Eğitim, insanın varlık sahasına çıktıktan sonra sürekli öğrenerek ve görerek kendi varlığı, başkalarının varlığı, varlık, oluş ve yaşamın anlamı üzerine; kendi anlamı, varlığın anlamı, aşkınlık, ulûhiyet ve olup bitenin neliği gibi temel konularda sürekli bilgi, algı, idrak ve şuurunu artırarak kendini geliştirdiği bir atmosfer olarak düşünülmelidir. Bu tanım bize eğitimin, tam olarak yaşamın kaotik zemininde sürekli yeni durumlara karşı bir pozisyon almayı ve bu kaotik zemin üzerinden sahih ve sağlam adımlar ile kendi yürüyüşünü gerçekleştirme imkânı tanıdığını da göstermektedir.
Eğitimin doğasının üç temel unsuru vardır. Bu üç temel unsuru dikkate almadan eğitim üzerine kelam eylemek, yanıltıcı bir algıyı beraberinde taşıyor. ‘İlâhî Rehberliği’ bile eğitim konusunda bir zaafa dönüştüren insanın idrakini dikkate almalıyız. Bu noktada niyetin eğitim meselesindeki derinliğini kavramalıyız. Her üç temel ayrımda da niyet belirleyici ve eğitimin iç içe geçirilmiş yapısını kendi sürekliliği içinde ileriye taşımanın imkânını sunacaktır.
Eğitimin doğasının ilk zemini; varlığın fıtratı ve bu fıtratın dinamik ve değişime açık yapısı olduğu kadar, yaratılışın bizzat eğitimi içinde taşıyan bir dokuyu derinden hissettirerek varlığını izhar edişidir. Bu yüzden insan kendisine tevdi edilmiş akıl hassası ile yaratılışı, varlığı, oluşu ve olanları değerlendirme imkânı kazanırken, hem yaratılışın, varlığın ve oluşun da insan idrakine yönelik bir eğilimini, yönelimini ve terbiye ediciliğini de dikkate almakta yarar var.
İnsanın varlığın sesine kulak kesilmesi ve kendi vicdanına yaslanarak kendi eğitimini gerçekleştirme ve doğruya ulaşma ihtimal ve imkânı her zaman vardır. Burada temel imkân; varlığın kendi iç sesi ile sürekli kendi içinde bir iletişim içinde oluşudur. Bütün zerrelerin kendi aralarında bir iletişim ve alışveriş içinde olduğu bedihidir. Son dönem yapılan çalışmalar bunu bize göstermektedir. Ancak insan, iradî ve aklî bir varlık olarak bu bütünsel bağlantısallık içinde varlığı gözlemleme, ders ve ibret çıkararak kendi varlığının yönelimini gerçekleştirme zeminine sahiptir. Bu, onu farklı kılan ve varlık skalasında önemli bir yere taşımada da imkân sağlayan bir olguyu işaret eder. Elbette ki eşitlik üzerinden düşünceleri zaafa uğramış bir zihnin varlıktaki hiyerarşik yapıyı idrak etmesi beklenemez. Ancak bu hiyerarşi, ilâhî meşietin insana sağladığı zemini doğru kullanarak eğitimini gerçekleştiren ve doğru adımlar atarak kendi eğitim mertebelerini sürekli artırarak geliştiren kişiler için geçerliliğini korur.