Çin’in Birleşmiş Milletler raporunca “insanlığa karşı suç” olarak tanımladığı Doğu Türkistan politikası hiç kuşkusuz ikinci dünya savaşından sonra yaşanan büyük insanlık suçlarından biridir. Özellikle 2016 yılında geniş çapta toplama kamplarının inşası etrafında uyguladığı birtakım politikalar dünya basınında geniş çapta yer almaya devam etmektedir.
Çin her ne kadar 2021’lerden sonra bölgeyi sınırlı ve kontrollü bir şekilde dünyaya açmış gibi gözükse de ve çoğunluk Müslüman ülkeden heyetleri ziyarete davet ederek yapılanları örtbas etmeye çalışsa da çok bir şeyin değiştiğini söylemek güçtür. En basit göstergesi olarak hala yurtdışında yaşayan pek çok Uygur, Kazak ve başka Türk halkı Doğu Türkistan’da yaşayan ailesiyle telefonla dahi görüşememektedir ya da “şanslı” ise polisin gözetimi altında yılda birkaç defa görüşebildiği görülmekte.
Her ne kadar her şey 2006 ya da 2009 yılında başlamış gibi gözükürse de aslında bakıldığında bütün yaşananlar Çin’in temelleri eski yönetim düşüncelerine dayanan ve hala fazla değişmeyen etnik politikasından kaynaklanmaktadır. Bu yazı Çin’in şu anki etnik ve kültürel soykırıma varan Doğu Türkistan politikasının sebebinin geleneksel yönetim düşüncesinde ötekilere bakışı ve kendinden olmayanlara karşı duyulan siyasi paranoya kaynaklı ekonomik ve güvenlik kaygısı olarak görmektedir ve bu şeklide ele alacaktır.
Çin Yönetim Düşüncesinde Çinli Olmayan Toplumlara Genel Bakışı ve Uyguladığı Politikaları
Tarih her zaman bir aynadır. İlerlemeci yaklaşımlar, insan toplumunun pozitif bir yöne doğru ilerleyeceğini iddia etse de ve bazı filozoflar aynı nehirde iki kere yıkanılmaz diyerek değişimin sürekli olduğunu vurgulasa da bir toplumun medeniyeti, tarihi tecrübesi ve geleneksel yönetim modeli, o toplumun günümüzdeki düşünce yapısının şekillenmesine olan etkisini inkâr edemez. Bir toplumun geçmişi, aynı toplumun bugünü ve geleceği hakkında bir şeyleri öngörmemize yardımcı olur. Hele ki Çin gibi yakın zamana kadar dünyadan kendini soyutlamış, kendine göre dizayn ettiği dünyasında kapalı olarak yaşamış ve binlerce senelik kültürünü kesintisiz sürdürmüş bir toplum söz konusu olunca tarih daha aydınlatıcı bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Çin yönetimi 1,5 milyarlık ülke nüfusunun %92’sinin etnik olarak Han Çinlisi olduğunu belirtmekte ve günümüzdeki Çin haritasında yer alan bölgelerin tamamının kadim zamanlardan beri Çin toprakları içerisinde olduğunu iddia etmektedir. Fakat Çin’in Uygurlar başta olmak üzere Müslüman Türk halklarına yönelik gerçekleştirdiği, özellikle Tibet’te yapmış olduğu soykırım niteliğindeki politikalarını anlamamız için şu soruyu sorarak Çin tarihine bakarsak bazı hususları daha net anlayabiliriz: “Çin nüfusu nasıl 1,5 milyar oldu ve Çin haritası bugünkü haline nasıl geldi? Çin, tarih boyunca Çinli olmayan halklara yönelik ne tür politikalar uyguladı ve uyguladığı politikaların sonuçları neler oldu?”
Çin kültürü, Yangtze ve Sarı Nehir’in orta kesimlerindeki havzada inşa olmuştur. Ortaya çıktığı dönemden bu yana Çin kültürü hep Çinli olmayan halklarla, onların diliyle “Dört Barbarlar” ile, komşuluk ilişkisi içinde oluşmuştur. Bütün tarihî süreçte Çin toplumu dört tarafındaki kendi yaşam tarzından farklı olan insanlara “Barbar” demiştir. Örneğin, kuzeyde bulunan halklar için “Yabani Köpek’’ anlamına gelen Beidi (北狄), doğuda bulunanlara “Doğulu surungenler” anlamına gelen Dongyi (东夷), güney halkları için “Güneyli Caniler” anlamına gelen Nanman (南蛮) ve batı sınırında yaşayanlar için “Batılı Düşmanlar” anlamına gelen Xirong (西戎) kelimelerini kullanmıştır. Genellikle Çinli olmayan insanları, ayrımcı anlamlar ve çağrışımlar taşıyan Çince karakterler kullanarak tanımlarlar. Bu karakterler hayvanlar veya aşağılayıcı terimler için kullanılan vuruşları içerebilir. Örneğin, Hunlar “鬼国” (şeytan veya canavar ülkeleri) olarak anılırken, “虏” (köle veya savaş esiri anlamına gelir) karakterleri Moğollar ve Mançular için kullanılırdı.
