Menü
Abdülhamit Güler
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği
Aralık 22, 2023
Yazarın Tüm Yazıları

İnsanlığın en kadim sorunu ya da erdemi ‘güven’ olsa gerek. Habil ile Kabil’den beri insanın insanla derdi, güvenebilmek üzerine. Yine insanoğlunun en eski sorunlarından biri antlaşma ve uyumsuzluk… Bütün bunlar birbiriyle bağlantılı elbet. Takas yöntemiyle alışveriş yapıldığı dönemden sanal ortamda her şeyin alışverişinin mümkün olduğu zamanlara geldik. İletişim araçları ve teknoloji sayesinde mesafeler azalıp tespitler kolaylaşsa da en büyük açmazımız yine insanın insana güvenememesi…

Güven, örneklik teşkil etmek ile bağlantılı. Bir insanı bir başkasına güvenmesi göstergelerin bütünlüğü ile mümkün. Beyan esastır, evet. Fekat beyanın ötesinde güveni teşkil edecek esas şey tutarlılıktır. Kişinin sözü ile davranışı arasındaki uyumdur. Yani gösterdiği ile yaşadığı ve yaşattığının anlattığıdır. Hiç tanımadığınız birine karşı güveni davranışlarından tesis edersiniz. Yani gösterdiğinden. Yani örnekliğinden.

Hz. Peygamber (sas) de “el-Emîn” sıfatını bu sayede almıştır. Müslüman, öncelikle emin olmak üzerine Peygamberi’ni örnek almalı. Kılık kıyafetinden ziyade insanlığını, terbiyesini, eminliğini kendinde bulmalı.

Mesele siyer dersi vermek değil elbet. Haddimize de değil. Ancak bağlamı doğru kurmadan ilerlersek sözü yorarız. İşte tam da burada görünür olan, görünen, gösterilen gösteren kavramları ve ağırlığı devreye giriyor. İnsan, tavrı ile örnek olur. Bir film de kendi anlam ve duygu dünyasının tavrıdır. Yönetmenin temsilidir esasında. Anlatan yönetmendir, muhatap herkestir. Perdede izlenen şey bir tavrın sembolüdür. Filmin bütününde anlatılan şey ana karakter/karakterler ışığında insanın meselelerine dair bir tutumdur. Karakterlerin tavırları da olandan olması gerekene uzanan bir izlekte sorular ve gizlenmiş cevaplarla kurulmuş labirent gibidir. İzleyici bu labirentte kendinden emareler arayarak yolculuğa dahil olmak ister. ‘Gerçek izleyici’ budur. İzleyiciyi hak ettiği konuma koyan da filmin kendisi ve elbette yönetmendir. Ticari sinemada izleyici sadece ve sadece eğlenmek isteyen, yorulmaması gereken, sinema salonundan çıktıktan sonra zihninde soru işareti kalmaması gereken ‘müşteri’dir. Müşteriyi mutlu etmek ile izleyiciyi filme dahil etmek arasında dünyanın ekseni genişliğinde kalın bir kırmızı çizgi vardır. Film, yönetmen mahareti ile duracağı yeri tasarım aşamasında seçer zaten. İzleyici de bunun biraz da olsa farkında olarak filme gider. Sonrası iyilik, güzellik…

Örnek olma meselesini sadece film ile sınırlı tutamayız. Film, yönetmenin sunumudur. Kendinden ortaya bir şey koymasıdır. Haliyle, izleyici ile arasında iletişim çabasıdır. Dolayısı ile filmle ilgili bağ kuran ya da kuramayan kişinin muhatap olduğu kişi yönetmendir. Bağdaki sorun, yönetmendeki sorun veya filmde tercih ettiği tavırla ilgili bir meseledir. Daha fikir aşamasından itibaren senaryo ve sonrasında çekim yöntemleri ve en sonunda kurgudaki tercihlerle tablo netleşir. Her filme her izleyicinin aynı derecede bağlanması, aynı derinlikle var olması söz konusu olamaz tabi. Tıpkı her insanın herkesle aynı ilişkiyi kuramaması gibi…

Sinemanın örneklik misyonu üzerinden değerlendirmesine genel tabloda ve ayrıntıda bakmak gerek. En başta sinema, özellikle küresel endüstri çapı ve dağıtım ağı sebebiyle genel manada sosyolojik manipülasyon aracıdır. Kültürel aktarım gücüdür. Hollywood’un başı çektiği ticari sinemanın etkisi dünyanın bütün kılcal damarlarına ulaşarak toplum mühendisliği yapmasıdır. Hollywood, ‘Amerikan Rüyası’ denen şeyi özellikle soğuk savaş döneminde öylesine satmıştır ki küresel köy haline gelen dünyada hemen herkesin tek tip bir yaşam sürmesine, aynı giyinmesine, yeme alışkanlığının benzemesine yol açmıştır. Kola içmenin yemeğin vazgeçilmezi olması, sabah portakal suyu ile kahvaltı etmenin, yemek tabağını tam bitirmeden sofradan kalkmanın, elindeki kupa kahve ile sigara içmenin ve alafranga tuvaletin vazgeçilmez olmasının en etkili aracı filmler olmuştur.

