Menü
Adem Apak
Adem Apak
Hz. Ömer’in Şahsında Raşid Halifelerin Yöneticilik Örnekliği
Aralık 22, 2023
Yazarın Tüm Yazıları

İSTİŞARE

Hz. Ömer’in icraatının temelinde istişare bulunmaktadır. Halîfe bu konuda Hz. Peygamber (sav) ile selefi Hz. Ebû Bekir’in yolunu takip etmiş, bu sayede geçireceği kararların fikrî meşruiyetini temine çalışmıştır. Halîfe, “İki kişi bile olsanız işleriniz konusunda aranızda istişare ediniz” sözüyle bu konuya verdiği önemi ifade eder.[1] Müslüman ileri gelenlerin görüşlerini almak için bir heyet teşkil eden Hz. Ömer, nihaî kararlara ancak burada gerçekleşen müzakereler neticesinde ulaşmıştır. Nitekim Kâdisiye savaşından önce nasıl hareket edilmesi gerektiği hususunda ashâbın görüşüne müracaat etmiş, müzakereler sonucunda orduyu kendisinin yerine başka bir kişinin komuta etmesi kararı uygun görülünce, Sa‘d b. Ebû Vakkâs’ı komutanlığa getirmiştir.[2] Benzer şekilde Nihavend savaşından önce de cepheye bizzat katılmak isteyen halîfe, yapılan müzakereler sonucunda ashâbın tavsiyesiyle savaşa iştirak etmek yerine ordunun idaresini Numan b. Mukkarrin’e teslim etmiştir.[3]

Hz. Ömer sadece savaş öncesinde değil, savaş sonucunda ortaya çıkan müşkil durumlarda da ashâbın düşüncesini almıştır. Nitekim Şam, Mısır ve Irak’ta gerçekleştirilen fetihlerle birlikte ele geçirilen toprakların hukukî durumunun tespiti ve buralardan gelen ganimet mallarının taksimi meselesinde, yaptığı görüşmeler sonucunda karar vermiştir.[4] Halîfe, Şam’da meydana gelen veba salgını sebebiyle hastalığın yayıldığı bölgelere gidip gitmeme mevzuunda ashâba danışmış[5], taunun ardından önce Irak’a mı, yoksa Suriye’ye mi gitmesinin gerektiği meselesinde Ka‘bu’l-Ahbâr, Hz. Ali ve Hz. Osman’ın tavsiyeleriyle Şam’a gitmeye karar vermiştir.[6] Hz. Ömer zamanında gerçekleştirilen divan teşkilatının kuruluşu da yine Müslümanların ortak müzakeresi sonucunda karara bağlanmıştır.[7] Benzer şekilde Menbic halkının İslâm beldelerinde serbest ticaret yapıp yapamayacakları bahsinde ashâbla görüşmeler yaptıktan sonra nihaî kararını vermiştir.[8] Halîfe, İran’da yaşayan Mecusiler hakkında nasıl bir hukukî muamele yapılacağı konusunu ashâba danışmış, onlar arasında bulunan Abdurrahman b. Avf’ın Hz. Peygamber’den (sav) Mecusilere Ehl-i kitap muamelesi yaptığı şeklinde bir rivayet aktarması üzerine bu uygulamayı tatbik etmiştir.[9]

Halîfeliği boyunca çok çeşitli istişare örnekleri sergileyen Hz. Ömer, son nefesini vermeden önce de kendisinin yerine seçilecek kişinin yine istişareyle belirlenmesini istemiş, şûrâ yapılmaksızın ve halkın genel tasvibi alınmaksızın gerçekleştirilecek halîfe seçiminin meşru kabul edilemeyeceğini şu sözleriyle dile getirmiştir: “bilin ki, Müslümanların istişare ve teyidi gerçekleşmeksizin kim bir başkasına biat ederse bilsin ki, biat edene de edilene de itibar yoktur. Böyle bir biat, edeni de edileni de ölüme götürür”.[10]

