Menü
Mustafa Kıranatlıoğlu
Mustafa Kıranatlıoğlu
Hz. İbrâhim’den Hz. Davûd’a Kadar Ben-î İsrail’in Tarihi
Ocak 24, 2024
Yazarın Tüm Yazıları

Yahudiler en büyük ata ve en saygıdeğer kişi olarak Hz. İbrâhim’i kabul ederler ve Yahudi tarihini onunla başlatırlar, hatta kendilerini anlatmak için “İbrânî” kelimesini kullanırlar. Hz. İbrâhim, oğlu Hz. İshak ve torunu Hz. Yakup Yahudilerin üç büyük atası kabul edilir.

Yahudilerin büyük atası olan Hz. İbrâhim, Tevrat’a göre Ur şehrinde dünyaya gelir. Ur şehri bugünkü Irak’ta Basra Körfezine yakın bir yerdedir. Babası Terah (Azer) ailesini alarak Harran’a göç eder. Babası öldükten sonra Hz. İbrâhim, Tanrı’nın emri üzerine Kenan topraklarına (Filistin) gider. Kenan’da kuraklığın yaşandığı bir dönemde erzak almak için Mısır’a giden ve orada bir süre kalan Hz. İbrâhim, Mısır firavununun verdiği hediyelerle zengin olarak Kenan’a döner.

Eşi Sara’nın kısırlığı sebebiyle Hz. İbrâhim’in çocuğu olmamıştır, bu durumdan rahatsız olan Sara, Hz. İbrâhim’e cariyesi Hacer’le evlenmesini teklif eder. Hz. İbrâhim Hacer’le evlenir, bu evlilikten İsmail dünyaya gelir. İsmail doğduğunda Hz. İbrâhim seksen altı yaşındadır. Hz. İbrâhim doksan dokuz yaşındayken Tanrı onunla bir ahit (antlaşma / sözleşme) yapar; antlaşmaya göre Tanrı, Hz. İbrâhim’in soyunu çoğaltacak, Kenan ülkesini onlara verecek ve onların Tanrı’sı olacaktır.  Bu ahdin alameti olarak köleler de dâhil olmak üzere evinde bulunan bütün erkeklerin sünnet edilmesini emreder, bundan sonra doğacak olan her erkek çocuğun sekiz günlükken sünnet edilmesini ister. Tanrı, Hz. İbrâhim’e eşi Sara’nın ertesi yıl bir oğul doğuracağını haber verir. Ertesi yıl Sara bir erkek çocuk dünyaya getirir, çocuğun adını İshak koyarlar. İshak doğduğu vakit Hz. İbrâhim yüz, Sara ise doksan yaşındadır. Sara kendi oğlu dünyaya gelince Hacer’i ve oğlu İsmail’i kıskanmaya başlar ve Hz. İbrâhim’den onları uzaklaştırmasını ister. Tanrı, Hz. İbrâhim’e Sara’nın sözünü dinlemesini, soyunun İshak’da yüceleceğini bildirir, ayrıca İsmail’in soyunu da mübarek kılıp bir millet yapacağını söyler.

Tanrı, Hz. İbrâhim’den oğlunu kurban etmesini ister, Hz. İbrâhim Tanrı’nın bu emrine boyun eğerek ona bağlılığını gösterir. Hz. İbrâhim’in sözünü tuttuğunu gören Tanrı, bir koç göndererek çocuğun yerine onu kurban etmesini söyler. Bu çocuğun kimliği konusunda Yahudi inancıyla İslâm inancı arasında farklılık vardır. Tevrat bu oğlun İshak olduğunu söyler, Kur’ân ise isim belirtmez ancak Saffat sûresindeki âyetlerden (99-113) bu çocuğun İsmail olduğu anlaşılır çünkü Hz. İbrâhim kurban sınavını başarıyla geçince ödül olarak İshak’la müjdelenmiştir. Yahudi geleneğine göre her şeyin ilki Tanrı’nın hakkıdır, Tevrat İbrâhim’in ilk oğlunun İsmail olduğunu söyler, buna göre kurban edilen oğlun İsmail olması gerekir ancak Yahudiler İsmail’in cariyeden doğduğunu, bu sebeple ilk oğul sayılmayacağını söyleyerek İshak’ı ilk oğul sayarlar ve babasının onu kurban etmeye çalıştığına inanırlar.