Filmlerin oluşturduğu örneklik durumu sosyal tavırlardan cinsiyet tercihlerine kadar uzanmıştır. Son yıllarda giderek artan ve önümüzdeki süreçte bir numaralı gündem maddesi olarak devam edecek olan söylem cinsiyetin kişisel tercih olduğu ve kişinin reşit olmasına kalmadan vereceği karar olmasıdır. Artık hemen her filmde bir ‘üçüncü cinsiyet’ görüyoruz. Barbie filminin vizyona girmeden önce vaadettiği şey buydu. Perdede de gördük ki kadın ve erkek dışında yeni bir cinsiyet sunumu ve hatta dayatması mevcut. Şu ana kadar dünya şapında 1 milyar 300 milyon dolar hasılat elde eden filmi on milyonlarca kişinin izlediğini ve dijital mecraya düştükten sonraki etkisiyle yüz milyonlarca kişinin zihninde leke bırakacağını düşünürsek, sinemanın kime, neyi örnek olarak sunduğunu her dönem yeniden düşünmemiz gerektiği hakikati kendini gösteriyor.

Sinema konuştuğumuzda filmler üzerinden örneklerle gitmek gerekir. Buradan devam edelim…

Müslümanların dünya sinemasında temsil konusu da örneklik olgusunun bir diğer göstergesidir. Soğuk savaş sonrası küresel sistem için gerekli yeni düşman terör olmuştur ve “Radikal Müslümanlar” şeklinde nitelendirilen ve tarifini de filmlerle küresel dizilerin yaptığı modelde bunun varlığını çok net görebiliyoruz. 1970’lerden 2000’lere kadar Hollywood filmlerinden ABD’lilerin (dolayısıyla insanlığın) bir numaralı düşmanı komünistler idi. 1990’da Berlin Duvarı’nın yıkılması sonrası sembolik olarak soğuk savaşın bitmesiyle yeni düşman filmlerde belirir. El-Kaide ve Usame b. Ladin sonrası IŞİD gibi oluşumların örnekliğinde mütedeyyin herkes aşırı olarak nitelendirilip töhmet altında bırakıldı.

Halen devam eden bu süreçte Müslümanların ne yaptığı ise en önemli başlık olabilir. Sürekli filmlerin İslâm’ı olumsuz göstermesinden dem vurulur ama sinemaya gereken önem verilir mi? Elbette hayır. Müslümanın en güzel örnek olması gerektiğini, esasında öyle olduğunu, olumsuz örneklerin bilinçli şekilde çoğaltıldığını anlatamayışımızın sebepleri üzerinde durmak gerek.

Öncelikle Müslümanlar slogan atmakta mahir ancak gerekeni yapmakta ihmalkâr. Proje filmlere, dijital mecralara küfrettikten sonra karanlığa mum yakamamanın izahı yok. Hiçbir şey mazeret olamaz. Suudiler futbol için 10 milyar dolar ayırıp dünyanın en iyi oyuncularını ülke takımlarına götürebiliyorsa eksik olan şey para olamaz. Dünyanın en kalabalık nüfusları Müslümanların çoğunlukta olduğu yerlerken sinemaya ilgi başlığı sorun olmamalı. Bir sinema bileti 1-2 paket sigaraya eşitken bu mazeret olamaz. Futbol maçlarına, dijital mecralara ve daha birçok keyfi şeye harcama yaparken gözünü budaktan sakınmayan Müslümanların söz konusu ‘desteklenmesi’ gereken yapımlar ve içerikler olunca üç maymunu oynaması büyük bir sorun.

‘Temiz’ denebilecek üretimlerin ilgiyle karşılanmaması başlıca sorun. ‘Sorunsuz’ yapımlar desteklenirse benzerinin yapılması mümkün olur. Aksi takdirde kimse aynı işe ikinci kez girişemez.

Film yapmak çok pahalı bir uğraş. Hollywood’daki büyük yapımlar 100-200 milyon dolara üretiliyor. Kıstasımız orası değil elbet. Ülkemizdeyse bağımsız filmler 3-5 milyon TL’ye yapılabiliyor. Gişe filmleri ise 10-20 milyon TL arasında bütçeye sahip. Ticari filmin kazancı gişede mümkünken, bağımsız filmlerin kazanma ihtimali çok az. Çünkü izleyici ilgi göstermiyor. Kimseyi bir şeye mecbur bırakamazsınız elbet. Ancak sinema izleyicisi olmak eğlence ve keyfe göre hareket edilemeyecek kadar mühim bir misyon. Bağımsızından ticarisine kadar bütün yapımlar izleyiciden ilgi görmeli ki yeniden yapılsın.

