Menü
Yavuz Selim Göl
Yavuz Selim Göl
İlâhî Şahitlik
Ekim 7, 2024
Yazarın Tüm Yazıları

Hazır bulunmak, bilmek, haber vermek, görmek gözlemek gibi anlamlara gelen şahitlik önemli bir mefhumdur. Ayrıca Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de şahitliğe büyük önem vermiştir. Bu doğrultuda şahitliğe çağrılan kimsenin bunu reddetmemesi gerektiğini ister (Bk. Bakara, 2/282). Gerekli hâllerde şahitliğin mutlaka yapılması önemine de dikkat çeker. Kişinin hakkında bilgi sahibi olduğu konuda şahitlik etmesi Allah’ın ciddiyetle üzerinde durduğu bir meseledir.
Buradan hareketle Allah’ın kendisine şahitlik etmesinin gerekliliği sonucuna da ulaşılabilir. Elbette bunu bir zorunluluk olarak değerlendirmek mümkün değildir. Ancak bir faninin Allah’ın varlığını mevcut hâliyle somut olarak müşahade etmesi mümkün olmadığından insanoğlunun Allah’ın varlığına kâni olması için yine O’nun şahitliği elzemdir.
Allah’ın kendisine şahitliği birkaç farklı açıdan değerlendirilebilir. Bunlardan ilki Allah’ın gönderdiği peygamberlerdir. Bir diğer önemli şahitlik alanı Allah tarafından gönderilen kutsal kitaplardır. Elbette insanı her açıdan aciz bırakan canlı-cansız tüm yaratılmışlar Allah’ın en büyük şahididir. Bu unsurlarla Allah bizzat kendisinin şahitliğini yapmaktadır. Zira şahidin gösterdiği yol gerçeğin ta kendisidir. Yukarıda zikrettiğimiz şahitlik alanlarını biraz genişleterek daha anlaşılır hâle getirmeye çalışalım.

Allah’ın Gönderdiği Peygamberler

Allah Teala âlemi ve Hz. Âdem’i yarattıktan sonra kendi varlığının insanoğluna bildirilmesini istemiştir. Bu âlemin varlığı, birliği ve düzeni elbette önemli bir şahitliktir. Ancak Allah kendi sözlerini insanlara aktararak toplumun düzenini nizamını sağlayıp rehberlik edecek, onları hidayete eriştirecek kimseler göndermek suretiyle Âdemoğlunu başıboş bırakmamıştır. Zira insan kendi nefsiyle baş başa kaldığı zaman en doğruyu bulmakta zorlanacaktır. Bunu Allah, Kur’ân’da Hz. İbrâhim ile ilgili kıssada zikreder. İnsanın yaratılanları gözlemleyip tefekkür ederek bir aşkın gücün varlığına ulaşabileceğini ancak mahiyetine de tam olarak vakıf olamayacağını ve Allah’ın kendisine yardım ettiğini bildiren şu âyetle bildirmiştir: “Böylece biz İbrâhim’e göklerin ve yerin melekûtunu görüp kavrama imkânı veriyorduk ki kesin inananlardan olsun.” (En’âm, 6/75). Buradan da anlaşılacağı üzere Allah, peygamberleri kendi varlığına, birliğine ve gücüne şahit olarak göndermiştir.
Peygamberlerin Allah’ın kendisine şahit olmak gibi bir misyona sahip olmasının göstergelerinin neler olduğu akla gelebilecek en önemli sorudur. İşte bu noktada peygamberler eliyle insanlara gösterilen ilâhî mûcizeler devreye girmektedir. Çünkü Allah’ın en büyük meydan okumalarından olan mûcizelerin insanı açık bir şekilde aciz bıraktığını biliyoruz. Hz. Îsâ’nın (as) doğumu ve bebekken konuşması, Hz. Mûsâ’nın (as) asası, eli ve diğer gösterdiği mucizeler Allah’ın gücünün en büyük şahididir. Bu mucizeler insan gücünün kat be kat üzerindedir. Son peygamber ve İslâm’ın peygamberi Hz. Muhammed (sas) eliyle indirilen en büyük mûcize ise bizzat Kur’ân-ı Kerîm’dir. Muhataplarına meydan okuyan Kur’ân bu yönüyle eşsiz bir metindir ve Allah’ın kendisine şahit kıldığı bir mucizedir.