Yüz yetmiş beş yaşında vefat eden Hz. İbrâhim’in mezarı İsrail’de el-Halil kentindedir. Yahudilerin, Hristiyanların ve Müslümanların büyük bir sevgi ile bağlı olduğu Hz. İbrâhim’in milattan önce 2000 yıllarında yaşadığı tahmin edilmektedir.

Hz. İbrâhim, Kur’ân-ı Kerîm’de kendisinden en çok söz edilen peygamberlerden biridir fakat Kur’ân Hz. İbrâhim’le ilgili bilgileri Tevrat’ta olduğu gibi bir bütün halinde vermez, çeşitli sûrelerde yeri geldikçe ondan bahseder. Kur’ân-ı Kerîm’de babasının adı Âzer olarak geçmekte ve onun putperest olduğu bildirilmektedir. Hz. İbrâhim genç yaşta düşünerek Allah’ın varlığını ve birliğini kavramıştır. Allah, Hz. İbrâhim’e, “Müslüman ol!” dediğinde, “Âlemlerin Rabb’ine teslim oldum.” (Bakara, 2/131) diyerek bu emre itaat etmiştir. Hz. Nûh’a verilenler Hz. İbrâhim’e de tavsiye edilmiş, ona sayfalar verilmiştir. Müslüman tarihçiler Hz. İbrâhim’e on sayfa indirildiğini bildirirler. Hz. İbrâhim, peygamber olarak seçilip kavmine gönderildiğinde önce babasına hak dini tebliğ etmişse de babası onu kovmakla tehdit etmiştir. Hz. İbrâhim daha sonra kavmini de dine davet etmiş ancak olumlu sonuç alamamıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. İbrâhim’in şahsiyet özellikleri, mânevî ve ahlâkî nitelikleri hakkında geniş bilgi verilmektedir. Buna göre Hz. İbrâhim, Nûh’un milletindendir, inananların babası, Allah’ın dostudur. Onun soyuna da peygamberlik ve kitap verilmiştir.

Hz. İbrâhim’in büyük oğlu Hz. İsmâil’in adı Kur’ân-ı Kerîm’de on iki yerde geçer. Annesi Hâcer hakkında Kur’ân’da bilgi yoktur. İsmâil, babası İbrâhim’in yaşlılık döneminde ve yaptığı bir dua sonucunda dünyaya gelmiştir. Küçük yaşta babası tarafından Beytülharâm’ın bulunduğu yere bırakılmıştır. Büyüdüğü vakit babası ile beraber hem Beytullah’ı yapmış hem de orayı temiz tutmakla görevlendirilmiştir.  Peygamber olarak seçilmiş ve kendisine vahiy gelmiştir. Hz. İsmail’in soyundan Hz. Muhammed (sas) doğmuştur. Resûl-i Ekrem, “Ben iki kurbanlığın oğluyum” diyerek bu duruma işaret etmiştir.

Tevrat’a göre Hz. İbrâhim’in neslini devam ettiren İshak’tır ve onun iki oğlu vardır. Bunlardan birinin adı Esav diğerinin adı Yakup’tur. Esav ile Yakup arasında doğdukları günden beri çekişme vardır. Bu çekişme ilk oğul olmakla ilgilidir. İbranîlerde ailenin ilk oğlu olmak ayrıcalık taşımaktadır. İlk oğul hakkı Esav’ın olduğu halde Yakup hile yaparak ağabeyinin elinden ilk oğulluk hakkını alır. Bu durum Esav’ın Yakub’a kin beslemesine yol açar. Esav’ın kendisini öldürmesinden korkan Yakup, Harran’a dayısının (Laban) yanına gider. Orada dayısının iki kızı ile evlenir. Yakup’un iki eşinden ve cariyelerinden on iki oğlu olur. İsrailoğulları’nın on iki kabilesinin kökeni buradan gelmektedir. Yakup’un oğullarından birinin adı Yehuda’dır ve onun soyundan gelenlere “Yahudi” denmiştir, bu kelime daha sonra farklı anlamlarda kullanılmış ve nihayet bu milletin tamamını anlatır olmuştur. Yakup, Harran’da uzun bir süre kaldıktan sonra tekrar atalarının yurdu Kenan’a döner. Dönüş yolunda gece vakti bir adamla karşılaşır, onunla sabaha kadar güreşir, adam Yakub’u yenemez, “Artık sana Yakup değil, İsrail denecek çünkü Tanrı’yla, insanlarla güreşip yendin.” diyerek ona “İsrail” adını verir. Onun soyu bu olay sebebiyle İsrailoğulları diye anılır.

