Bismillahirrahmanirrahim
Allah’a hamd, âlemlere rahmet Hz. Peygamber’e salât ve selam;
O’nun âl ve ashâbına da selam olsun.
Rabbimize binlerce hamd-u senalar olsun ki, yeni sayımızla tekrar sizlerin karşınızdayız.
Bu yılın başında danışma kurullarımızda yaptığımız ve sizlerden de olumlu karşılığını bulan her sayıda kapak konusu olarak bir kavramın ele alınması geleneğine devam ediyoruz. Bu sayımızda anlamaya/anlamlandırmaya çalışacağmız anahtar kavramımız Barış olmuştur.
Sanırım yaşadığımız bu zaman dilimide insanların en çok ismini duydukları, sözünü çok işittikleri ancak “cismine/hakikatine” ulaşmadıkları bir kavramdır barış.
Günümüzde neredeyse İslâm coğrafyasının kahir ekseriyetinde huzur kalmamış; dış müdahaleler, iç savaşlar, çatışmalar… derken her yer ateş çemberiyle sarılmış, kan ve gözyaşları birlikte akar olmuş durumda. İşte hemen yanı başımızdaki ilk kıblemiz Kudüs… az biraz uzağımızda Çin Seddi önündeki İslâm’ın son kalesi Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin yaşadıkları…
Hal böyle olunca bu global oyunun mağdurları olan mazlumların en büyük umutları oldu bu kavram. Ama ne yazık ki, dünyanın başına çorap örenler, insanlığı insalığından eden bu güçlerin barıştan anladıkları sadece kendi sistemlerine diğer toplumların ve mazlumların kayıtsız şartsız itaat etmeleridir. Onlar için barışın iki anlamı vardır: Sömürmek yahut asimile etmek… Maddi olarak sömüremedikleri, dini ve kültürel olarak asimile edemedikleri tüm değerler ve toplumlarla her daim bir savaş içinde olmuşlardır. Bu haçlı zihniyetin ürünü olan anlayışlar tarihte böyleydi, ne yazık ki günümüzde de bu hal üzere devam etmektedirler.
Üstüne üstelik yavuz hırsız mantığıyla bu global dünyanın oyuncuları/zalimleri, yeryüzünde akıttıkları kan ve gözyaşının hesabının faturasını İslâm’a kesmeye, onu bir savaş, -haşa- terör dini olarak gösterme çabasına girdiklerini görmekteyiz. Halbulki onlar da gayet iyi biliyorlar ki, adının ilk anıldığı andan itibaren, varlığının anlamı selamet, barış, huzur, esenlik olan İslâmiyet’in onların iddialarından ne kadar pak ve uzak olduğu tüm ehl-i vicdan ve ehli ilmin nezdinde gayet berrak bir hakikattir.
İşte bu sayımızda siz değerli okuyucularımıza yukarıda kısaca aktarmaya çalıştığımız nedenlerden ötürü, barış kavramının İslâm’daki yerini, Hz. Peygamber’in (sas) düyasındaki anlamını, teorik yönleriyle ve pratik örnekleriyle daha yakından tanıtmayı amaçladık.
İslâmiyet’te barışın sözde değil özde yaşanan bir esaslı değer olduğu, kişinin kendisi ile barışmasından, Rabbi ile olan münasebetlerindeki barışa, çevresiyle olan barışıyla milletler nezdindeki barışa, Hz. Peygamber’in dünyasındaki barış algısıyla, günümüz dünyasındaki barış söylemleri arasındaki farklara varıncaya kadar barış merkezli pek çok farklı konuları değerli yazarlarımız Kasım Şulul, Metin Özdemir, Veli Sırım, Muhammed Emin Yıldırım, Yusuf Ziya Keskin, Beyzanur Güler, Ayşenur Bekitkol’un kaleminden okuma fırsatını bulacaksınız.
Ayrıca dosya bölümümüzde de İsmail Hakkı Atçeken, Yasin Yılmaz, Metin Karabaşoğlu hocalarımızın birbirinden kıymetli barış üzerine yaptıkları değerlendirmelerini bulacaksınız.
Her sayımızda olduğu gibi bu sayımızda da çeşitli disiplilerde değerli kalemlerin birbirinden kıymetli yazıları sizleri bekliyor.
Bu arada yakın zamanda aramızdan ayrılan, “İslâm ve Bilim” kavramları birlikte zikredildiğinde Batıda ve Doğuda akla ilk gelen isimlerden olan merhum Prof Dr. Fuat Sezgin hocamıza Rabbimizden rahmet, yakınlarına da sabr-ı cemiller ihsan etmesini niyaz ederiz.
Selam ve dua ile..