Allah’ın Gönderdiği Kitaplar

Allah Teâlâ yarattığı insanları kendi hallerine bırakmamış ve onlara rehberlik etmek üzere peygamberler vasıtasıyla kitaplar göndermiştir. Kur’ân-ı Kerîm bu kitapların sonuncusu ve Allah tarafından kıyamete kadar korunacağı taahhüt edilmiş bir kitaptır. Nitekim Allah Teâlâ Nisâ sûresinin 166. âyetinde “Fakat Allah sana indirdiğine, onu ilmiyle (ilminin bir eseri olarak) indirdiğine şahitlik ederler ve şahit olarak Allah yeterlidir.” buyurmaktadır. Buna göre Kur’ân’da yer alan hususlara şahitlik için Allah’ın kendisine yaptığı şahitlik yeterli sayılır. Kur’ân’a iman eden bir kimse buradan hareketle Kur’ân’ın bizzat Allah’ın şahitliği ile güvenilir bir metin olduğuna iman eder. Kur’ân’da yer alan birçok âyet farklı açılardan Allah’ın kendisine şahit kıldığı hususları içerir. Canlıların yaratılışı, yeryüzü ve gökyüzünün sırları, geçmişte yaşanan olaylarla ilgili anlatılanlar ve daha niceleri Kur’ân’ın bir Allah kelamı olduğunun en büyük şahididir. Bu şahitlik kıyamete kadar geçerliliğini sürdürmesi bakımından günümüz insanı için en büyük şahittir.

Allah’ın Yarattıkları Canlılar

Allah’ın yarattığı tüm canlılarda başka hikmetler ve şahitlikler bulunmaktadır. Allah Teâlâ yarattığı tüm canlılarda adeta kendisine bir şahitlik emaresi koymuştur. Bu gibi hususlar esasında bilimsel çalışmalara da konu olmuşsa da yaratıcı faktörünü ortadan kaldıranların tutarsız değerlendirmeleri ile bazı sorunlar da ortaya çıkmıştır. Ancak şu husus bilinmelidir ki yaratılmışlar için ilerleyen süreç yine Allah’ın takdiri iledir. Örneğin insanın nasıl yaratıldığı ve geçirdiği evreler Kur’ân’da güzel bir şekilde zikredilmiştir. İnsanın yaratılış sürecinin evreleri Kur’ân’ın indiği çağda ne insanlar tarafından ne de Hz. Peygamber tarafından bilinecek bir durumda değildi. Böylelikle Allah kendi yaratma şeklinin evrelerini insanlara bildirerek kendini şahit tutmuştur.
Allah Teâlâ dünya üzerinde yarattığı tüm canlıların varlıkları ve görevlerini de belirlemek suretiyle onları bir denge içerisinde yaratmıştır. Örneğin köpekleri evlere bekçilik yapmak üzere, kedileri haşere gibi zararlıları evlerden uzak tutmaya, kuşları ulak olarak kullanılabilmeye, sinek gibi küçük haşereleri de ortaya çıkan pislikleri temizlemeye me’mur kılmıştır. Bir canlının doğumunun hemen sonrasında herhangi bir eğitime tabi tutulmadan bu görevleri yapmaya başlaması bir yaratılış mucizesi ve Allah’ın kendi yarattıklarıyla kendi gücüne şahitliğidir. Bu muazzam sistemin en önemli noktalarından birisi doğada herhangi bir telkinden uzak canlıların bile eğitilmiş gibi hareket etmeleridir.