Hz. Ömer, yönetimi süresince istişareye ehemmiyet verdiği gibi, yöneticilerini de bu konuda teşvik etmiş, onlardan gerek kendisiyle gerekse yanlarında bulunan tecrübeli kişilerle görüşme yapmadan karar vermemelerini istemiştir. Onun İran üzerine gönderdiği ilk ordu komutanı Ebû Ubeyd’e yaptığı “Peygamber’in ashâbının sözlerini dinle, onlarla daima istişare et. Başkalarının da fikirlerine müracaat et. Hiçbir kararda aceleci olma”[11] uyarısı buna örnek olarak verilebilir. Halîfe, daha sonra görevlendirdiği Kâdisiye savaşı komutanı Sa‘d b. Ebû Vakkâs’a da benzer tavsiyelerde bulunmuştur.[12]

DENETİM

Devlet işlerinin sağlıklı yürüyebilmesi için sorumluluk makamında bulunanların sürekli olarak denetlenmesi gerekir. Bu uygulama, idarecilerin keyfî icraatlarını önlediği gibi, aynı zamanda halkın yönetime güvenini temin eder. Şayet denetleme faaliyeti ihmal edilirse, devlet görevlileri kendi arzularına göre hareket ederler. Bu da toplumda kargaşa ve düzensizliğe sebep olur. Kargaşa ise, devletin varlığını doğrudan tehdit eder.[13]

İslâm siyaset geleneğinde müstesna bir yere sahip olan Hz. Ömer, tayin ettiği bürokratları denetleme hususunda da örnek icraat gerçekleştirmiştir. Muaviye b. Ebû Süfyan, Amr b. el-Âs, Muğîre b. Şu‘be ve Ziyâd b. Ebîh gibi Arap dahilerini yönetimi döneminde istihdam eden halîfe, her biri devlet başkanlığı yapabilecek kapasitede olan bu idarecileri sıkı bir denetimle kontrol altında tutmuştur. Halîfe bunu temin maksadıyla adı geçen şahıslar başta olmak üzere yöneticilerini her hac mevsiminde Mekke’ye çağırmış, halkın şikayetlerine göre onları toplum huzurunda hesaba çekmiş, gerektiğinde cezalandırmaktan da geri durmamıştır.[14]

Hz. Ömer’in idarecilerini murakabe etmesi sadece barış zamanıyla sınırlı değildi. Halîfe, cepheye gönderdiği orduları da sürekli kontrol etmiş, kurduğu haberleşme ağı sayesinde ordu komutanlarının bütün uygulamalarından anında haberdar olmuştur. Nitekim İran üzerine gönderdiği komutan Sa‘d b. Ebû Vakkâs’a günlük olarak Medine’ye rapor göndermesi talimatını vermiş[15], kendisi de her gün öğleden sonraları başkent dışına çıkarak cepheden gelecek haberleri beklemiştir.[16] Benzer irtibat Şam bölge komutanı olan Ebû Ubeyde ile de tesis edilmiştir.[17]

Hz. Ömer denetleme faaliyetini sadece devletin yapmasını yeterli görmemiş, bu konuda halkı da göreve çağırmıştır. Nitekim bir gün hutbesinde “Şahit ol ya Rab! Ben görevlendirdiğim valileri, insanlara dinlerini ve Rasûlullah’ın sünnetini öğretmeleri için gönderiyorum. Halkın gelirlerini, ganimetleri eşit paylaştırmaları için, adil yönetim uygulamaları için gönderiyorum. Halledemedikleri bir mesele olursa, onu da bana havale etsinler diye gönderiyorum” sözleriyle gönderdiği valilerinin yetki ve sorumluluklarını duyurmuş, sonra da halktan bu hususlarda onları denetlemelerini talep etmiştir.[18] Başka bir hutbesinde ise valilerden bir haksızlık görmeleri durumunda bunun derhal kendisine bildirilmesini istemiş, ihmali veya kusuru tespit edilen yöneticiye kısas yapılacağını ilân etmiştir.[19]

Hz. Ömer, Müslümanlardan sadece yöneticilerini değil, bizzat halîfe olarak şahsının icraatını da denetlemelerini talep etmiştir. Onun “en sevdiğim insanlar bana eksikliklerimi ve hatalarımı söyleyenlerdir”[20] ifadesi bu konudaki anlayışını açıkça ortaya koyar. Nitekim bir gün kendisini tenkide kalkışan bir kişinin orada bulunanlar tarafından halîfeye saygısızlık ettiği düşüncesiyle engellenmesi üzerine, “onu serbest bırakın. Eğer bize söylemezlerse onlarda hayır yoktur. Eğer onların doğru sözlerini kabul etmezsek bizde de hayır yoktur” sözleriyle yönetimin halk tarafından denetlenmesinin gereğini vurgulamış; kendisini eleştiren şahsı takdir, Müslümanları da aynı konuda teşvik etmiştir.[21]

