Okuduğum ama şuan adını dahi hatırlamadığım bir kitaptan hayatımın içerisine çekip aldığım, ideal algılarımın en parlak yerine koyduğum bir öğreti var, “Her ne yaparsan üslup ile yap.” Bu mesele hakkında uzun uzun düşünecek vaktim oldu, neticede ufak tefek birikimlerim bana ortada kullanılacak tek bir üslup olmadığını öğretti ve bin bir ayrı üslup çeşidi keşfettim. Arkadaşlık üslubu, evlatlık üslubu, annelik üslubu, mazlumluk üslubu, talebelik üslubu, kulluk üslubu… bütün bunların üzerine diyorum ki “Sen üslubundan ibaretsin.” Yaşamak ama üslup üzere yaşamak. Peki, bu üslupları nereden, kimden, nasıl öğreneceğiz?
Öğrenim, hayatın her alanında gerçekleşebilen dinamik bir olgudur. İnsanın her insandan, her olaydan öğrenebileceği belli başlı üsluplar mutlaka vardır. Elbette yaşadıklarımız üzere tefekkür ederek bazı şeyleri kavrayabiliriz, yeri geldikçe bunu yapmalıyızdır da. Fakat hayat çizgisinde akıllıca ve hızlıca yürüyen kişiler; ibret almayı, tefekkür etmeyi bilen insanlar oluyor. Çünkü hayat her şeyi deneyimleyerek öğrenebileceğimiz kadar uzun değil. Bu bağlamda baktığımda iki tip insan görüyorum. Birincisi, tefekkürlerle tarihten yani kendinden öncekilerin tecrübelerinden ders çıkartma çabasında olan insanlar. İkincisi ise bir şeyi öğrenmek için o şeyin başına gelmesini bekleyen insanlar. İkinci grup bana çamaşır makinesi varken kalkıp elinde çamaşır yıkayan kimseleri anımsatıyor. Bu işi tek düğmeyle yapabilecekken neden bütün bedenini yorasın ki? Tamam, tarihi tefekkür edelim, tarihten çok şey öğrenelim ama tarih ne kadar doğrudur ki? Neticede her şeyi deneyimleyebileceğim kadar uzun olmayan hayatım, tarihin her safhasını öğrenebileceğim kadar da uzun değil. Yok mu bu işin biraz daha kolay bir yöntemi?
İmtihan süresi sınırlı olan insanlar olarak mantıklı hareket etmemiz için en önce yapmamız gereken şey iz sürmek olmalı. Gelin beraber kâşif olalım. Müslüman kâşifler keşfe elbet Kur’ân’dan başlar. Rabbimiz bizlere “Allah’ı ve âhiret gününü arzulayan ve O’nu sürekli anıp yücelten kimseler için Allah’ın Elçisi, gerçekten mükemmel bir örnektir.” (Ahzab 33/21) buyruğu ile hangi tarih sahnesinin bize doğru malzemeyi vereceğine işaret ediyor. Biz de bu işaretten hareketle tefekkür hücrelerimizi Rabbimiz’in bize gösterdiği, “…sizin için en güzel örnektir.” dediği Efendimiz’e (sas) ve onun yetiştirdiği Asr-ı Saâdet nesline yönlendiriyoruz.
Gelin hep beraber Asr-ı Saâdet neslinin o muazzam örnekliklerden biri olan Havle bint Sa‘lebe’nin (r.anhâ) hayatını beraber gözden geçirelim. Bu satırdan sonrasını okurken gözlerinize “Mücadele üslubu nasıl olur?” adlı bir gözlük takıp okumaya öyle devam etmenizi tavsiye ederim.
Hazrec kabilesine mensup olan Hz. Havle (r.anhâ), Medine’de Müslüman oldu, hicretten sonra Resûl-i Ekrem’e biat etti. Amcasının oğlu Evs b. Sâmit el-Ensârî ile evlendi. Evs b. Sâmit, tanınmış sahâbî Ubâde b. Sâmit’in kardeşi olup Bedir ve Uhud’dan başka birçok gazvede bulunmuştur [Kandemir, “Havle bt. Sa‘lebe”, DİA, 16/539].