Hz. Yakup, en küçük oğlu Yusuf’u çok sever. Onun bu sevgisi Yusuf’un ağabeylerinin kıskançlığına sebep olur. Yusuf’u kıskanan ağabeyleri onu bir kuyuya atarlar. Bir ticaret kervanı Yusuf’u bulur, Mısır’a götürür, Firavun’un memuruna (Potifar) satar. Efendisinin hanımı (Züleyha) Yusuf’a aşık olur ve onunla beraber olmak ister. Yusuf hem Allah yasakladığı için hem de efendisine ihanet etmemek için kadının davetini geri çevirir. İstediğini alamayan kadın Yusuf’a iftira atarak onun zindana girmesine sebep olur. Bir süre zindanda kalan Yusuf, firavunun gördüğü, kimsenin yorumlayamadığı, rüyayı yorumlayarak zindandan kurtulur. Onun zekâsını ve yeteneğini farkeden firavun onu maliye bakanı yapar. Yedi bolluk yılında yiyecek depolayan Yusuf sonra gelen yedi kıtlık yılında depoladığı yiyecekleri satarak hem insanlara yardımcı olur hem de ülkesine kazanç sağlar. Kıtlık sadece Mısır’da görülmez, Kenan bölgesini de etkiler. Mısır’da erzak olduğunu duyan Yakup, oğullarıyla birlikte Mısır’a gider. Başlangıçta durumları iyidir fakat yeni gelen firavun İsrailoğulları’nı köleleştirir, İsrailoğulları 430 yıl Mısır’da köle olarak kalırlar.

İsrailoğulları Mısır’da köle olarak yaşarken dönemin Mısır firavunu bir rüya görür. Rüya yorumlayan kâhinler İsrailoğulları arasında bir erkek çocuğun dünyaya geleceğini ve bu çocuğun Firavun’un tahtını elinden alacağını söylerler. Bu haber firavunu telaşlandırır. İsrailoğulları’ndan o yıl doğan bütün erkek çocukların öldürülmesini emreder. Musa’yı gizlice doğuran annesi onu bir sepete koyup Nil nehrine bırakır. Firavunun adamları çocuğu bulur, firavuna götürür ve firavun onu evlat edinir. Sarayda büyüyen Musa bir gün bir Mısırlının ölümüne sebep olur, Firavunun kendisini cezalandırmasından korkar, Mısır’ı terkedip Medyen’e kaçar. Orada Medyen kâhini Yetro’nun (Şuayb) yanında çalışır, onun kızıyla evlenir. Bir gün dağda koyun otlatırken Tanrı yanan bir çalılığın içinden Musa’ya seslenir, ona İsrailoğulları’nı Mısır esaretinden kurtarma görevi verir, ağabeyi Harun’u da ona yardımcı yapar.

Hz. Musa, Mısır’a gider, Firavun’un karşısına çıkar, İsrailoğulları’nı serbest bırakmasını ister fakat Firavun köle olarak çalıştırdığı bu insanları bırakmak istemez. Bunun üzerine Mısır’a birçok felaket gelir, her felaketten sonra Firavun özür diler, İsrailoğulları’nı bırakacağını söyler fakat felaket kalkınca verdiği sözden döner bu yüzden yeni bir bela gelir. Tevrat’a göre bu felaketler şunlardır: Nil nehrinin suları kana dönüşür. Ülkeyi sırasıyla kurbağa, sivrisinek, atsineği   istila eder.  Çiftlik hayvanları ölür.  İnsanlarda ve hayvanlarda çıbanlar çıkar. Gökten ölümcül dolu yağar. Çekirgeler bütün bitkileri yer. Gökyüzü kararır ve ülke karanlığa bürünür. Bütün Mısırlıların ilk doğan çocukları ölür. Kur’ân’da bunların beş tanesinden bahsedilir: “Biz de ayrı ayrı mucizeler olarak onların üzerine tufan, çekirge, haşere, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular.” (Araf, 7/133). Bu felaketlerden sonra Firavun gitmelerine izin verir fakat pişman olup peşlerine düşer, İsrailoğulları’nın geçtiği Kızıldeniz’den geçmeye çalışırken askerleriyle birlikte boğularak ölür.