Halîfeliği döneminde denetim faaliyetinin sadece şahısların gayretiyle gerçekleşmeyeceğini düşünen Hz. Ömer, bu görevi resmî olarak da îfâ etmek amacıyla bir kurum teşkil etmiş, başına da Ensârdan Muhammed b. Mesleme’yi getirmiştir.[22] Halîfe bu müessese marifetiyle idarecilerin mal varlığını tespit ettirmiş, zaman zaman onların malî durumlarının seyrini inceletmiştir.[23] Yapılan kontroller sonucunda mal varlıklarında aşırı bir değişme, şahsî hataları veya halka yönelik davranışlarında kusurları tespit edilen yöneticiler, halîfe tarafından azarlamaktan başlayıp mallarının yarısının veya tamamının müsadere edilmesi, hatta görevden alınmasına kadar varan çeşitli cezalara çarptırılmışlardır. Nitekim Hz. Ömer, Mısır valisi Amr b. el-Âs’ın valiliği esnasında çok mal edindiği duyumunu alınca Muhammed b. Mesleme’yi göndermek suretiyle onun mal varlığının yarısını müsadere ettirmiştir.[24]

TOPLUM ÖNCELİKLİ YÖNETİM

Hz. Ömer’e göre idarenin öncelikli görevi toplumun güvenliği ile haklarını korumaktı. Halîfe, yönetimde toplum öncelikli anlayışı benimsediği için, halkın hak ve menfaatini her şeyin üstünde tutardı. “Fırat kıyısında bir deve helak olsa, Allah bunu Ömer’den sorar diye korkarım”[25]sözü, onun sorumluluk duygusunun boyutunu ve toplumun menfaatini koruma konusundaki hassasiyetini açıkça ortaya koyar. Bu sebepledir ki Hz. Ömer, fetihlere iştirak eden orduların güvenliklerine önem vermiş, bilhassa askerin hayatını tehlikeye atacak maceralara girilmesine kesinlikle müsaade etmemiştir. Nitekim kendisinden habersiz olarak ve tedbir almadan Bahreyn üzerinden Fars topraklarına asker çıkaran, sonuçta ordusunu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya getiren bölge valisi A‘lâ b. Hadramî’yi görevinden azletmiştir.[26] Halîfe, İran cephesinde gerçekleşen Celûla savaşının ardından kaçan düşman askerlerinin takibi için izin isteyen Ka‘ka‘a b. Amr’a şu cevabı vermiştir: “keşke Sevâd ile İran dağları arasında bizim onların yanına geçmemize, onların da bizim tarafa geçmelerine engel olan ateşten bir set olsaydı. Bize Sevâd’ın geliri yeter, ben Müslümanların güvenliğini, elde edilecek ganimete tercih ederim”.[27] Nihavend savaşı komutanı Numan b. Mukarrin’e de Müslümanlardan bir kişinin kendisi için elde edilecek 100 bin dinardan daha kıymetli olduğunu söyleyen Hz. Ömer, komutanını askerleri bir maceraya sürüklememesi konusunda uyarmıştır.[28] Halîfenin asker güvenliğini öncelikli olarak düşündüğünün delillerinden biriside kendi döneminde tehlikesi sebebiyle deniz seferi ve savaşlarına izin vermemesidir. Bu hassasiyeti dolayısıyla Muaviye’nin Kıbrıs üzerine düzenlemeyi düşündüğü sefer, halîfe tarafından veto edilmiştir.[29] Hz. Ömer, benzer endişelerle düşman ordusu ile aralarından nehir bulunduğu zaman nehri aşarak savaşa girilmesini yasaklamış, bunun yerine düşmanın karşı tarafta beklenmesini emretmiştir.[30] Bu nedenle Ceyhun nehrini geçerek Tük topraklarına sığınan İran kralı Yezdücerd’i takip etmek isteyen Ahnef b. Kays’a izin vermemiştir.[31] Halîfe aynı gerekçelerle Arap Yarımadası ile aralarında nehir veya deniz engeli bulunan bölgelere yeni şehirlerin inşasını ve Müslüman askerler ile göçmenlerin buralara yerleştirilmesini yasaklamıştır. Nitekim bizzat kendi emriyle kurdurduğu Kûfe ve Basra gibi önemli eyalet merkezlerinin Fırat nehrinin doğusuna inşa edilmesine izin vermemiş, bunun yerine Medine ile doğrudan kara bağlantısı olan yerlerin tercih edilmesini istemiştir.[32] Benzer şekilde Amr b. el-Âs’ın Nil’in batısında yer alan İskenderiye’nin Mısır’ın başkenti olması teklifini kabul etmeyen halîfe, yeni merkezin Nil’in doğu kıyısında kurulmasını emretmiştir. Bu doğrultuda istenilen vasıfları hâiz bir mevkide Fustat şehri inşa edilmiştir.[33]