Aynı zamanda Çinli olmayanları her bakımdan kültürsüz ve aşağılık toplumlar olarak görmüştür. Konfüçyüs düşüncesinin başında gelen kurucularından Mencüs’ün Çin toplumu ile yabancı toplumlar arasındaki ilişkiler hakkında “başsız kalan Çin toplumu, kralı olan yabani toplumlardan üstündür” (夷狄之有君,不如诸夏者亡也)1, “Ben Çinlilerin yabani toplumları dönüştürdüğünü duydum, yabani toplumların Çinlileri dönüştürdüğünü duymadım” (吾闻用夏变夷者,未闻变于夷者也)2 gibi söylem ve düşünceleri Çin toplumunun, özellikle Çin hâkimiyetinin yabancılara bakışını yansıtmaktadır.
Çin siyasi kültüründe bu tür bir anlayışa dayanan çok köklü düşünce ekolleri mevcuttur. Bu köklü düşüncelerin en önemli ürünlerinden bir tanesi “Çin-Barbar Düzeni” (华夷 秩序) anlayışıdır. Bu anlayışa göre yabancı toplumlar Çin’de lider toplum olamaz. Bunu da Konfüçyüs’ün “devlet ve toplum paramparça olsa bile yabancıların / yabanilerin Çin’i yönetmesine izin verilmez” (宁可国破家亡,也不让夷狄统一中国)3 öğütünde görmek mümkündür. Çinli olmayanları medeniyetten yoksun gördüklerinden beraber yaşadıkları yabancı halkları Konfüçyüs’ün bahsettiği Li (礼) denilen Çin’ce davranış ve düşünce tarzıyla Çinlileştirilmesi şarttır ve bunun için de Konfüçyüs düşüncesinde “ Çinlilerle Barbarları Dönüştürmek” (以夏变夷) şeklinde felsefe terim vardır. Bunun yanında, Çin toplumunda kendi kültürel çemberinin içinde olmayanlara güvenmeme düşüncesi baskındır ve bu düşünce Çinli düşünürlerin hep söylediği “benden olmayanın niyeti başkadır” (非我族类,其心必异)4 ifadesiyle yerleşiktir. Şunu da belirtelim ki burada halktan değil Çin kültürü ve geleneksel politik düşünce yapısından bahsedilmektedir.
Bu fikirlerle inşa edilen Çin siyasi hâkimiyeti Çinli olmayan halkları aşağılık, kültürsüz, eğitilmesi gereken ve güvenilmez kişiler olarak görmüştür. Günümüzde Çin idari yönetimi sınırları içinde yaşayan Çinli olmayan halklara yönelik uygulanan politikalar ve sergilenen davranışlar düşünüldüğünde bu tutum ile doğru orantılı politikalar geliştirildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Tarihteki Çin hanedanlıkları ve sonra gelen modern hükümetler yabancı toplumlarla hep ya komşuluk ilişkisi içinde ya da aynı siyasi yönetim içinde yaşamıştır. Ama hiçbir zaman yabancı halkların kendi kültürleri ve kendi yönetim tarzıyla yaşamalarına müsaade etmemiştir. Çin kendi kültürüne dayalı bir takım politik taktikler kullanarak yabancı halkları kendi içinde eritmeye çalışmıştır. Mesela Çin tarihinde Çin hanedanlıkları içinde yaşamış toplumların hemen hemen hepsi Çine asimile edilmiştir. Mesela Hunlar, Tobalar, 9 yüzyılda Çine sığnan Uygurlar ve Türkler, Kıtanlar ve Mançular Çin’in hakimiyeti altına girdikten sonra birtakım politikalar uygulayarak asimile edilmiştir. Böylece eriyen kavimlerin toprakları Çin topraklarına eklenmiştir.
Çin siyasi hakimiyet düşüncesinin kendinden olmayanların varlığına nasıl hoşgörüsüz oldukları ve nasıl yönetmeye çalıştığının çok ufak örneği olarak Çinliler tarafından kurulan Ming Hanedanlığının (1368-1644) Çinli olmayan halklara yönelik izlediği politikalara göz atmak meseleyi anlamak açısından aydınlatıcı olabilir. Bu dönemki Çin hanedani kendi hududunda bulunan Semular (色目人) olarak adlandırdıkları Türkler ve Müslümanları şu şekilde yönetmiştir:
1. Çinli imparator Çinli olmayan halkların, yani Semu (Semular: Türkler ve başka Müslümanlar için kullanılmış bir isimdir) kıyafetlerini ve soyadlarını kullanmasını yasaklamıştır. Bundan dolayı Çin yönetimi altında yaşamaya zorlanan Çinli olmayan halklar, Çince soyad kullanmak zorunda kalmışlardır5;
2. Çinli olmayan halkların kendi aralarında evlenmelerini yasaklamıştır ve bu halkların bireyleri Çinlilerle evlenmeye zorlanmıştır6;
3. Çinli olmayan halkların dili, yazısı ve dinî anlam taşıyan isimleri tamamen yasaklanmıştır7;
4. Royal Mudica ve Dans Akademisi’ndeki Semular “domuz derisi ayakkabılar” giymesi ve ata binmesine izin verilmemesi şart koşulmuştur. Sokak ortasında yürümeye cesaret ederlerse, halk onları döverek öldürebilir8.
