Bilindigi üzere, Hz. Peygamber’in (sas) isimlerinden biri de “el- Muallim”dir. Sanlı ecdadımızın, simdilerde kullandıgımız öğretmen yerine kullandıkları bu kelime, aynı zamanda Peygamberimizin hem isimlerinden biridir hem de en önemli vasfıdır. “Ben babamIbrahim’in duasının neticesiyim.” buyuran Peygamberimiz, acaba hangi duaya isaret etmekteydi diye düsünürken, Bakara suresinin 129. ayeti yolumuzu aydınlatıyor: “Rabbimiz! Onlara kendi içlerinden bir peygamber gönder ki onlara senin ayetlerini okusun, onlarıgünahlarından arındırsın, onlara kitabını okusun.” Iste, kulu ve peygamberi Hz. Ibrahim’i bu niyaz ile dua ettiren Allah Teâlâ, onun bu dilegini, soyundan gönderdigi Hz. Muhammed (sas) ile gerçeklestirmistir. “And olsun ki Allah müminlere büyük bir lütufta bulunmustur. Çünkü onlara Allah’ın ayetlerini okuyup, günahlarından ve hatalarından arındıran bir peygamberi aralarından seçerek göndermistir. O Peygamber hem onlara Allah’ın kitabını ve Hikmet’i de ögretiyor .” (Âl-i Imrân 3/164) Görüldügü üzere iki ayet de Peygamberimizi bize bir “muallim/ögretmen” olarak tanıtıyor, kendisi de bir hadisinde “Elbette ki ben, bir ögretmen olarak gönderildim” buyurarak bu vasfına dikkat çekiyor. Altmıs üç yıllık hayatına baktıgımızda Resûl-i Ekrem (sas) Efendimizi, kulluk hayatında da günlük hayatında da güzel bir ögretmen olarak görürüz. “Az da olsa devamlı olan ibadetlerdir makbul ve faziletli olan…” buyurarak ibadetlerde devamlılıgın, azlıgından veya çokluğundan daha önemli oldugunu öğretti bizlere. Günlük hayatında sıradan bir insan ve sade bir kul olarak yasayarak, bu dünya hayatına fazla meyletmemeyi ögütledi âdeta… Arkasına yaslanarak zevk ve safa içinde yemek yiyen kralların aksine o büyük bir tevazu ile “Ben kulum, kul gibi yerim” diyerek nimeti veren Rabbine karsı alçak gönüllük nasılmıs, onu gösterdi insanlık alemine… Gençligi ne kadar nezih geçtiyse ise evliliginde de o kadar nezaketdoluydu… Ona es olma serefine nail olan annelerimizi, onun zerafeti ve nezaketi adeta büyüledi. Türlü yokluklar içinde olmalarına ragmen, Efendimizin gül kokusu, güler yüzü ve tatlı sözü, dünyaya ait sıkıntıları onlara kolay getirdi.O Yüce Peygamberin yasadıgı aile hayatında akrabalıgın, karı-koca hukukunun, bir hayat arkadaşı olarak es olmanın, bir baba ve dede olmanın tüm güzel örneklerini görmek mümkün oldu. Insanlık en mutlu aile tablosunu onun ailesinde gördü. Her bir davranısı ile hemen her konuda güzellikleri telkin eden ve ögreten bir ögretmen oldu.“Müminin bu dünyadaki cenneti ailesidir” diyerek huzuru aile ortamında aramak gerektigi öğretti bizlere… “Çocuklarınız Allah’ın size bir armaganıdır.” Buyurarak bir evlada sahip olmanın farkında olunması gerektigine dikkatimizi çekti ve “Eger birini digerinden üstün tutacak olsaydım ve kız evladı üstün tutardım” diyerek tüm zamanlarda ezilen ve hor görülen kız evladın degerini ortaya koydu. Kendi kızlarını ve özellikle küçük kızı Hz. Fatıma’yı her tavrı ve sözüyle yücelterek insanlara bu konuda da en güzel örnekler sundu. Insanlık çocuk sevgisinin farkına onunla vardı. “Çocuklarınızı çok öpün. Çünkü her bir öpücüğünüz size cennette bir mertebe kazandıracaktır.” tavsiyesiyle, çocuklarla kurulacak duygusal bagın yolunu ögretti ümmetine…
Gençlerle ilgilendi ve onları yetistirdi. Hz. Ali, Mus’ab b. Umeyr, Abdullah b. Ömer, Hz. Zeyd ve oglu Üsame, Hz. Abdullah b. Abbas ve daha yüzlerce genç sahabi onun egitiminin eseri olarak yıllarca etrafa ısık saçan birer kandil oldular. “Ibadetle serpilip büyüyen gençlerin mahşer gününde Allah’ın özel rahmet gölgeliginde agırlanacak bahtiyar kimselerden olacagı” müjdesini verirken, seytanın, günah isleme gafletinde bulunan gençleri ümitsizlik girdabına düşürmesine engel olmak istercesine, “Allah katında en sevimli insanlardan bir kısmı da günahına hemen tövbe eden gençlerdir” buyurarak genç ümmetinin elinden tuttu bu ümit dolu sözleriyle… Toplumdaki yaslılara verilebilecek en büyük degeri verdi. Onlarla ilgilendi, bazen ölçülü sakalar yaparak gönüllerini fethetti… “Büyüklerimize hürmet etmeyen bizden degildir” buyurarak, onlarınher zaman hürmete ve ilgiye layık olduklarını ögretti bizlere… Geçmis ümmetlerden yasanmıs olayları aktararak ana-baba hakkının ne kadar önemli oldugunu anlatmaya çalıstı ümmetine… Her peygamber gibi, elinin emegini yedi. Peygamberlik öncesi hayatında ve mukaddes vazifesinden sonra da vekilleri vasıtasıyla ticaretle istigal etti, rızkını helalinden kazanmaya çalıstı. Daha peygamberlikle görevlendirilmeden önce, Mekke ticari piyasasında onu kendisine “güvenilecek biri” (el-Emîn) olarak tanıdı insanlar… “Dürüst tâcir, mahser gününde peygamberlerin, şehitlerin… yanıbaşında bulacak, onlarla birlikte muamele görecektir.” buyurmak suretiyle ticarette dürüstlügün insana kazandıracagı mertebenin yüceligini ögretti, tüm insanlıga ve ticaret erbabı ümmetine… Sonuç olarak diyebiliriz ki dogumundan vefatına kadar, tüm insanlık ve ona iman eden ümmeti hep güzellikleri ve hep iyilikleri ögrendi ondan; hâlâ da öğrenmeye devam ediyor. Çünkü Hz. Muhammed’in (sas) geride bıraktığı Kur’an ve Sünnet-i Seniyyesi, AllahTeâlâ’nın kıyamete kadar koruması altında yeryüzünü aydınlatıyor.