Hz. Ömer’in toplum/halk öncelikli anlayışının diğer bir yansıması da tebaası durumunda olanların zarara uğramaması konusundaki aşırı hassasiyetidir. Nitekim Müslümanlardan toplanmış zekat hayvanları arasında semiz bir koyun gördüğü zaman “sahipleri bunu gönül rızasıyla vermemiştir. İnsanların mallarını gasp etmeyiniz. Onların üzerlerine titredikleri malların ve hayvanların en iyilerini almayınız” sözleriyle memurlarını uyarmıştır.[34]

Hz. Ömer, fakirlikten dolayı dilenen bir Yahudiye bir miktar yardım yapmış, Beytülmal görevlisine de gençliğinde cizyesini aldıkları bu insanları yaşlılıklarında perişan vaziyette bırakmalarının doğru olmadığını söyleyerek bu gibi şahıslardan verginin kaldırılmasını istemiştir.[35]

Hz. Ömer’in idare anlayışında, toplum bütününe göre tek tek şahısların varlığı ve önemi ikinci plânda kalıyordu. Başka bir ifadeyle halîfe şahıs menfaati değil, toplum menfaatine ehemmiyet veriyordu. Halîfe nazarında aslolan şahıslar değil, bütün bir toplumdur; yeryüzünde yeri doldurulmayacak, vazgeçilmez bir insan yoktur. Bu kanaati doğrultusunda halîfe gerek Irak, gerekse Suriye cephesindeki savaşlarda efsane haline gelen ve yenilmez asker olarak görülmeye başlayan Hâlid b. Velîd’i görevden alıp yerine Ebû Ubeyde’yi tayin etmiştir. “Hâlid bilmelidir ki, Müslümanları muzaffer kılan Hâlid’in kendisi değil, Allah’tır. Bunun anlaşılması için onu azlettim”[36] “Herkes onu alabildiğine gözünde büyütmüş ve her şeyi ondan zannetmek gibi bir duruma düşmüştü. Ben de her şeyi ondan varsaymalarından korkmaya başlamıştım, halkın her şeyi yapanın Allah olduğunu bilmelerini ve fitneye düşmemelerini istedim”[37] demek suretiyle komutanını görevden alma gerekçesini açıklamış, yerine tayin edilen Ebû Ubeyde başarılı olunca da “bazı kimseler, zafer kazanılmasaydı, ‘Hâlid olsaydı kazanılacaktı’ diyeceklerdi. Halbuki zaferi kazanan Hâlid değildir, zafer Allah’ın bir ihsanıdır”[38] sözleriyle de başarının şahıslara yüklenmesinin yanlışlığını, başarının ancak Allah’ın yardımı yanında toplumun birliği ve dayanışmasıyla gerçekleşeceğini vurgulamıştır.

Yönetimde toplum öncelikli bir anlayış benimseyen Hz. Ömer, idaresi boyunca halka adalet ve merhametle muamele ederken, buna karşılık onları idare eden bürokratlarına ise son derece sert davranmıştır.[39]  Hz. Ömer, valisi Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’ye de “Allah katında idarecilerin en mesudu, varlığı ile idare ettikleri saadete eren kimsedir. İdarecilerin en kötüsü ise yönettiklerinin şikayetine sebep olan kimsedir. Kötülük etmekten ve dalâlete düşmekten son derece sakın”[40] tavsiyeleriyle halka karşı benimsemesi gereken yolu göstermiştir. Ebû Yûsuf’un rivayetine göre Hz. Ömer, halkı gözetmeyen, hastaları ziyaret etmeyen, zayıf ve kimsesizleri huzuruna kabul etmeyen valilerini görevinden azletmiştir.[41] Vilayet binasına kapı yaptıran Kûfe Valisi Sa‘d b. Ebû Vakkâs’ı halk ile arasına engel koyduğu gerekçesiyle kınayan halîfe, teftiş heyeti başkanı Muhammed b. Mesleme’yi görevlendirerek bu kapının yakılmasını sağlamıştır.[42]

[1]     İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I-VIII, Beyrut ts. (Dâru Sâdır), III, 61.