Çinliler, Çinli olmayanlarla bir arada yaşarken asimilasyon her zaman söz konusu olmuştur. Çin topraklarını işgal etmeyi başaran bir veya iki yönetici, Çin halkına kendilerini kabul ettirebilmek için gönüllü olarak Çinlileşmeyi kabul etmişse de çoğu zaman Çin merkezli hakimiyetler kendi sınırları içinde bulunan Çinli olmayan halkları zorla asimile etmişlerdir. Şunu tereddüt etmeden söylemek mümkündür ki Çinli olmayanları asimile etmeye çalışmayan hiçbir Çin hakimiyeti olmamıştır. Böylelikle Çin toprakları Çinli olmayanları erimesiyle sürekli dışa doğru genişlemiştir.
Doğu Türkistan topraklarının Pekin merkezli bir yönetim tarafından gerçek anlamda işgali 1759 yılında göçebe halk olan Mançular tarafından gerçekleştirilmiştir. Mançular 1644 yılında Çin’i işgal etmiş, ardından Pekin’i başkent yaparak 1720 yılında Tibet’i, 1759 yılında ise Doğu Türkistan’ı işgal etmiştir. 1765 yılında Doğu Türkistan Mançu idaresinden kurtularak bağımsızlığına kavuşmuş olsa da 1877 yılında tekrar Mançu hanedanlığının saldırısına uğrayarak bağımsızlığını kaybetmiştir. 1884 yılında ise Doğu Türkistan’a “Yeni Hudut” veya “Yeni Kazanılmış Toprak” anlamına gelen Xinjiang (新疆) adı verilerek Mançu Hanedanlığının bir eyaleti olarak ilan edilmiştir. Fakat Mançu yöneticiler giderek Çin kültürü ve yönetim anlayışını benimsemesiyle ve 1912’den bu yana Mançuların tamamı asimile edildiği için Çin resmî tarih yazımında Mançu hanedanlığı Çin hanedanlığı olarak tanımlanmaktadır.
Mançu Hanedanlığını 1840’lerden sonra Batı emperyalizmine karşısında çaresiz kalmasıyla birçok düşünür hanedanlıkta reform yapılma girişiminde bulunmuştur. İşte bu reformlar dalgasında nasıl bir modern devlet olabileceği ve Mançular ve Çinlilerin ilişkilerinin nasıl dizayn edilmesi de önemli konu olarak tartışılmıştır. 1890’larda dönemin önde gelen Çinli Konfüçyüsçü düşünürü Liang Qichao (梁启超), Çin-Mançu ilişkilerinin çözümü ve güçlü bir Çin devleti inşa ederek beyaz ırklara karşı gelebilmek için Mançu halkının asimile edilmesi gerektiğini, bunun sadece iki etnik grubun faydası için değil tüm sarı ırkların ortak kaderi için çok önemli olduğunu savunmuş ve ek olarak bunun tarihin kanunu olduğunu söylemiştir9.
1912 yılında Mançu Hanedanlığı yıkılmıştır ve siyasi yetki Çin demokrasi düşüncesinin mimarı, Çinlilerin “devlet atası” olarak bilinen ünlü lider Sun Yat-sen ve onun mücadele arkadaşlarının eline geçmiştir. Onlar beraber Milliyetçi Parti’yi kurmuştur ve Mançulardan geri kalan sorunları çözmeye çalışmıştır. Sun Yat-sen 1912 yılından sonraki Çin’in siyasi sistemi hakkında “Beş Uluslu Cumhuriyet” modeli denilen demokratik cumhuriyet sistemi önerisinde bulunmuştur. Adı geçen beş ulus, Han Çinlileri, Mançular, Müslümanlar (Uygur, Kazak gibi Türkler ve bugünkü Hui’ler), Tibetler ve Moğollardır. Fakat işin enteresan tarafı Sun Yat-sen’in düşüncesinin bel kemiğinin “Üç İlke”nin ilki olan “Mançular ve Moğolları kovmak” olmasıdır10. Bu ilke “Beş Uluslu Cumhuriyet” fikrine aykırı olmakla beraber aynı zamanda Çinli bir düşünür olan Sun Yat-sen’in ırkçı söylemlerin etkisinde kaldığı ve geleneksel Çin düşüncesinin Çinli olmayanlarla uzlaşamaz doğasından kurtulamadığını göstermektedir. Fakat sonra bu ırkçı tavırdan hızlı bir şekilde “Beş Uluslu Cumhuriyet” ilkesine geri dönülmüştür. Lakin her ne kadar demokratik fikre sahip olduğu söylense de Sun Yat-sen yine Çinli olmayanları asimile etme düşüncesine geri dönmüştür. O, 1919-1921 yıllarında “Çin sınırları içinde yaşayan bütün halkları tek bir Çin milletine dönüştürmemiz lazım” demiştir11. 1921 yılına gelindiğinde ise “Mançu, Moğol, Uygur ve Tibetlileri Han milletimize asimile etmek ve büyük bir milliyetçi ülke haline gelmek için milliyetçilik üzerinde hâlâ çok çalışmamız gerekiyor”12 ifadelerini kullanmıştır. İlginç bir şekilde Sun Yat-sen vefat ettikten sonra O’nun yerine geçen Chiang Kaishek, Sun Yat-sen’nin demokrasi düşüncesinin özü olan ‘Üç İlke’yi, Konfüçyüsçüleştirmiştir13. Nitekim batı merkezli bir düşünce olan demokrasi bile Çinli siyasetçileri ötekilerini Çinlileştirme çabasından kurtaramamıştır.
