“İki elimde iki hayatımı tutmuşum, iki hasım için iki meydan-ı mübarezede iki harple meşgulüm. Tek hayatlı olan adam meydanıma çıkmasın.”
Said Nursî
Aliya için o tek hayatlı olan adamlar meydana çıkmıştır çoktan ve hatta belki uzun zamandır da meydandadırlar. Bunun bilincinde olarak hayatını sürdürmüş bunun mücadelesini hayatı boyunca vermiştir. Elbette her yazarda olduğu gibi yaşam tarzı eserlerine yansımış bu mücadeleyi eserleri vasıtasıyla da sürdürmüştür. İşte bu mücadelenin bir tezahürü olarak meydana gelen eserlerinden biridir “Doğu ile Batı Arasında İslâm.”
Adına bakıldığında Doğu ve Batı medeniyetlerinin arasında kalmış sıkışmış veyahut arasında yer edinmiş bir İslâm tahayyülü peyda olmuş veya ilk izlenim için Doğu ve Batı ele alınarak İslâm’ın bunun neresinde yer aldığı anlaşılmış olabilir. Aslında bu ikinci kısma kısmen cevap verilse de eserde yer alan İslâm çok daha kapsamlı çok daha detaylı bir anlatıma sahiptir.
İslâm nerede? Var olan hayat düzenimiz içerisinde kabul etsek de etmesek de hep bir ikilem içerisinde kalmışlığımız olmuştur. Hayat seçimlerden ibaret derler işte var olan bu seçenekler içerisinde seçtiğimiz yol olan İslâm’ın aslında seçenekler içerisinde bir alternatif şık olarak önümüze geldiği bizi alıp o çıkmazlardan çıkardığı ve belli bir güzergaha koyduğu söylenilebilir. Yani öyledir ki hayat önümüze seçenek koyar ve birini seçmek zorunda kalırız bu durumda örneğin iyi veya kötü çok keskin sınırlar içerir bizse İslâm ile itidal çizgisinde bu iki kavramı da seçer yerine göre kullanırız. Böyle söylendiğinde kötü kelimesinin -itidal sınırları içerisinde de olsa- seçilmesi herhangi bir durumda kabul edilebilir gibi gözükmeyebilir fakat kötü veya iyi her zaman anlaşılır ilk anlamıyla anlaşılmayabilir. Tıpkı Aliya’nın kitapta “Her ne kadar görüntü itibarıyla ilki daha anlaşılır olsa da Güneş, Dünya’nın değil; Dünya, Güneş’in etrafında döner.” dediği gibi. Bir şeyin iyi veya kötü olması bağlamlara bağlı olabilir veyahut sonuçlara. Örneğin bir çocuğa eğitim maksatlı verilen bir esirgeme o çocuk için kötü bir eylem iken ebeveyn için iyi bir eylemdir veya bir hâkimin suçluya verdiği ceza suçlu açısından kötüdür fakat hâkim için veya ortada bir mağdur varsa onun için iyidir. Bu durumda bizler seçimlerimiz mutlak olanı değil itidal olanı seçmeliyiz. İslâm da tam olarak bunu nasıl yapacağımız noktasında bize direktifler verir ve bizi yönlendirir. Kitapta da bu bağlamdan yola çıkılarak günümüze kadar gelmiş alışık olduğumuz ve bir çoğumuzun da kabul ettiği -belki de dünya ortak görüşü gibi duran- hümanizm gibi birçok büyük düşünce yapısı İslâm nazarıyla itidale çekilerek yorumlanıp açıklanmış. Düalizm ekseninde birçok iki karşıt veyahut aslında yazarın da deyimiyle bizlere karşıt gibi gelebilen görüşler ele alınarak bunların çıkmazlarına, teşkil ettikleri sorunlara, çözüm odaklı bir ikna çabası getirilmeye çalışılmış. Bu düşüncelerin bunca zamandır dayandığı temel düşünce yapılarına yine İslâm nazarıyla darbeler atılarak İslâm’ın konumu ve yeri adı altında yeni bir itidal düşünce yapısı inşa edilmiş.