[2]     Taberî, Tarihu’l-Ümem ve’l-Mülûk, (thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim), I-XI, Beyrut ts. (Dâru’s-Süveydân), III, 480-481.

[3]     Taberî, Tarih, IV, 117-118.

[4]     Ebû Yûsuf, Kitâbu’l-Harâc, (thk. Kusay Muhibbuddîn el-Hatîb), Kahire 1396, s. 25, 38, 47.

[5]     Taberî, Tarih, IV, 57.

[6]     Taberî, Tarih, IV, 58-59.

[7]     Ebû Yûsuf, Kitâbu’l-Harâc, s. 26-28, 48.

[8]     Ebû Yûsuf, Kitâbu’l-Harâc, s. 146.

[9]     Ebû Ebeyd Kâsım b. Sellâm, Kitabu’l-Emvâl, (thk. Muhammed Amâre), Kahire 1989, s. 105-106.

[10]   Buhârî Muhâribîn 30, 31, İ‘tisâm 16.

[11]   Taberî, Tarih, III, 445.

[12]   Taberî, Tarih, III, 490.

[13]   Nizamulmülk, Siyasetname, (trc. Nurettin Bayburtlugil), İstanbul, 1987, s. 47.

[14]   Taberî, Tarih, IV, 165-166

[15]   Taberî, Tarih, III, 495.

[16]   Taberî, Tarih, III, 583.

[17]   Taberî, Tarih, III, 437-438.

[18]   İbn Sad, et-Tabakât, III, 336.

[19]   İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 293-394, 336.

[20]   İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 293.

[21]   Ebû Yûsuf, Kitâbu’l-Harâc, s. 13.

[22]   Taberî, Tarih, IV, 121.

[23]   İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 282, 307.

[24]   İbn Abdirabbih, Kitabu’l- Ikdi’l-Ferîd, I-VII, Kâhire 1965, I, 47-48.

[25]   İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 305.

[26]   Taberî, Tarih, IV, 79-83.

[27]   Taberî, Tarih, IV, 28, 79.

[28]   Taberî, Tarih, IV, 115.

[29]   İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 285.

[30]   Taberî, Tarih, III, 463, 512.

[31]   Taberî, Tarih, IV, 169.

[32]   Taberî, Tarih, III, 579; IV, 41.

[33]   İbn Abdilhakem, Futûhu Mısr ve Ahbâruhâ, (thk. Charles Torrey), Kahire 1991, s. 91.

[34]   Ebû Yûsuf, Kitâbu’l-Harâc, s.89.

[35]   Ebû Yûsuf, Kitâbu’l-Harâc, s. 136.

[36]   İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 284.

[37]   Taberî, Tarih, III, 601, IV, 68.

[38]   Ebû Yûsuf, Kitâbu’l-Harâc, s. 160.

[39]   Taberî, Tarih, IV, 207.

[40]   Ebû Yûsuf, Kitâbu’l-Harâc, s. 16.

[41]   Ebû Yûsuf, Kitâbu’l-Harâc, s. 126.

[42]   Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, (thk. Abdullah Enis et-Tübbâ-Ömer Enis et-Tübbâ), Beyrut 1987, s. 391.

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Şahitliğin Hakkını Veren Şehir: Gazze...
Recep Songül
Şehit ve Şahit İlişkisi
İbrahim Hanek
Şahitlik ve İhsân
Murat Kaya
Seyr u Sülûk Bir Şehâdet Arayışı mıdır?...
Hamit Demir
İlâhî Şahitlik
Yavuz Selim Göl
RÖPÖRTAJLAR
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
“Eğer insanım diyorsanız, Doğu Türkistan bir insan...
Seyit Tümtürk
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x