İnsan olarak yaratılış amacımız Allah’a kulluktur. Bu kulluğun ne şekilde yerine getirileceğini, öncelikle Allah’ın ayetlerini tebliğ ve tebyinle vazifeli olan Peygamberimiz’den (sas) öğrenebiliriz. Zira ahlakı Kur’ân olan Efendimiz’de müminler için güzel bir örneklik vardır [Ahzâb 33/21]. Sahâbe efendilerimiz ise doğrudan Hz. Peygamber’in rahle-i tedrisatından geçmeleri sebebiyle sonu ahirete varış olan bu hayat yolunda müminlere yol gösteren ışık kaynaklarıdır. Onlar; zorda kalmışlara çözüm, yorulanlara güç, umudu tükenenlere umut ve yolunu kaybetmişlere birer pusuladırlar. Dolayısıyla insan, farkında olsun veya olmasın hayatın her alanında sahâbenin yol göstericiliğine ihtiyaç duyar. Doğru yönü gösteren pusulalardan biri de Medineli ilk Müslümanlardan olan Zekvân b. Abdükays’tır (ra).
Zekvân b. Abdükays, Medine’nin Hazrec kabilesindendir. Zekvân, Akabe biatlarından önce Medineli ilk Müslümanlardan olan ve o coğrafyada öncü pek çok ismin Müslüman olmasına vesile olan Es’ad b. Zürâre (ra) ile bir konuda ihtilafa düşmüştü. Bu ihtilafın çözümü için Mekkeli Utbe b. Rebîa’nın yanına gelirler. Utbe, o sırada dışarıdan gelen insanları -kendi dinine- davet eden Hz. Peygamber hakkında onları uyarır ve Peygamberimiz’in onlara İslâm’ı tebliğ etmesi halinde onu dinlememeleri gerektiğini bildirir. Ancak Utbe’nin sözleri ters etkide bulunur. Bu iki güzel insan Utbe’nin söylemleri üzerine meraka kapılırlar ve Peygamberimiz’in yanına giderler. Hz. Peygamberle yaptıkları sohbet sonucunda İslâm’a giren iki sahâbî efendimiz Medine’ye geri dönerek orada insanları dine davet etmeye başlarlar.
Zekvan, Es’ad b. Zürâre ve ensardan ilk Müslüman olanlarla beraber İslâm’ın Medine’de yayılması amacıyla ciddi gayrette bulunmuştu. Özellikle Hazrec kabilesinin mensupları arasında Allah Resûlü’nün tanınmasına ve bu insanların Mekke’ye gidip Müslüman olmalarına vesile olmuştu. O, Medinelilerin Hz. Peygamber’e çeşitli sözler vererek tabi oldukları iki Akabe biatına da katılmıştı. İkinci Akabe biatından sonra Mekkeli muhacirlerin Medine’ye hicret etmeye başlamasıyla beraber Allah yolunda hicretin sevabını öğrenen Zekvân, bu sevabı arzulayarak önce Mekke’de bir müddet yaşamış ve ardından diğer muhacirler gibi Medine’ye hicret etmişti. Bundan dolayı o hem ensar hem de muhacir olarak kabul edilmiştir [İbn Sa’d, Tabakât, 3/661].
Hicret sonrası muahat esnasında Mus’ab b. Umeyr’le kardeş kılınan Zekvân, ensar olmanın gereklerini yerine getirme noktasında oldukça istekliydi. O, Müslümanların daha müreffeh bir hayat sürmeleri için sattığı malların fiyatlarını oldukça düşük tutmuştu. Böylece malını mülkünü bırakarak Medine’ye hicret eden Müslümanlar hem maddi açıdan zorlanmıyorlar hem de kendi alın teri ile kazandıklarıyla ticaret yapabiliyorlardı. Zekvân (ra) Bedir ve Uhud savaşlarına iştirak etmişti. Özellikle Uhud günü Resûlullah ile aralarında geçen diyalog, cihad yolunda ne derece istekli olduğunun en önemli göstergelerindendir.
İslâm ordusu Uhud’a doğru ilerlerken geceyi Şeyhayn mevkiinde geçirdi. Peygamberimiz yatsı namazını kıldırdıktan sonra ashabına gece muhtemel saldırılardan korunmak amacıyla kimin nöbet bekleyeceğini sordu. Karanlıktan bir zat “Ben!” diye seslendi. Allah Resûlü ona kim olduğunu sordu. O zat “Ben Zekvân b. Kays’ım.” cevabını verince Resûlullah oturup beklemesini buyurdu. Peygamberimiz ikinci kez “Bu gece kim nöbet tutar?” diye sorması üzerine bir zat, “Ben!” cevabını verdi. Allah Resûlü ona “Sen kimsin?” dedi. O zat da “Ben Ebû Seb’im!” dedi. Peygamberimiz ona da “Sen otur.” buyurdu. Hz. Peygamber üçüncü kez “Bu gece kim bizi bekler?” sorusunu sorunca kalabalık arasından bir zat “Ben” dedi. Efendimiz kim olduğunu sorunca o zat “Ben İbni Kays’ım!” dedi. Resûlullah ona da oturup beklemesini buyurdu. Aradan bir müddet geçince Resûl-i Ekrem bu üç kişinin de yanına gelmesini istedi ancak yalnızca Zekvân b. Abdükays huzura çıkmıştı. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz diğer iki kişiyi sordu. Bunun üzerine Zekvân üç soruya da cevap verenin kendisi olduğunu ifade ederek adının Ebü’s-Seb` Zekvân b. Abdükays olduğunu söyledi. Onun bu davranışından çok memnun olan Allah Resûlü “Yarın cennetin yeşilliklerine ayak basacak bir adamı görmek isteyen, Zekvan’a baksın!” buyurdu [İbn Hacer, el-İsâbe, 2/135].
Bu sözlerin şehadet anlamına geldiğinin farkında olan Zekvân hemen evine giderek ailesiyle helalleşti ve talip olduğu görevi yerine getirmek üzere nöbet yerine gitti. Sabaha kadar Peygamberimizin emri üzerine nöbet tutan Zekvân, ertesi gün vuku bulan savaşta kahramanca çarpışarak şehit oldu. Hz. Ali, onun Uhud’da atlı bir şekilde savaşan Ahnes b. Şerik’in kılıç darbeleri sonucu şehit olduğunu, Ahnes’i ise kendisinin öldürdüğünü söylemişti.
Böylece Zekvân, hayatıyla ve ölümüyle takip edilip örnek alınacak bir yol koydu önümüze. Ne mutlu o kutlu yola tabi olanlara.