Çin Komünist Partisi de Sun Yat-sen’nin kurduğu Milliyetçi Partiye alternatif olarak 1921 yılında kurulmuştur. ÇKP kurulduktan sonra milliyetlere yaklaşımının temel politik söylem kronolojisine bakıldığında da demokratik ilkelerden yola çıkıp nihayetinde geleneksel Çinli ve Çinli olmayan düşüncesi ve uygulanan politikalara geri dönüldüğü açık bir şekilde görülmektedir:
• 1922-1937: Çin Komünist Partisi, Çin’deki diğer etnik grupların kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduğunu kabul etmiştir14.
• 1937-1945: Çinli olmayan milliyetlerin, Çin’den bağımsız bir devlet kurmalarına karşı çıkılmıştır15.
• 1946-1949: Çinli olmayan kavimlere özerk bölge statüsü verilmesi söylemleri geliştirilmiştir16.
• 1958: Çin Komünist Partisi, Çin’de yaşayan tüm milliyetlerin topyekûn asimile edilmesinin, gelişmenin temeli olduğu fikrini savunmuştur17.
• 1991-2012: Çinli göçmenleri özerk bölgelere yerleştirme, Batı Bölgesi Açılımı (2001) adıyla kaynakları sömürme, Doğu Türkistanlı öğrencileri Çin’in iç bölgelerindeki liselere götürme (2000), Çift Dilde Eğitim (2004) adıyla Doğu Türkistanlıların ana dillerinin yasaklanması gibi asimilasyon politikaları uygulamaya konmuştur.
2012 yılında Xi Jinping’in iktidara gelmesiyle Uygurlar başta olmak üzere Türk Müslüman halklara uygulanan politikalar Birleşmiş milletler raporunda belirtildiği gibi soykırım boyutuna ulaşmıştır. Nazi kampları tarzında kamplar kurma, toplu olarak tutuklama, kamplarda işkence ve tecavüz etme, kısırlaştırma, Çinlilerle zorla evlendirme, köle işçilik, ana dilin yasaklanması, dinin neredeyse yok edilmesi, birincil akrabalar dahil diasporayla iletişimi komple kesme gibi politikalar hâlâ uygulanmaktadır.
Çin’in geleneksel yönetim anlayışı ve Çinli olmayanlara yönelik tutumu, tarihten gelen uygulamalar sayesinde modern Çin yönetim anlayışını ve ulus meselelerine yaklaşımını güçlü bir şekilde etkilemeye devam etmektedir. Çin’in, kendinden olmayanları sürekli dönüştürme ve asimile etme çabaları, onu çeşitliliğe tolerans gösteremeyen bir yapı haline getirmiştir. Bu düşünce, Çin’in Doğu Türkistan politikasının ideolojik temelini oluşturmaktadır.
Siyasi Paranoya Kaynaklı Ekonomi ve Güven Kaygı ve Çözüm Olarak Toplama Kampları
Asimle Çabalara Karşı Taze Tarihi Hafıza ve Köklü Medeniyet
Yukarıda bahsedilen tutum ve politikalar bugün Doğu Türkistan’da yaşanan soykırımın sebebini anlamamıza belli ölçüde yardımcı olmaktadır. Ne kadar başarılı olduğu tartışmaya açıksa da önemli olan Çin’in asimilasyon politikasına çoktan başlamış olduğudur. Doğu Türkistan’ı gerçek Çin toprağı yapmak için atılan adımlardan biri olan devlet destekli Çinli yerleşimci politikası hızlı bir şekilde yürütülmektedir. Çin Komünist Partisi sekreterleri köylere varıncaya kadar tayin edilerek yerli yetkililerin gücü büyük ölçüde zayıflatılmıştır. Doğu Türkistan’daki Uygurca ve Kazakça gibi yerel Türk dilleri de yavaş yavaş devlet kurumlarında kullanılmaz hale getirilmektedir. Her ne kadar özerk bölge olarak geçse de Doğu Türkistan’daki halklar Çin’in herhangi bir eyaletinde yaşayanlardan daha az özgürdür. Üstelik sözde özerk bölgenin içinde “Xinjiang Üretim ve İnşaat Kolordusu” adında Çin ordusundan bağımsız ancak doğrudan merkezi Çin hükümetine bağlı bir yapı mevcut olduğu halde Çin neden toplama kampları kurma ihtiyacı duydu? Yani, neden bunu çözüm olarak gördü?
