık değerlerimizi bütünüyle canlandırma gereğini vurgulayan önerilerdir. Düşüne düşüne dönmeliyiz uygarlığımızın bizi çağıran yönüne. Budur onun tarihsel çağrısı.” (Pakdil, 1977; Kirenci, 2021: 190). “Diriliş, bizce başlı başına bir mekteptir. Bugün yetişmiş veya yetişmekte olan bir Müslüman aydın varsa, özellikle bizim neslimiz için bu aydının yetişmesinde Diriliş mektebinin dolaylı, dolaysız etkisi olmuştur.” (Özdenören, 1977; Kirenci, 2021: 190). Karakoç ve Diriliş bir mektep ve ocak olmanın ötesinde aynı zamanda toplumsal bir dip dalga yaratmış, ortamlardaki mayınları ve tehlikeleri işaret edip ön açmış, çoğaltıcı ve güçlendirici bir dinamik atmosfer oluşturmuştur. “Diriliş, çeyrek yüzyıldır düşünce ve sanat hayatımıza en büyük çekici ve yönlendirici güç olarak ağırlığını koymuştur. O, bir dergi olarak yayınlanmadığı dönemlerde de bu ağırlığını korumuştur… Diriliş, çağımız Türkiye’sinde münevver ve ıstıraplı Müslümanların baş gıdalarından biri olmuştur… Diriliş ocağı, yüzyıllardan beri bozulmadan devam eden gerçek İslâmî hareketin zamanımız şartlarındaki yeni temposunun adıdır. Bu nedenle onu ne birdenbire başlamış ne de kendinden ibaret bir hareket olarak görmek gerekir. Biz onda, yaşayan İslâmlığın değişik bir dinamizmini görüyoruz. Bu enerjik akışta, çoğaltıcı ve güçlendirerek aktarıcı merkez ise Sezai Karakoç olmaktadır.” (Zarifoğlu, 1979; Kirenci, 2021: 195).

Karakoç’un üniversitedeki sınıf arkadaşının, kendisiyle aynı görüşte olmasa bile, onun hakkındaki değerlendirmesi son derece ilginçtir. “Karakoç ise bir yerde inancının çılgını. Onunla delice bir ideolojiye ulaşmak ister. Bunun için her şeyi bilmesi gerektiği kanısındadır. İnancı hem silahı hem çocuğudur. Düşüncesini iyice soyut bölgelere götürür. Mantığını yitirir, bir başka mantık bulur… Zaman zaman kaybeder. Ama rövanşı mutlaka alır… Öyle bir Müslüman ki Marx da bilir, Nietzsche de bilir, Rimbaud da bilir. Salvador Dali de sever. Nazım da okur. Sıkışmış, sıkıştırılmış deha. Alçak gönülle katı yüksek uçuyor. Şemsiyesi yok.” (Süreya, 1988; Kirenci, 2021: 208).

O neredeyse herkesin beslendiği bir kaynak olmuştur. İnanıyoruz ki gelecek zamanlarda hangi şartlarda neler söylediği çok daha önemli hale gelecek ve bu hakkı teslim edilecektir. “Zarifoğlu, Karakoç’un şiiri için, ‘Bizim beslendiğimiz ana gövde, biz o gür kaynağın kollarıyız.’ derdi. Gerçekten Karakoç, Yunus ve Mevlâna gibi, Anadolu’nun öz medeniyetine bağlı, kültür ve sanat öncülerinin beslendiği en büyük ve en derin kaynaklarından biri oldu.” (Gürdoğan, 2000). “Gelecek dönemler açısından, Sezai Karakoç’un ‘nasıl’ söylediğinden çok ‘ne’ söylediği önem kazanacaktır… İnişleri, çıkışları, coşkuları, tutkuları, tekrarları, münacatları ve makamları ile bir ayin-i şeriftir Sezai Karakoç şiiri.” (Bayraktar, 2000).