Fekat bağımsız filmlerin esas ihtiyacı yapım öncesi destek. Filme fon bulmak en zor olanı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TRT’nin destekleri önemli ama yeterli olmuyor. Dünyanın her yerinde olduğu gibi para sahiplerinin desteği gerekli. Türkiye’nin en zengin 100 ailesi her yıl sinemaya 10 milyon TL destek verse 1 milyar TL eder. Bu da Türk Sineması hikayesinin baştan yazılması manasına gelir. Mütedeyyin iş adamları arasında bu paraları verebilecek olan yok mu? Elbette çok. Ancak vermiyorlar. Verilmiyor. Herkes 10 milyon TL verecek değil elbette. 10 bin TL de 10 milyon TL de önemli.

Bu fonların aktarılması kadar yönlendirilmesi de mühim. Kim, nereye, neye göre destek verecek? Bunun için de festivaller eliyle fon merkezleri oluşturulmalı. Müslüman ülkeler arasında neden böyle bir organizasyon yok? Bir değil birkaç organizasyon olmalı ki Müslümanın doğru örnekliğinin resmedileceği yapımlar çoğalsın, güvenle çocuklarımızı sinemaya gönderilelim. Dijitalde güvenli olanı tercih edebilelim…

Müslümanın, örneklik teşkil edeceği alanlardan biri de yenilik olmalı… Sinema ve ilgili alanları takip edip, buralara yatırım yapıp, bunu bir kazanç alanına da dönüştürmeli. Müslümanların yeniliğe kapalı olmasını ve hemen her şeyi geriden takip etmesini hiçbir zaman anlayamadım. Allah’ın ve sünnetin onca ikazına ve örnekliğine rağmen gözünü geleceğe kapayanların vebali de büyük.

Nasıl ki bir kötülüğü gördüğümüzde önce elimizle, sonra dilimizle ve sonra da duamızla düzeltmeye çalışmamız gerekli ise sinema noktasında da Müslümanların sorunlu gördüğü alanlara dair böyle bir yaklaşım sergilemeli. On yıllardır Hollywood’u eleştirmek dışında neler yapıldı? Çaba harcayanlara ne destekler verildi? Dijital bağıra bağıra geldi. Müslümanlar nerede? Pazar müşteri olma noktasında çekince göstermeyen Müslümanlar mesuliyetini her alanda neden yerine getirmedi?

Elbette sadece izleyici noktasındaki Müslümanları eleştirmek olmaz. Üreticiler doğru ve sağlıklı içerik üretmenin yanı sıra eğlenceyi de göz önünde bulundurmalı. Komediyi, aksiyonu toptan yok saymak olmaz. Türlerin hepsi Müslümanca yapılabilir. Yapımcı, yönetmen, yönetici bunları göz önünde bulundurmalı. Örneklik noktasında çok doğru bir karakter oluşturmakla kalmamalı, bunu hedef kitleye doğru şekilde ulaştırmalı. İzleyici dediğimiz homojen bir topluluk değil. Aksiyon seveni de var bağımsız sinema sevdalısı da… Sadece komedi izleyeni de var bilim-kurgu takip edeni de… Hiçbir izleyici kitlesini göz ardı etmeden üretim yapmak gerekir.

Sinemada doğru örneklik ile yol almayı bütün bu zaviyeden iki ana koldan ilerleyecek bir istikamet sayabiliriz. Biri teori, biri uygulama… Teorinin geliştirileceği alanlar da beslenmeli. Üniversiteler, akademiler, merkezler, okullar… Teori ile uygulamanın arasını açmadan bir istikamet oluşturulmalı.

Bu mesele böyle uzar gider. Ayrıntıya inilirse çok fazla başlıkla sinemanın olmazları, açmazları ve imkanları örneklendirilir. Ez cümle… Doğru örneklik meselesinde sinema ve dizi üretimlerinin ehemmiyeti büyük. Artık modeller burada üretiliyor. Model=Örneklik! Haliyle Müslümanların bu alana önem göstermesi lazım. Yoksa daha çok yakınırız.

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Şahitliğin Hakkını Veren Şehir: Gazze...
Recep Songül
Şehit ve Şahit İlişkisi
İbrahim Hanek
Şahitlik ve İhsân
Murat Kaya
Seyr u Sülûk Bir Şehâdet Arayışı mıdır?...
Hamit Demir
İlâhî Şahitlik
Yavuz Selim Göl
RÖPÖRTAJLAR
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
“Eğer insanım diyorsanız, Doğu Türkistan bir insan...
Seyit Tümtürk
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x