Doğudan batıya kuzeydoğundan güneydoğuya akan tarihin yolların ticaretin kültürün en keskin en kadim en güçlü duraklarından biridir Erzurum. Hunların batıya göçünden itibaren Hunlar, Bizanslılar Sâsânîler arasında el değiştiren stratejik şehir, sonraki asırlarda Selçuklular zamanında Türk yurdu olduğu günden bugüne doğunun kalesi, merkezi, serhat şehri ünvanını hep muhafaza etmiştir.
O kadar çok devlet ve medeniyete ev sahipliği yapmıştır ki Yakutiye Medresesi, Ulu Camii, Üç Kümbetler, Hatuniye Medresesi (Çifte Minareli Medrese), Erzurum Kalesi ve Saat Kulesi, Aziziye ve Mecidiye Tabyaları, Taşhan, Öşvank Kilisesi, Erzurum Kongresi Binası hep bu devletlerin ve kültürlerin emaneti olarak yaşamaktadır.
Arzı Rum demiş Alparslan’ın babası çağrı bey ilk keşfinde bu bölgeye. Türkmen toplulukları habire doğundan akın akın gelip yeni kurulmaya yüz tutan Selçuklu Devletini zorlamaya başlayınca doğuda Gazneli ve Karahanlılarla uğraşmaktan yorulan Selçuklu Devleti; Hedefi batıya çevirmişti. Batıda Bizans vardı ve Bizans devletin doğu ucun Gürcü ve Ermeni karakolları diyebileceğimiz küçük nöbetçi prenslikler kurmuştu.
Çağrı Bey keşif amaçlı Azerbaycan üzerinden Bizans toprağına 1024 yılında Rum toprağına ilk geldiğinde Arz-ı Rûm dedi Rum toprakları… Tekrar keşfi tamamlayıp başkente döndü. Hedefi rotayı çizmişti toyda. Arz-ı Rûm’u gördüm inceledim bundan sonra Kızıl elmamız Rum diyarıdır. Arzı Rum isminin bu şekilde verildiği rivayetleri var.
1071 Malazgirt Zaferinden yüzyıllar önce Hulefâ-yi Râşidîn döneminde Hz. Ömer zamanında 638`de İyas oğlu Ganem komutasındaki İslâm ordusu Erzurum’u fethetti. Ancak İslâm ordusunun şehre tam olarak yerleşmesi mümkün olmadı. Erzurum yüzyıllarca Bizans İmparatorluğu ile Emevî ve Abbasîlerden oluşan Müslümanlar arasında pek çok kez el değiştirdi. Bölgedeki Hulefâ-yi Râşidîn döneminin emaneti olarak metfun olan Abdurrahman Gazi türbesi hala ziyaretçi ağırlamaya devam etmektedir.
Müslümanlar Anadolu’da yüzyıllarca Bizanslılarla yaptıkları savaşların en sonuncusunu 949 yılında kaybedince bölgedeki hâkimiyetlerini de tamamen yitirdiler. O tarihten beri Bizans Hâkimiyetinde olan Erzurum’un kapıları yeniden Müslümanlara 1071 Malazgirt zaferi ile açıldı.
1071 Malazgirt zaferinden sonra doğuda sıkışan Türkmen topluluklar devletin verdiği icazetle Batıya Bizans topraklarına doğru akmaya başlarlar. İlk grup Ebü’l Kasım komutasındaki Selçuklu ordusu Erzurum civarına yerleşir. Anadolu’da ilk Selçuklu yerleşimi ve Beyliğini kurar. Saltukoğulları Beyliği bir Selçuklu Beyliği olarak bölgeye imza atmıştır. Erzurum merkezdeki Ulu Cami aynı zamanda Beyliğinde yönetim merkezi, karar alma organı yürütme meclisi görevini ifa eder.
Selçuklulardan sonra Bölgede hâkimiyet kuran Moğolların devamı olan Müslüman Moğol İlhanlılar, Yakutiye Medresesi gibi bölgede imar faaliyetlerine girişseler de Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı topraklarına katılana kadar Karakoyunlu, Timur Safevî hanedanlıkları şehirde egemenlikler kurmuşlardır.
Şehirdeki medeniyet izleri o kadar içi içe girmiştir ki Yakutiye Medresesi, İlhanlılara aitken hemen bitişiğindeki Lala Mustafa Paşa Camii Osmanlılara aittir.
Erzurum Ulucami Saltuklu Beyliğine aitken hemen arkasındaki Çifte Minareli medrese Anadolu Selçuklularına aittir. Bizans’tan kalan Erzurum kalesine tam karşılarında bu eserleri selamlar. Çoban Dede Köprüsünün bir İlhanlı veziri yaptırmıştır ama üzerinden yüzyıllarca Timur Osmanlı Safevî atlıları geçmiştir.
Erzurum’a her sahip olan devlet bu şehri hep stratejik olarak görmüş, ilk ele geçirilecek şehirlerarasına koymuştur. Çünkü Erzurum doğuya açılan kapı, batıya geçişte önemli bir geçittir. Bu sebeple şehirde adeta çok yoğun bir mimari doku oluşmuştur. Camiler, medreseleri, kalesi, kümbetleri ve benzeri yapıları ile Anadolu’daki nadir Açık Hava müzelerinden biridir.
19. yüzyılda Osmanlı Rus savaşlarında Ruslara karşı verilen savaşlarda adeta bir kale gibi savunma yapan şehir 93 harbi olarak biline meşhur savaşlarda topyekûn Ruslara başkaldırmış Nene Hatun gibi tarihi bir şahsiyet bu başkaldırının simgesi olarak şehrin bağrında yerini almıştır. Uzun süren Osmanlı Rus savaşları için yaptırılan Aziziye ve Mecidiye tabyaları kurtuluş savaşında da Türk askerinin sığınağı ve karargâhı olmuştur. Bu anlamda Kurtuluş savaşı esnasında Erzurum kongresinin şehirde toplanması bir tesadüf eseri değil bilinçli ve stratejik bir tercih olmuştur.
Sadece soğuğu ve çağ kebabı ile meşhur olamayan şehir zengin kültür birikimi, bir açık hava müzesini andıran tarih galerisi ile bir ilim irfan ve medeniyet şaheseri olmuştur.
Sadece karayolu değil doğunun tüm kültür ilim irfan medeniyet tarih ve siyaset strateji yolları da Erzurum’dan geçer.
Pasinlerde metfûn Alvarlı Efe Hazretleri ile Erzurumlu İbrahim hakkı hazretleri ve birçok evliya şehrin manevi kimliğinde sigorta görevi görmektedirler. Erzurumlu İbrahim hakkı hazretlerinin o coğrafyadan bizlere sunduğu şu ilaç mahiyetindeki reçete hiçbir terapist hiçbir psikolog tarafından sunulamamıştır.
Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Ârif ânı seyreyler
Mevlâ görelim n’eyler
N’eylerse güzel eyler.