İnsandan filme, sorudan soruya…
Abdulhamit Güler
İnsan yol gibidir. Başlar, devam eder ama bitmez. Hiçbir yol bitmez. Bittiği düşünülen yol, başlayan bir başka yolun doğuşudur. Zira yol dediğimiz de insan gibi olgunlaşmak üzere yaşar. Evet, yol yaşar. Ölemez. Ölmemek üzere başlar. İnsan da esasında ölemez. İnsanlık birikimini yaşatmak için yaşamaya devam eder. İnsanın yaşamını sürdüren şey ise eserleridir. Yani eser bırakan insan esasında ölümsüzdür.
Kemalât denen olgunlaşma sürecinin sanatkâr zaviyesinden bakınca yegâne somut karşılığının eser bırakmak olduğu aşikar. Eser üretmeyen kişinin sanatkâr olması da söz konusu olamaz.
Düşünen ve üreten insan gibi sinemanın ve filmlerin de kemalât süreci vardır. Tıpkı insanlık serüveni gibi sinema da olgunlaşmasını sonsuza kadar devam ettirecek ve hiç bitmeyecek yolculuğu ayakta tutacaktır. Sinema, insanoğlunun yollarından biridir. Yaşamanın bir biçimidir. Hayatı, alt edilecek rakip olarak gören değil, yolun yolcusu ve yolculuğun yolu şeklinde değerlendiren kişidir sinemacı. Bir inşa sürecinin duvar ustası olan sinemacı, ördüğü duvarın başka insanlar için engelden öte imkân haline gelmesini sağlamakla mükelleftir. Sinemacının sorumluluğu da burada başlar ve bitmez. Bir film yapmak yönetmenin kişisel serüveni olarak kalamaz. Eser sahibinin muhatap olduğu herkese karşı mükellefiyeti ve bütün insanlığa söz söyleme…