Başlıca nedenlerden biri Doğu Türkistan halkının kültürel, dinsel, siyasal ve entelektüel olarak köklü temellere sahip olması ve Çinlilerden çok farklı olmasıdır. Bu sebepten dolayı Mançu, Zhang, Miao ve başka birçok etnik grup gibi Çin kültürüne asimile olmamıştır. Daha önce dile getirildiği gibi Çin’in geleneksel politikaları her ne kadar çeşitli ve kapsamlı olarak uygulanmışsa da beklenen sonuç Doğu Türkistan’da elde edilememiştir. Çünkü Uygurlar başta olmak üzere bölgedeki başka Türk halkları derin bir kültüre ve siyasi geçmişe sahiptir. Çin işgalinden önce Doğu Türkistan ve çevre bölgelerde kurulan devletlerden sırasıyla bahsetmek gerekirse Hun Devleti (M.Ö. 220 – M.Ö. 45), Gök Türk Kağanlığı (552-744), Uygur Kağanlığı (748-840), Karahanlılar Devleti (840-1212), Ganzhou Uygur Kağanlığı (848-1036), Koçu Uygur Kağanlığı (866-1369), Saidiye Hanlığı (1514-1689), Hocalar Hâkimiyeti (1689-1865), Yakup Beg Kâşgarya Devleti (1865-1878), Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti (1933) ve Doğu Türkistan Cumhuriyeti (1944-1949) sayılabilir. Aynı zamanda Uygurlar çok köklü medeniyete sahip halktır ki,18 “medeniyet” ya da “civilization” kelimelerinin Türkçe karşılığı olarak da Uygarlık kelimesi kullanılmıştır19.
Bu tarihi hafıza ve köklü medeniyet Uygurlara güçlü bir aidiyet kazandırmıştır ve Çinliler karşısında çok dayanaklı yapmıştır. Çin Komünist hakimiyeti her ne kadar kısıtlamalar getirse de Uygur aydınları verilen imkânlar çerçevesinde Uygur tarihî, kültürü ve sanatları hakkında durmaksızın eserler üretmiştir. 2011 yılındaki verilere göre Uygur dilinde yayınlanan kitap sayısı yılda yaklaşık 2 bin parça olup Doğu Türkistan’da birinci, Çin genelinde ise ikinci sırada yer almıştır20. İnanç olarak da Doğu Türkistanlılar Türk İslam geleneğini asırlarca devam ettirmiş olması hasebiyle Çin Halk Cumhuriyeti içinde bulunan Han Çinlisi ve diğer etnik gruplardan apayrı bir özellik kazanmıştır. Bir başka önemli husus ise yoğun Çinli göçmen nüfusu Doğu Türkistan’a taşınmadan önce Çin kültürünün bölgede etkisi olmadığı için Çince’nin sosyal hayatta kullanımı yok denecek kadar az durumdaydı. 1990’lardan sonra devlet politikası olarak Çince’nin tüm alanlarda kullanılmasına ağırlık verilmesi ile Çince’nin kullanım alanı genişlemeye başlamıştır. Fakat okullarda Çince zorunlu dil haline getirilse bile Türkler sosyal yaşamında kendi ana dillerini yaygın bir şekilde kullanmaya devam etmekteydi. Çin kültüründen çok farklı olarak Doğu Türkistanlıların sahip olduğu güçlü tarihî hafıza, köklü kültür ve yaygın edebî dil Çin’in geçmişteki Çinli olmayan halklara uyguladığı politikalarının etkisini zayıflatmıştır.
Jeopolitik Güvensizlik ve Siyasal Paranoya
Çin rejiminin radikal politikalar uygulamasının bir başka nedeni, Çin’in ve dünyanın en büyük projelerinden biri olarak görülen Kuşak Yol Projesidir (İpek Yolu Projesi de denilmektedir)21. Üretimle ve ihracatla büyümekte olan Çin için ürünlerin dağıtımında projedeki rota çok önemlidir. Çin dünyanın hem en büyük ithalatçısı hem de en büyük ihracatçısı konumundadır. Hâl böyle olunca denizdeki ve karadaki ticaret yollarının güvenli olması ve kendi elinde bulunması Çin için stratejik öneme sahiptir. Çinli ünlü general, strateji uzmanı Liu Yazhou’un söylediği gibi doğu, yani deniz tarafı, Çin’in en güçlü rakiplerle çıkar çatışması içinde olduğu bölgedir. Tayvan ve Japonya ile olan toprak krizleri, Güney Çin Denizi’nde nerdeyse bütün komşularla egemenlik mücadelesi, Malakka boğazından geçme zorunluluğu ve üstelik bütün bu bölgenin Çin’in en büyük rakibi olarak gördüğü ABD’nin etkisi altında olması, bununla kalmayıp Hint Okyanusu’na çıktığında bir başka büyük rakibi olan Hindistan’ın etkisi altındaki bölgelerden geçmek zorunda kalması, olası olumsuz bir durumda Çin ekonomisini baltalayabilir22.