Karakoç bugüne kadar gelen İslâm düşüncesini toparlamakla kalmamış, onu ele alıp yeniden yapılandırmış, ileri taşımış ve diriliş kavramıyla taçlandırmıştır. “İslâm kaynaklarına dayanarak, bu kaynaklardan yola çıkarak, yeni ve modern bir toplum düzeninin, devlet anlayışının, ekonomik hayatın temel esaslarını ortaya koymuş, dağınık bir haldeki İslâm düşüncesini yeniden toparlamış, yeni bir düşünce sistemi ortaya koyarak adını ‘Diriliş’ koymuştur.” (Sarı, 2007). Üstelik kendisiyle ve tarihle yüzleşme esnasında en acımasız analizleri yaparken kötümserliğe kapılmamış ve yeni bir dille bu çağı yakalamayı bilmiş ve umut ışımasını hep canlı tutmuştur. “… Tarihte kalmıyor Sezai Karakoç, ‘şanlı geçmiş’ nostaljisiyle avunmuyor/avutmuyor, en önemlisi de bu muazzam kötü tablodan iyimser bir sonuç çıkarabileceğini gösteriyor; dahası buna bizi de inandırıyor. Ve tüm bunları yaparken, bugünün dilini ve üslubunu kullanıyor… Şiirleri bir daha yazılamaz gibi, bir eşref saatinin ürünü/ikramı gibi duruyor. Yunus oluyor, Yesevî oluyor, Mevlâna oluyor, Galip Dede oluyor. Adeta ilk mısraı asırlar önce yazılan şiirleri tamamlıyor, bitmeyen o büyük şarkıya bir kıta da o ekliyor sanki…” (Acar, 2008).

Tarihte ses getirmiş, iz bırakmış her düşünce ve eser bir yerden sonra onu oluşturan kişiden bağımsız olarak ayrı bir şahsiyet kazanarak bam başka bir atmosfere geçer ve orada kendi hayatiyetini sürdürür. Bu aynı zamanda onun gücünü ve dinamikliğini gösterir. “Eser sanatçıdan ayrılır, kendi başına bir hayat sürmeye başlar, gerçek bir varlığın canlı konusu olan manevi bir solukla canlandırılmış bağımsız bir konu, bir şahsiyet haline gelir. Sanat eseri, manevî dünyada gelişigüzel olarak ortaya çıkan tesadüfi bir olay değildir. Her canlı varlık gibi, aktif (hareket eden) kuvvetlerle donanmıştır, yaratıcı gücü tükenmez. Eser yaşar, hareket eder, manevî havanın oluşmasına katkıda bulunur.” (Berki, 2010: 286). İşte Sezai Karakoç’un eserlerine de böyle bakmak ve onun önerisini bu gözle değerlendirmek gerekir. “Sezai Karakoç’un şiir ve düşüncesinde bir hayat önerisi kendini duyurur. Bu alternatif hayat, şiirin asıl tarafını yapıyor, güç ve cazibesini sağlıyor… Sezai Karakoç şiirinin tezi ‘hayat’, ideası da ‘hakikat’tir. Ölüm ise doğası gereği hayatımızda şiddetli bir gerçek.” (Berki, 2010: 289).

