Bismillâhirrahmânirrahîm
İnsaniyeti ahsen-i takvim mertebesinde yaratıp şu fâni âlemin halifesi kılan âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun. Ruz-i mahşerde herkesin “Nefsim, nefsim!” dediği bir hengamede “Ümmetim, ümmetim!” diye inleyen âlemlere rahmet Peygamber Efendimiz’e salât ve selam olsun. Yeryüzünde iyiliği emredip kötülüklerden sakındırmakla âleme denge getiren ashâb-ı kirâma ve bu kutlu yolun yolcusu olanlara selam olsun…
Değerli dostlar!
Eskilerin dediği gibi “Aklıma gelmeyen başıma geldi!” hâllerini yaşıyoruz şu son günlerde. Tüm dünyayı kasıp kavuran, benzerlerini tarihin çeşitli dönemlerinde nadiren gördüğümüz, ancak ‘gelişen!’ dünyanın imkânlarıyla herkesin çok hızlı bir şekilde etkilendiği bir musibet ve salgın ile yüzleşmekteyiz. “Bunlar ancak filmlerde olur” denileni yaşamaktayız yani… Gerçi bir mümin için ‘olmuş, olan ve olacak’ta her zaman bir ibretlik bir örneklik, diğer ifadeyle biri sabrı diğeri şükrü gerektiren iki yön her zaman göz önündedir. Denildiği gibi: “Beşer zulmeder, kader-i ilâhî ise adalet eder.” Yeryüzünün pek çok coğrafyasında yapılan binlerce zulüm ve haksızlığın -ki bunda sadece insana yönelik değil, tüm varlık âleminin dengesine yönelik olanları da kast ediyoruz- neticesi olarak bozulan dengenin bir cevabıdır esasen bu yaşananlar. Bunun ibretlik kısmında bizlere; dahası Kur’ân’ın ifadesiyle “emr-i bi’l-maruf, nehy-i ani’l-münker”le görevlendirilmiş, âleme denge getirecek olan “Ümmeten Vaseten”e, yani Ümmet-i Muhammed’e de büyük sorumluluklar yüklediğini ve her şeye rağmen yine bu ümmetin tekrar sahada olmasıyla ancak bu musibetlerden kurtulabileceğimizi de ayrıca buraya not düşmek gerekir.
Bu bağlamda varlık âleminin beşerî ve tabî dengesini korumak ile mükellef olan “Ümmet-i Muhammed”i bu sayımızda dosya konumuz olarak gündeme aldık. Bu ümmetin hikâyesi nedir, anlamı nedir, vizyonu ve misyonu var mıdır, ‘yerin altı üstünden daha hayırlı mıdır acaba!’ sorularının gündemde olduğu bu zamana ümmetin söyleyeceği sözü, yapabileceği bir eylemi var mıdır? Yoksa bu ümmet, geçmişte kalmış tarihi nostaljik bir söylem ya da geleceğe atfedilmiş/havale edilmiş bir ütopya/hayal midir ya da ‘Kelin ilacı olsa kendine sürer’ mesabesinde değil insanlığı, daha kendini derleyip toparlayamamış, kendi iç âleminde çatışmalar yaşayan bir toplum yığını mıdır? Veyahut hayra anahtar, şerre kilit; iyiliği emredip kötülüklerden sakındırıp âlemin dengesini koruyacak olan insanlığın umudu ve geleceği midir gibi onlarca soruyu birbirinden kıymetli değerli kalemlerin dilinden dinlemeye ve anlamaya çalıştık.
Röportajlarımızı ümmetin birliği ve dirliği yolunda diliyle ve kalemiyle her fırsatta hizmet etmeye çalışan Şeyh Ahmed Havva ve Şeyh Mustafa Müslim ile yaptık. Her iki röportajda da gördük ki ümmet olarak dertlerimiz aynı, çözümlerimiz de doğal olarak aynı idi: İslâmî bir bakış dışında ne ırkî ne iktisadî ne de konjonktürel siyasî bakışın bize ve dünyaya bir hayır getirmeyeceği…
Bunun yanı sıra soruşturma bölümümüzde ise ümmet coğrafyasının çeşitli beldelerinden değerli kalemlerin ümmet yorumlarını bulacaksınız.
Sağlık ve afiyetle “#evdekalınız”,
Selam ve dua ile…