Batı ülkeleri Çin ile ekonomik ilişkilerinden dolayı pasif durumdadır. Çin, Rusya ile anlaştığı taktirde kendisiyle yarışacak başka bir ülke yoktur. Rusya da ABD ile stratejik rekabet içinde olduğundan, doğal olarak Çin’e yakın bir pozisyon sergilemektedir. Çin’in batısı, yani Doğu Türkistan tarafından bir yol yapıldığında Çin’in ithalat ve ihracat faaliyetleri rakip ülkelerin egemenliği altındaki güzergahlardan geçmeyecek, böylece Çin ekonomisi güvence altında olacaktır. Üstelik mesafe olarak Avrasya, Orta Doğu, Avrupa hatta Afrika’ya yakın olması ve kara yolu üzerindeki tüm aktiviteleri demir yolu hattından yürüteceğinden dolayı ulaşım daha hızlı olacaktır ki bu Çin’e çok büyük ticari ve stratejik avantajlar sağlayacaktır. Konumuz Kuşak Yol projesi olmadığı için başka detaylara girilmeyecektir. Bu yazı için önemli olan kısım bu devasa ve Çin için hayati öneme sahip projenin Doğu Türkistan’ın üzerinden geçmesidir. Aslına bakıldığında bölgenin önemi sadece demir yollarının geçmesi değil aynı zamanda bu proje kapsamında Doğu Türkistan’ın bir ticaret merkezi olmasıdır23.
Bu projeyle ilişkili olarak Çin’in bölge halkına uyguladığı radikal politikaların arkasında Çin’in geleneksel politikasında yer alan yabancılara güvenmeme kabulü yatmaktadır. Yani evvelki başlıklarda dile getirilen “benden olmayanın niyeti başka” anlayışıdır. Bu anlayıştan dolayı Çin rejimi bir taraftan Doğu Türkistan’a sekreter denilen bir Çinli memuru atarak Uygur ve Kazak başkanları etkisiz hale getirmiştir. Türk başkanların rütbeleri her ne kadar yüksek olsa da pratikte etkisi git gide azalmıştır ve şu an hiç etkisinin olmadığı tartışma konusu olmaktan bile çıkmış durumdadır. Öbür taraftan yerli Türk halklara, onların eylem ve davranışlarına negatif yorumlar getirme eğiliminde olmuştur. Çin Halk Cumhuriyeti Kurtuluş Ordusu Lojistik Departmanı eski siyasî komiseri Zhou Kunren’in “Xinjiang Bölücülüğü Hakkında Analiz: Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kuruluşundan Günümüze Kadar Xinjiang’ın Yönetim Anlayışındaki Yanlış İdeolojiler” adlı raporunda yanlış yorumlamalar, ön yargılar ve genellemeler yer almaktadır. Özellikle Doğu Türkistanlıların ilkel, yobaz ve şiddete meyilli insanlar olduğu gerçek dışı bir şekilde anlatılmıştır. Aynı raporda 1980’li yıllarda Çin’in devlet başkanlığı görevini yapmış olan Hu Yaobang’ın Uygurlara gerçek özerklik verilmesi gerektiği düşüncesi Çinlileri ikici sınıfa indirgemek olarak yorumlanmıştır. Aynı raporun üçüncü sayfasında “yasalara göre hareket edildiği takdirde Uygur gençlerinin yarısından fazlasının hapse atılması gerekir” ibaresi dikkat çekmektedir24.
On yedi sayfalık raporda, Uygurların asimile edilmesi, Çinli göçmenlerin bölgeye yerleştirilmesi, Doğu Türkistan’daki yerli halkların birbirine düşürülmesi, uluslararası kamuoyundan gelen ya da gelebilecek olan insan hakları eleştirilerine kulak verilmemesi, terörist olarak tespit edilenlerin hapis cezası vermeksizin direk öldürülmesi gerektiği gibi önerilerde bulunulmuştur. 19 Mart 1996 yılında ÇKP merkez komitesi tarafından “mutlak gizli” damgasıyla yayınlanan 7’nolu genelgede ise “Xinjiang’ı yönetmek için ÇKP’ye sadık olan çok sayıda Han Çinlisi yetiştirmek ve onları Xinjiang’a göndermek gerektiği” vurgulanmıştır25. Gizli dosyanın ilerleyen sayfalarında sınır bölgesini (Doğu Türkistan’ı) güvence altına almak için Çin’in iç eyaletlerindeki cesur Han Çinlisi gençlerin Doğu Türkistan’daki siyasî, ekonomik ve askerî yapı olan Xinjiang Üretim ve İnşaat Kolordusuna getirilmesi gerektiğinin altı çizilmiştir26.