Karakoç aynı zamanda kendini yenilemesini bilen ve sürekli kendini canlı tutan bir şahsiyet olmuştur. “Kaynağından ilk çıkışındaki durulukla ömrünün gelinen anına kadar aynı olan, hep kendini çoğaltan ve diri tutan bir isim üstat Sezai Karakoç. Sürekli düşünen ve yazan, yazdıklarının hemen hepsi özgün olan bir birikim. Yüzyılımızın sorunlarına takılmayan, gündelik olanı evrensel boyutta bütün zamanlara yayan bir bakış. Geçmiş ile gelecek arasındaki kesitte hep dönüşümlerin öncüsü konumunda. Geçmişin yorumlanışında gelecek zamanın ufku.” (Haksal, 2000). O yüzden Karakoç değişimlerin ve dönüşümlerin öncüsü olarak kendini ve fikriyatını geliştirmekten hiç geri durmamış ve ortaya koyduğu diriliş düşüncesini de sürekli geliştirmek ve büyütmekten bahsetmiştir. Üstelik bunu sadece fikriyat boyutuyla değil edebiyat boyutuyla da olması gerektiğini vurgulamıştır. “Denebilir ki son yarım yüzyılda çağdaş Türk edebiyatının kendi omurgasını yerli evrensel değerler üzerinden yeniden oluşturmasında Karakoç’un başlattığı çığır asli unsurlardan biridir.” (Karataş, 2007).

Şunu da ifade etmek gerekir ki sadece düşüncelerini geliştirip ileri taşıma çabasıyla yetinmeyip aynı zamanda da kendini de geliştirmeye çalışan Karakoç, birçok aydında görmediğimiz bir şekilde kendi fikriyatını da kritik etmiştir. Öyle ki, yazdığı bazı konuların biraz dağınık kaldığını fark etmiş ve onları daha sistematik bir bütünlük içinde ele alıp yeniden yazmayı gerekli görmüştür. Mesela Medeniyet tezini daha teorik cepheleriyle de işleyen, içinde Ziya Gökalp gibi eleştirel örneklerin de olduğu bir eser ortaya koyma fikrini açıkça ifade etmiştir: “Bizim medeniyet tezimiz kitaplarda parça parça halde, bunları bütünleştirecek bir metin çıkarmamız lazım.” (Kirenci, 2023: 27). Tabii ki bu anlaşılabilir bir şey. Zira söz konusu bu medeniyet yazıları, diğer pek çok yazı gibi nihayetinde bir dergide çıkmıştı biraz yaygındı. Burada ilginç olan onun bunu fark edip konuları sistematik bütünlük içinde ele alıp yeniden bir yapılanmaya gitme arzusunun ondan gelmesidir. Bu durum onun nasıl gelişmeci bir şahsiyet olduğunu gösterdiği gibi bize verilmiş bir derstir de. İşte bu yaklaşım Diriliş düşüncesinin ele alınıp, birçok kavramını ve tezinin yeniden yorumlanıp geliştirilmesi, sistematik hale getirilmesi ve ileri taşınması gerektiğini gösterdiği kadar dirilişin dinamikliğini de işaretler.

Karakoç, bir medeniyet düşünürü ve yeryüzü şairidir. “Sezai Karakoç, yıkılışlar karşısında yüzleşme cesareti gösterenler arasında önemli bir şahsiyettir. ‘Hakkında susulan şairler’in ilki olduğu gibi hakkında susulan düşünürlerin de ilklerinden biridir.” (Şirin: 2010: 160).

Velhasıl, hayatı bir bakıma Ergani, Diyarbakır, Kahramanmaraş, Gaziantep, Ankara ve İstanbul hattında sürdüren Sezai Karakoç, İslâm düşüncesi konusunda tutum ve davranışlarıyla çığır açan bir şahsiyettir. O fikirleriyle, şiirleriyle ve bütün eserleriyle egemen güçlerin tehdidi altında yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan medeniyetin yeniden dirilmesine, tekrar kurulmasına ve bir bütünlük içinde bu medeniyetin inanç, düşünce ve estetik dünyasının yeniden canlandırılması yönelik umudu sürekli diri tutan öncü bir liderdir. İslâm aleminin sorunlarıyla birlikte bütün dünyanın sorunlarına da el atıp çözümler bulmaya çalışmış ve tüm insanlığa çağrıda bulunmuş bilge bir düşünürdür.

