İnsanı Tanıyan Var Mı Aranızda?
Ahmet Mercan
İnsanı tanıyan var mı aranızda? Kime sorarsak soralım bu soruyu karşı bir soru ile sayısız bilinmeze yol alırız: “Hangi insan?” Sorunun her muhatabının aklında bir insan tanımı var. Öyle olunca insan sayısınca soru; soru sayısınca insan var demektir. O zaman bir tanım da durdurulmayan bir varlıktan söz ediyoruzdur. Öyleyse çetrefilli ve çerçeve kıran, tanıma sığmayan bu varlığı nasıl tanıyacağız, kime soracağız?
Bir umut, karşılığı bulunur belki diye sessizce kimseye duyurmadan, bildirmeden kendimize soralım bu sınır tanımaz soruyu. Soruyu kendimize yönelttiğimizde sinesi oklara açık, kendimizin hedefi oluruz. Baktığımız her şey aynaya dönüşür. Taş ayna, su ayna, dal ayna. Olay, duygu, kıyas, özlem, umut… ne çok şey var. İnsanı insan kılan sayılamayacak sayılar arasında “hile”yi bulup çıkararak mümkün.
İnsan kendi için kullandığı bütün aynalarla “oynar”. Olduğundan farklı ve fazla gösterir/görür kendini. Bir başkası ile kıyaslandığında, kötülükte indirme, iyilikte artıya yönelir.
İnsan kendine bile hile yapar!
Bu yüzden “kendini de ben”in şehadeti netamelidir. Ben kendimde ben miyim, yoksa dıştan tanımlayanın tanımı mıyım? İnsan tek bir kere dahi, kendine/aklına dışarıdan başka bir akılla bakma imkânına sahip değil. İnsanı aciz ve aynı zamanda mağfiretle muhatap kılan da bu durumdur: Dışarıdan akla, insan aklı ile sınırlı olmayan bir “girdi “ye ihtiyaç da bu bahisle acil ve…