Bunun gibi çok örnekler verilebilir. En basitinden, Doğu Türkistan’da Türkler ve Çinliler arasında çıkan sıradan bir kavga hemen terörizmle yargılanırken Çin’in iç bölgesindeki bıçaklı saldırılar sokak kavgası olarak nitelendirilmektedir. Çinli olmayanlara güvenmemek, onların davranışlarını kötü yorumlamak, ‘öteki’ toplumlar hakkında negatif düşüncelere sahip olmak Doğu Türkistan halkını güvenilmez, art niyetli hatta düşman olarak görmelerine neden olmuştur. Örneğin 2016 yılından sonra Çin’in iç eyaletlerinden çok sayıda Han Çinlisi polis Doğu Türkistan’a getirilmiş, düşmanların olduğu bölgeye vatan için savaşmaya gidiyor oldukları telkin edilmiş27 ve düşmanlara hiçbir durumda acınmaması gerektiği emredilmiştir28. Ayrıca Çin hükümeti ilginç bir şekilde Çinli olmayanlardan sürekli endişe duymuştur, hep güvenmeme eğilimde olmuştur ve sürekli asimile etme çabaları içinde olmuşlardır. Ipek Yolu projesi tam Doğu Türkistan bölgesinden geçeceği için Çin’li yetkililerde siyasi paranoya ortaya çıkmıştır ve bölgedeki Uygur, Kazak ve başka Türk halklarının kendi medeniyeti ve kimliğiyle bir bütün var oluşunu gelecekte potansiyel tehdit olarak algılanmıştır29. Dolayısıyla ulaşmak istediği asimilasyon hedefini uzun yıllara yaymak yerine projenin gölgesinde kısa vadede toplama kampları kurarak “meseleyi” çözme kararı almasına sebep olmuştur. Böylece 2016 yılında Tibet’te (şiddetin dozu Doğu Türkistan’da uygulanandan az olsa da) aynı toplama kamplarını ve yüksek teknolojili gözetim metotlarını kullanan Tibet Özerk Bölge ÇKP sekreteri Chen Quanguo’yu Doğu Türkistan’a ÇKP sekreteri olarak atamıştır30. Chen gelir gelmez yeni kamp projelerinin sayısını çoğaltmış, devam eden inşaatları hızlandırmış, kapasitelerini genişletmiş ve geniş çaplı tutuklamaları başlatmıştır31.
ÇKP yönetiminin tüm bunları yaparak ulaşmak istediği amaçlar kısa vadede İYP’nin güvenliğini garantiye almak, uzun vadede ise bölgedeki Uygur ve Kazaklar başta olmak üzere Müslüman Türk varlığını yok etmek, etnik ve kültürel olarak bölgeyi Çin’in iç eyaletleriyle aynı duruma getirmektir. Ancak burada tekrar altı çizilmesi gereken husus, Doğu Türkistan’da Çin’in büyük projelerini baltalayabilecek yapının bu zamana kadar olmadığı ve hali hazırda da bulunmadığıdır. Bölge halkının yaşam tarzı ve geleneksel olarak ötekilere karşı kucaklayıcı tutumu Çin’in düşündüğü ya da göstermeye çalıştığı gibi aşırılıklara müsaade etmez ve bu zamana kadar da etmemiştir.
1 建貴뉴,櫓벌漣撈鋼拳,芥禱얩,(櫓벌훙췽댕欺놔경:2014),361./Sūnxiǎochūn, zhōngguó zhèngzhì sīxiǎng, sòng yuán juǎn,(zhōngguó rénmín dàxué chūbǎn shè:2014)
2 建貴뉴,362./ Sūnxiǎochūn.
3 建貴뉴,櫓벌漣撈鋼拳繫袈,芥禱얩,362./ Sūnxiǎochūn, zhōngguó zhèngzhì sīxiǎng tōngshǐ, sòng yuán juǎn,(zhōngguó rénmín dàxué chūbǎn shè:2014),362.
4 建貴뉴,櫓벌漣撈鋼拳繫袈,芥禱얩, 361 / Sūnxiǎochūn, zhōngguó zhèngzhì sīxiǎng tōngshǐ, sòng yuán juǎn,361.
5 쯩휘, ‘닒珙繼쥑《 櫓벌췽痢袈》 見폅—乖벌 30 쾨덜힛굶《 櫓벌췽痢袈》 돨궐싹桔씩’, 굇쑴댕欺 欺괩 (粱欺삔옰欺경) 3 (2002): 125–35./ Mǎ róng, ‘cóng wángtónglíng “zhōngguó mínzú shǐ” tán qǐ— wǒguó 30 niándài sān běn “zhōngguó mínzú shǐ” de bǐjiào yánjiū’, běijīng dàxué xuébào (zhéxué shèhuì kēxué bǎn) 3 (2002): 125–35.
6 헵疳 (긍). 櫓 쀼痢袈,. (퀼謳훙췽놔경 :1996), 366–371. / Qiūshùsēn (biān). “Zhōngguó huízú shǐ” shàngcè. (Níngxià rénmín chūbǎn shè:1996), 366–371
7 쯩츠댐, ‘聾禱瘟펠柬커훙’, 쀼痢桔씩 1 (2006).
8 쯩츠댐. 聾禱瘟펠柬커훙. 쀼痢桔씩, (1),(2006), 98-102., p99)
9 Edward JM Rhoads, Manchus and Han: Ethnic Relations and Political Power in Late Qing and Early Republican China, 1861–1928 (University of Washington Press, 2000), 3–4.