İnsanlar

Allah Teâlâ insanların doğum sürecini ve sonrasında olması gerekenleri güzel bir şekilde ifade etmiştir. İlgili âyetlerde “Allah insanı bir alaka (asılı duran bir şekilde) yarattı!” (Alak 96/2) şeklinde bir tarifle insanın anne karnında rahime tutunmuş bir şekilde dünyaya gelmek üzere çıktığı yolculuğunun ilk evresinin başladığını haber vermektedir. İnsanoğlunun karakterinin kodlarını da en güzel bir biçimde ele alarak kendi yarattığı varlıkları kendine şahit kılmıştır. İnsanın aceleciliği (İsrâ, 17/11), nankörlüğü (Âdiyat, 100/6), sabırsızlığı ve açgözlülüğü (Meâric, 70/19) Kur’ân’da farklı vesilelerle zikredilerek kendisini adeta hiçbir zaman yanıltmayacak bir şahitlik ortaya koymuştur. Esasında bu konuda gerçekleşen olayların Allah’ın kendi takdirinin dışına çıkamayacağı konusunda en net şahitlik Tebbet sûresidir. Bu surede Hz. Peygamber’in amcası Ebû Leheb’e ve onun karısına beddua edilmektedir. Burada yer alan bedduaları boşa çıkaracak bir hamle Ebû Leheb’in veya karısının iman etmesi mümkün olmasına rağmen onlar iman etmemişler ve şirk üzere ölmüşlerdir. Allah doğruyu, yanlışı, görüneni ve görünmeyeni, kalplerin için yer alanı almayanı en güzel biçimde bildiğini göstermiştir. Bu adeta bir meydan okumadır. Gaybın gizli yönlerine vakıf oluşuna şahit kıldığı kişiler ise bizzat kendisine karşı gelen ve kendisini yok sayan kimseler olmuştur.
Yeryüzü, Gökyüzü ve Kâinat
İnsanoğlunun üzerinde yaşadığı yeryüzü Allah’a nice şahitlerle doludur. O’nun eseri olmakla maruf bir tabiat muazzam bir sistemi kendi içinde barındırır. İnsanlar üzerinde yaşadıkları dünyanın etrafında var olan gizemi her zaman merak etmişlerdir. Bu merakın bir yansıması olarak hayal dünyalarında oluşturdukları farklı imgelerle bu gizemi bir şekilde çözmeye yahut anlamlandırmaya gayret etmişlerdir. Fakat Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ gökyüzü ve gökyüzünde insanlar tarafından görülen cisimlerle ilgili net bilgiler vermek suretiyle bu unsurları yaratan gücün kendisi olduğunu bildirmiş ve o muazzam gök cisimlerini ve onların hareketlerini kudreti için şahitler olarak belirlemiştir. Yasin sûresinin 38, 39 ve 40. âyetlerinde güneş ve ayın belli bir yörüngede akıp gittiği şu sözlerle anlatılmaktadır: “Güneş kendisine ait yerleşik bir düzene göre (yörüngesinde) akıp gider. Bu, çok güçlü ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir. Ay için de menziller belirledik; sonunda o, hurma salkımının (ağaçta kalan) yıllanmış sapı gibi olur. Ne güneşin aya yetişip çatması uygundur ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzüp gider.”
Allah Teâlâ insanları imtihan için gönderdiği yeryüzünde kendisi için şahitlik edecek nice farklı unsurlar yaratmıştır. Canlı-cansız varlıklar, yeryüzü ve gökyüzü, elbette gönderdiği ilahi metinler ve peygamberler de bu şahitliğin en önemli yansımalarını oluşturur. Şüphesiz insanoğlu için esas olan Allah’a koşulsuz bir şekilde iman etmektir. Ancak Allah Teâlâ nice farklı şekillerde kendi varlığı ve birliğine şahitlik edecek alemler yaratmıştır ki insanoğlu aklını kullanarak yaratıcıya ulaşabilsin. Ne mutlu Allah’ın nuruna erişenlere…

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Şahitliğin Hakkını Veren Şehir: Gazze...
Recep Songül
Şehit ve Şahit İlişkisi
İbrahim Hanek
Şahitlik ve İhsân
Murat Kaya
Seyr u Sülûk Bir Şehâdet Arayışı mıdır?...
Hamit Demir
İlâhî Şahitlik
Yavuz Selim Göl
RÖPÖRTAJLAR
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
“Eğer insanım diyorsanız, Doğu Türkistan bir insan...
Seyit Tümtürk
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x