Birçok dergide şiirleri ve yazıları yayınlanan, özellikle Büyük Doğu Dergisi ile yoğun olarak bir ilişkisi olmuş ve pek çok yazısı bu dergide çıkmış olan Sezai Karakoç, Mehmet Akif ile Necip Fazıl’a özel bir önem vererek bir bakıma bu çizginin fikriyatını incelemiş, kavramış, sindirmiş ve ileri taşımıştır. Geleneğe yeni bir halka ilave etmekle kalmamış aynı zamanda geleceği inşa edeceklere de dinamik bir fikriyatı miras bırakmıştır.

Karakoç birçok ödül almıştır. Ve o çoğu kez ödülünü almaya gitmemiş ve üstelik bunu siyasi bir şova dönüştürmeden büyük bir asalet ve sadelikle karşılamıştır. Üstelik bu tutumunu ödüllerin maddi taraflarını incelik ve nezaketle geri çevirerek taçlandırmıştır. Zira o bütün ödüllerin üstünde ve ötesindedir. Çünkü Karakoç’un düşüncesi de şiiri de kendisi de bir bakıma ülkeye ödüldür.

Sezai Karakoç; ilişkilerin, kavramların, ideallerin, davaların ağırlığının azaldığı, anlamının eksildiği, fiyatının ucuzladığı, çürüme ve yozlaşmanın iyice yaygınlaştığı bir dünyada kendisi kalmış, dünya nimetleri ve statülerinden uzak durmuş, çağdaş bir derviş gibi yaşarken insanlığın ve dünyanın sorunlarına karşı bigâne kalmadan somut öneriler ileri sürmüş bilge bir kişidir. Neredeyse ömrünün her anını ulvî bir muştunun izini sürerek geçirmiş ve dirilişi bir şuur ve idrak olarak, bir hayat olarak dopdolu yaşamıştır. Ömrünü adadığı esaslı bir davası vardı ancak Sezai Karakoç diye bir davası yoktu. Eserlerinin sadece içerikleri değil başlıkları bile geliştirdiği fikriyatın kalitesini, ufkunu ve derinliğini yansıtacak düzeydedir.

Karakoç, tarihsel bir olgu olan ve kendini tanımak ve akla uygun davranmak demek olan bilgeliği bütün boyutlarıyla yaşamıştır. Hakikat ve ahlâk temelinden hareketle hayatı kuşatan bir bütünlük içinde söyledikleri ile yaptıklarını estetik ve uyumlu davranışlar geliştirerek pekiştirmiştir. Bütün bilgeliklerde olduğu gibi temel çerçeveyi ahlâk üzerinden çizmiş ve bu suretle onda ahlâk, eylemler hakkındaki yargılarda baskın bir yere sahip olmuştur.

Bilgelik; derin, kapsamlı ve bütünsel kavrayış sahipliğini gerekli kılar. Geliştirilen tutum ve davranışların genel ilkeler ve özle uyumu konusunda hassasiyet göstermeyi yaşamsal önemde görür. O yüzden de bilgeliğin teorik zemininin oluşmasında ve uygulama alanının denetlenmesinde belirleyici olan üç temel kurum ahlâk, din ve siyasetin (töre) özellikleri, bilgeliğin yapısını da biçimlendirir. Toplumsal düzenin merkezinde, bireylerarası ilişkileri düzenleyen ahlâk vardır. Ahlâkın temel değeriyse doğruluktur. Bir değer olarak doğruluk, ahlâkî ilkeler doğrultusunda yaşamaktır. Bilge, kısaca açıkladığımız bu üç kurumun yapılarında içkin olan değerler ve ilkeler çerçevesinde, sorunları ele alır, onlar hakkında açıklamalar yapar ve çözümler geliştirir. İşte tam da bu noktada Sezai Karakoç, tutum ve davranışlarıyla ve tüm yaşantısıyla insanlığa bir örnek bilgelik sunmuştur.