10 됩쟝읊,櫓벌漣撈鋼拳袈,君덜얩,(櫓벌훙췽댕欺놔경:2014), 203./ Dènglìlán, zhōngguó zhèngzhì sīxiǎng shǐ, xiàndài juǎn,(zhōngguó rénmín dàxué chūbǎn shè:2014), 203
11 建櫓: 《瞳베櫓벌벌췽뎨굶꼬삔累돨蘿綱》,1920쾨11墩4휑; also see,《建櫓홍섞》 뒤5얩,394. See,됩쟝읊,櫓벌漣撈鋼拳袈,君덜얩,205. / Sūnzhōngshān: “Zài shànghǎi zhōngguó guómíndǎng běnbù huìyì de yǎnshuō”,1920 nián 11 yuè 4 rì; also see,“sūnzhōngshān quánjí” dì 5 juǎn,394. See, dènglìlán, zhōngguó zhèngzhì sīxiǎng shǐ, xiàndài juǎn,205.
12 建櫓홍섞,뒤巧얩,473-473;also see, 됩쟝읊,櫓벌漣撈鋼拳袈,君덜얩,205. / Sūnzhōngshān quánjí, dì wǔ juǎn,473-473;also see, dènglìlán, zhōngguó zhèngzhì sīxiǎng shǐ, xiàndài juǎn,205.
13 됩쟝읊,櫓벌漣撈鋼拳袈,君덜얩,222./ dènglìlán, zhōngguó zhèngzhì sīxiǎng shǐ, xiàndài juǎn,222
14 珙온 and 룸縷밟, 췽痢 宅 벌소: 櫓벌뜩췽痢固寧벌소鋼拳돨溝팼.266. /Wáng kē and féngyìguāng, mínzú yǔ guójiā: Zhōngguó duō mínzú tǒngyī guójiā sīxiǎng de xìpǔ.266.
15 珙온 and 룸縷밟.266/ Wáng kē and féngyìguāng, mínzú yǔ guójiā.266
16 Abdürreşit Celil Karluk, ‘Çin Tarihinde Çinli Olmayan Halkların Yönetiminde Uygulanan Stratejiler’, Doğu Asya Araştırmaları Dergisi 2, no. 1 (2019): 24.
17 벎 븅 , 櫓벌宅품坑젬췽痢狂痙뚤궐桔씩,,(櫓卵췽痢댕欺놔경. :1997), 13/ Guǒ hóng shēng, zhōngguó yǔ qián sūlián mínzú wèntí duìbǐ yánjiū,,(zhōngyāng mínzú dàxué chūbǎn shè. :1997),13.
18 ‘UYGURLAR – TDV İslâm Ansiklopedisi’, TDV İslam Ansiklopedisi, erişim tarihi 23 Ocak 2022, https://islamansiklopedisi.org.tr/uygurlar.
19 ‘Uygar Kelime Kökeni, Kelimesinin Anlamı – Etimoloji’, erişim tarihi 24 Ocak 2022, https://www.etimolojiturkce.com/kelime/uygar.
20
21 Hayes, Anna (2 January 2020). “Interwoven ‘Destinies’: The Significance of Xinjiang to the China Dream, the Belt and Road Initiative, and the Xi Jinping Legacy”. Journal of Contemporary China. 29 (121): 31–45. doi:10.1080/10670564.2019.1621528
22 Liu Yazhou, ‘Batı Bölge Teorisi (Çin’in Büyük Türkistan Politikası) | SinoTürk’, erişim tarihi 24 November 2021, http://www.sinoturknews.org/bati-bolge-teorisi-cinin-buyuk-turkistan-politikasi/.
23 ‘Xinjiang: A Gateway to China’s Belt and Road Initiative – CGTN’, erişim tarihi 24 November 2021, https://news.cgtn.com/news/2021-08-16/Xinjiang-A-Gateway-to-China-s-Belt-and-Road-Initiative-12LQzr6ohfq/index.html.
24
25
26
27 Rebecca Wright CNN Ivan Watson, Zahid Mahmood and Tom Booth, ‘Chinese Detective in Exile Reveals Torture Inflicted on Uyghurs’, CNN, erişim tarihi 8 October 2021, https://www.cnn.com/2021/10/04/china/xinjiang-detective-torture-intl-hnk-dst/index.html.
28 Austin Ramzy and Chris Buckley, ‘“Absolutely No Mercy”: Leaked Files Expose How China Organized Mass Detentions of Muslims’, The New York Times, 16 November 2019, sec. World, https://www.nytimes.com/interactive/2019/11/16/world/asia/china-xinjiang-documents.html.
29 Franklin, J. The Lie of Modern Chinese Socialism: The Case of Xinjiang and the Belt and Road Initiative (Master’s thesis, The Ohio State University). (2023).
30 ‘“Absolutely No Mercy”: Leaked Files Expose How China Organized Mass Detentions of Muslims – The New York Times’.
31 Chris Buckley, ‘The Leaders Who Unleashed China’s Mass Detention of Muslims’, The New York Times, 13 October 2018, sec. World, https://www.nytimes.com/2018/10/13/world/asia/china-muslim-detainment-xinjang-camps.html.