Hz. Musa ve İsrailoğulları Mısır’dan çıktıktan üç ay sonra Sina’ya varır, orada Tanrı Musa’ya iki levhaya yazılmış halde on emri bildirir. Bugünkü Tevrat’ın iki ayrı yerinde yazan on emir şunlardır: “Seni Mısır’dan, köle olduğun ülkeden çıkaran Tanrın RAB benim. Benden başka tanrın olmayacak. Putların önünde eğilmeyecek, onlara tapmayacaksın. Tanrın RAB’bin adını boş yere ağzına almayacaksın. Şabat (Cumartesi) Günü’nü kutsal sayacak, o gün çalışmayacaksın.  Annene babana saygı göstereceksin. Adam öldürmeyeceksin. Zina etmeyeceksin. Çalmayacaksın. Komşuna karşı yalan yere tanıklık etmeyeceksin. Komşunun hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin.”

Hz. Musa’nın Sina dağından inmesi gecikince halktan bazıları altın bir buzağı yapıp ona tapmak isterler. Bunun üzerine sinirlenen Hz. Musa, on emir tabletlerini kırar. Halkın pişmanlığı üzerine kısa bir zaman sonra tekrar on emir tabletlerini Tanrı’dan alır. Altından bir Ahit Sandığı yapılır ve on emir tabletleri bunun içine yerleştirilir. Ayrıca ibâdet etmek için seyyar bir çadır tapınak yapılır ve Yahudiler, kırk yıl boyunca çadır tapınak olan Mişkan’da ibadet ederler ve orada kurban keserler.

Sina’da vahiy aldıktan sonra Hz. Musa ataları İbrâhim’e, İshak’a ve Yakub’a vadedilmiş olan kutsal topraklara yani “arz-ı mev’ud”a gitmek için İsrailoğulları ile birlikte yola çıkar. İsrailoğulları bu göç sırasında sık sık isyan edip Hz. Musa’ya zorluk çıkarırlar. Tanrı isyanları sebebiyle onları birçok kez cezalandırır, en büyük ceza ise kırk yıl çölde dolaşmalarıdır. Çölde geçen bu süre içerisinde Tanrı’dan yeni emir ve yasaklar gelir. Yahudilik tam olarak şekillenmeye başlar. Çölde nüfus sayımı yapılır, kabîleler belirlenir ve Vadedilmiş Topraklar’da nerelere hangi kabîlenin yerleşeceği kararlaştırılır. Mısır’dan çıkan ilk nesil çölde telef olur, onlardan sadece iki kişi kutsal topraklara ulaşabilir. Tevrat’a göre Hz. Musa işlediği bir suç yüzünden kutsal toprakları göremez.

Musa’dan sonra yerine Yeşu geçer. İsrailoğulları Yeşu önderliğinde kutsal topraklara girerler.[1]

Kaynakça

Baki, Adam. Dinler Tarihi El Kitabı. ed. Adam Baki. 62-135. Ankara: Grafiker Yayınları, 4. Basım, 2017.

Meral, Yasin. “Yahudilik”. Dünya Dinleri. ed. Şinasi Gündüz. 48-102. İstanbul: Milel Nihal Yayınları, 1. Basım, 2019.

Yetim, Merve. “Yahudilik”. Dinler Tarihi. ed. Ramazan Adıbelli. 137-180. İstanbul: Lisans Yayıncılık, 1. Basım, 2023.

Kur’an-ı Kerim Meâli. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı, 2009.

Kutsal Kitap: Tevrat, Zebur İncil. İstanbul: Kitabı Mukaddes Şirketi – Yeni Yaşam Yayınları, 2009.

 

[1] Hz. İbrâhim’le ilgili bilgiler Tevrat’ın Yaratılış Kitabı 11-25, İshak 25-27, Yakup 27-35, Yusuf 37-50 bölümlerde anlatılır.  Mısırdan Çıkış, Sayılar, Levililer ve Yasanın Tekrarı kitaplarında Hz. Musa’nın hayatı ve Tanrı’nın ona bildirdiği emirler bulunur.

4 1 Yorum
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Şahitliğin Hakkını Veren Şehir: Gazze...
Recep Songül
Şehit ve Şahit İlişkisi
İbrahim Hanek
Şahitlik ve İhsân
Murat Kaya
Seyr u Sülûk Bir Şehâdet Arayışı mıdır?...
Hamit Demir
İlâhî Şahitlik
Yavuz Selim Göl
RÖPÖRTAJLAR
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
“Eğer insanım diyorsanız, Doğu Türkistan bir insan...
Seyit Tümtürk
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x