Onun için bilgelik; geçmiş, mevcut ve gelecek çağlar ile referansları tam ve doğru olarak okuyabilmek ve yarınlar için gerekli değişimleri önceden, bütünüyle ve tahmini süreçleriyle birlikte görebilmek demektir. Bilgelik, zaten yaşanmakta ve dönüşerek gelmekte olan değişimi anlayıp analiz ederek kavramak ve onu olması gereken şekilde ahlâkî temelde yeniden yapılandırarak toplumun ve insanlığın ihtiyaçlarını karşılayacak boyuta getirip toplumsallaşmasını sağlamak demektir. Karakoç bütün bunları bize yaşayarak göstermiş ve güzel bir örneklik bırakarak dünyaya veda etmiştir.

Gönül hanemizde dokunduğu ve abat ettiği çok yer olan Sezai Karakoç’u iyi biliyoruz ve inancına da mücadelesine de yakından şahidiz. Ardında, üstüne gölge düşmüş ne bir satır kelam ne yadırganacak bir davranış ne de küçücük bile olsa bir ayıp bırakmadan tertemiz ve bilge bir Müslüman olarak göçüp gitmiştir.

 

Kaynakça

Acar, Saadettin. (2008). Şair ve Düşünür Sezai Karakoç Sempozyumu Kitabı Sempozyum Bildirileri, Fatih Belediyesi, 15 Kasım 2008.

Bayraktar, Osman. (2000). Yedi İklim Dergisi (özel sayı), Sayı: 126, Eylül 2000.

Berki, Kamil E. (2010). Sezai Karakoç’ta Renkler, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sezai Karakoç Kitabı. Ankara.

Gemuhluoğlu, Fethi. (1974). Yeni Sanat Dergisi, Sayı: 5, Nisan 1974.

Gürdoğan, Ersin N. (2000). Yeni Şafak Gazetesi, 6 Temmuz 2000.

Haksal, Ali H. (2000). Millî Gazete, 26 Eylül 2000.

Karataş, Turan. (2007). Yedi İklim Dergisi (özel sayı), Sayı: 202-203-204, Ocak-Şubat-Mart 2007.

Kirenci, Mustafa. (2021). Sabah Yıldızı Sezai Karakoç ve Diriliş’e Dair, İstanbul: Büyüyenay Yayınları.

Kirenci, Mustafa. (2023). “Dar Kapılardan Geçmek: Günlükler, Hatıralar (1983-2010)”, Türk Dili Dergisi. Temmuz 2023.

Kısakürek, Necip F. (1962). Son Posta Gazetesi, 5 Mayıs 1962.

Müftüoğlu, Atasoy. (1976). Ankara Esam Konferansı, 15 Mayıs 1976.

Özdenören, Rasim. (1977). Mavera Dergisi, Sayı: 5, Nisan 1977.

Pakdil, Nuri. (1977). Biat II. Ankara: Edebiyat Dergisi Yayınları.

Sarı, Osman. (2007). Mostar Dergisi, Sayı: 24, Şubat 2007.

Süreya, Cemal. (1988). İkibine Doğru Dergisi, Sayı: 51, 11 Aralık 1988.

Şirin, Mustafa R. (2010). Medeniyet Soluğu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sezai Karakoç Kitabı. Ankara.

Turan, Osman. (1967). Yeni İstanbul Gazetesi, 5 Kasım 1967.

Zarifoğlu, Cahit. (1979). Mavera Dergisi, Sayı: 35, Ekim 1979.

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Şahitliğin Hakkını Veren Şehir: Gazze...
Recep Songül
Şehit ve Şahit İlişkisi
İbrahim Hanek
Şahitlik ve İhsân
Murat Kaya
Seyr u Sülûk Bir Şehâdet Arayışı mıdır?...
Hamit Demir
İlâhî Şahitlik
Yavuz Selim Göl
RÖPÖRTAJLAR
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
“Eğer insanım diyorsanız, Doğu Türkistan bir insan...
Seyit Tümtürk
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x