Menü
Celalettin Vatandaş
Celalettin Vatandaş
Hz. Peygamber ﷺ Dönemi Kardeşlik (Muahat) Uygulamasının Günümüze Bakan Yönleriyle Nasıl Değerlendirebiliriz?
Eylül 25, 2023
Yazarın Tüm Yazıları

Hz Peygamber (sas) dönemi kardeşlik (muahat) uygulamasının günümüze bakan yönleriyle nasıl değerlendirebiliriz?

İslâm, fıtrattır; fıtrat üzere olmaktır. En kısa ifadesiyle İslâm, tüm yaratılmışların; maddenin, eşyanın, canlıların, insanın ve toplumun fıtratıdır. Bir şey fıtratı üzeri olunca normal olur, güzel olur, iyi olur, mutlu olur, güvenlikte olur. Dolayısıyla İslâm olan, İslâm’a uygun olan her şey normaldir, iyidir, mutluluktur ve güvenliktir; yani esenliktir.

İslâm’ın sözcük anlamının “esenlik”, “güvenlik” olması da bu sebepledir; yoksa bu bir tesadüf değildir. Bal yapan arı, güzel rengiyle ve kokusuyla günü selamlayan menekşe, dünyayı aydınlatan ve ısıtan güneş, olabilecek en mükemmel ve en büyük kimya laboratuvarından daha sistematik çalışan karaciğer, anne rahminde oluşup gelişen bebek… her şey fıtrat üzerinedir, İslâm’dır; İslâm’ladır. Bu güzellikleri, bu mükemmellikleri, bu güvenlikleri de bundadır.İsteseler de, istemeseler de başka hâl üzere olmak onlar için söz konusu değildir.

Ancak inanç ve düşünceleriyle, tutum ve tavırlarıyla, hâl ve hareketleriyle; kısacası hakikat bilerek kabullendiği ilke ve ölçüleriyle ve hayat tarzıyla insan istisnadır. O isterse fıtrat üzerine olur ve esenliğe erişir; istemezse fıtrattan ayrılarak gönlünü ve aklını, bireysel ve toplumsal hayatını, için de yaşadığı dünyayı ve hatta evreni kötülüklerle, çirkinliklerle, şiddetle, zulümle doldurarak, kendisini de parçası olduğu dünyayı da zorlukların, sıkıntıların, kötülüklerin, çirkinliklerin, haksızlıkların karanlığına sürükler; tarihte ve bugün genelde yaptığı üzere. Ancak fıtratının gereğini, yani İslâm’ı seçenler için durum farklıdır. Yaratan tarafından bildirilen hakikate ve fıtratının gereğine tabiî olanların tarihi “saâdet asrı” olmuştur; onlar dünyalarını ve Dünya’yı esenlik yurdu kılmışlar; gönüllerde ve hayatlarda, ailelerde ve şehirlerde, bireylerde ve toplumlarda, ticarette ve siyasette adalet, hakkaniyet, güzellik, ahlâk, huzur egemen olmuştur.

Orada,menfaatte ve imkânlarda “sadece ben” veya “öncelikle ben” diyenler yoktur; orada birbirlerini “biz” olarak niteleyenler ve “önce sen” diyenler vardır. Onlar “biz” derken, sadece kan ve nesep bağını dikkate almadılar. “Biz” ekseninde şekillenen duyguları ve yaşayışları,tüm bağlardan daha güçlü bir bağ ile birbirlerine bağlanarak tesis ettiler. İnsanlığın yaygın olarak bildiği ve tabiî olduğu kan ve soy bağından daha güçlü bir bağ ile birbirleriyle “kardeş” oldular. Bu öylesine bir kardeşlikti ki sadece zenginliği, mutluluğu, imkânları,  iktidarı değil; dertleri, sıkıntıları, yükleri, sorumlulukları da paylaştılar. Bu paylaşımlarını da “sorumluluklar bana, imkânlar sana” üzerinden hiç zorlanmadan, kırmadan, küstürmeden gerçekleştirdiler. Bunu onlardanfıtratları; fıtratlarının gereği olan İslâm; İslâm’ı teşkil eden hakikatin bilgisi ve hakikate uygun olan “esenlik”istemişti ve onlar da bu isteğe hiç tereddüt etmeden tabiî oldular. Onların bu durumlarına “ebedi gerçek” şöyle şahitlik etti: “Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr, 59/9). Onlar bunu yaparken, dünün, bugünün ve yarının dünyasında fıtrattan uzaklaşmış kimselere ütopya gelen ve gelecek olan; hakikatten uzak olanların gönülleri ve zihinleri açısından “hayatın gerçeklerine” aykırı bulunan ve bulunacak olan; adaleti, gerçek güzelliği ve güzel ahlakı zihninden ve hayatından kovmuş olanların imkânsız bulduğu ve bulacağı bir birliktelik ve gerçek bir dostluk tesis ettiler ve adına “iman kardeşliği” dediler. Bu halleriyle de tüm insanlığa örnek ve model oldular; tabii ki öncelikle onların yolunun yolcusu olduğunu iddia edenlere.

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Şahitliğin Hakkını Veren Şehir: Gazze...
Recep Songül
Şehit ve Şahit İlişkisi
İbrahim Hanek
Şahitlik ve İhsân
Murat Kaya
Seyr u Sülûk Bir Şehâdet Arayışı mıdır?...
Hamit Demir
İlâhî Şahitlik
Yavuz Selim Göl
RÖPÖRTAJLAR
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
“Eğer insanım diyorsanız, Doğu Türkistan bir insan...
Seyit Tümtürk
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x