وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَٓائِمُونَۖ
“Vellezîne hum bi şehâdâtihim kâimûn”
“Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.” [Meâric 70/33].
Tüm insanî ve İslâmî değerlerin yerle bir edildiği bir döneme geldiğimiz herkesin fark ettiği bir hakikattir. Tarihte hiç bu kadar değerlerin değersizleştirildiği ve itibarsızlaştığı bir zaman yaşanmış mıdır? Gerçekten bil(e)miyoruz… Dinin, dostluğun, kardeşliğin, akrabalığın, ailenin, komşuluğun, ticaretin, siyasetin, ahlâkın ve tüm değerlerin az bir menfaate/çıkara, en ufak bir ranta/fırsata kurban edildiği bir dönemden geçiyoruz. Kim ne derse desin bu kadar değerlerin ele ayağa düşmesinin en önemli sebebi insanî ve imanî sorumluluk olan şahitliğin hayatlarımızda istenilen düzeyde karşılık bulamamasıdır. Şahitliğin hakkını yerine getiremediğimiz için hiçbir değer, hayatlarımızda ağırlık oluşturmuyor ve her şey çok basit bir şekilde gözden çıkarılabiliyor. İşte bu hakikatten dolayı şahitlik sorumluluğunun yeniden bir kez daha anlaşılması ve kavranması gerekiyor.
Şahitlik nedir?
Sözlüklerimiz şahitlik için üç temel anlam verirler:
– Hudûr/hazır bulunmak
– İlim sahibi olmak
– İkrar ve ilan edebilmek
Birincisi: Görüldüğü üzere bir meseleye hakkı ile şahitlik edebilmek için öncelikle orada hazır bulunmak şarttır. Olayın tanığı olmadan şahitlik tam anlamı ile gerçekleşmez. Sadece orada bedenen olmak da bazen “hudûr” denilen ameli, yani hazır bulunmayı karşılayamayabilir. Hudûr, biraz da huzur ve sükûnet ile hazır bulunmak yani beden-kalp, akıl-nefis uyumu ile hazır bulunmak demektir.
İkincisi: Meseleye hakkıyla şahit olabilmek için yeterli düzeyde ilim sahibi olmaktır. İstenilen oranda ilim yoksa şahitlik tam anlamı ile gerçekleşmez. Hatta gördüğü ve duyduğu meseleyi kavrayacak kadar ilimden yoksun birisi asla doğru bir şahitlik yapamayacak, verdiği zarar her zaman faydadan daha fazla olacaktır.
Üçüncüsü: Kişinin şahit olduğu o meseleyi, ikrar ve ilan edebilmesidir. Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan, ne kaybedeceklerine ne de kazanacaklarına takılmadan insanî ve imanî bir sorumluluk olan şahitliği tam anlamıyla yerine getirmektir.
Allah (cc) eş-Şehîd, Peygamberler Şâhid
Allah’ın (cc) en güzel isimlerinden (el-Esmâü’l-Hüsnâ) birisi de eş-Şehîd’dir. Allah’ın (cc) eş-Şehîd olması “her şeyi gözetlemiş gibi bilen, hiçbir şey ilminden gizli kalmayan, her şeyin şâhidi olan” demektir.
Kur’ân-ı Kerîm’de şehâdet kavramı yedi âyette fiil kalıplarıyla, iki âyette şâhid ve on dokuz âyette şehîd biçiminde Allah’a nispet edilmiş, bir âyette zât-ı ilâhiyye ism-i tafdîl ile “en büyük şâhid” (ekberu şehâde) diye nitelendirilmiştir.
Rabb’imizin en büyük şahitliği ile kastedilen hiç şüphesiz birliği, tekliği ve emsalsizliğidir. Âl-i İmrân sûresinin 19. âyetinde bu hakikat şöyle dile getirilir:
شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَاُو۬لُوا الْعِلْمِ قَٓائِمًا بِالْقِسْطِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۜ
“Allah, adâleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki: Kendisinden başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmişlerdir. Evet) mutlak güç ve hikmet sahibi Allah’tan başka ilâh yoktur.” [Âl-i İmrân 3/19].
Yine Rabb’imiz birçok âyette gönderilen tüm elçilerin ve özellikle son Nebî olan Peygamberimiz’in (sas) “şâhid” olduğuna dikkatleri çekmektedir. Mesela Nisâ sûresi 41. âyette şöyle denmektedir:
فَكَيْفَ اِذَا جِئْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ بِشَه۪يدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شَه۪يدًاۜ
“Her ümmetten bir şâhid getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şâhid yaptığımız zaman, bakalım onların hâli nice olacak!” [Nisâ 4/41].
Ahzâb ve Fetih sûrelerindeki âyetlerde ise Peygamberimiz’in (sas) “şâhid” olması onun bir sıfatı olarak zikredilmektedir.
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذ۪يرًاۙ
“Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şâhid, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” [Ahzâb 33/45].
اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذ۪يرًاۙ
“Şüphesiz biz seni şâhid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” [Fetih 49/8].
Peygamberimiz’in (sas) şahitliğinin kapsam ve tezahürlerinin neler olduğu konusunda çok şey söylenebilir ama şu kadarını söyleyelim ki Hz. Peygamber’in (sas) şahitliğinin üç temel mesajı vardır:
– O (sas), varlığı ile hakikate şahittir.
– O (sas), hayatı ile insanlığa özel olarak da müminlere şahittir.
– O (sas), konumu ile âhirete yani öteki âleme şahittir.
Hz. Peygamber’in (sas) şahitliğinin tezahürlerine gelince bu konuda da beş önemli husus öne çıkmaktadır:
– Örneklik/Temsiliyet
– Tebliğ ve Davet
– Devamiyet/Süreklilik
– Adâlet
– İtidal
Şâhid Peygamber’in (sas) Şâhid Ümmeti
Peygamberimiz’in (sas) şâhid olması ona (sas) iman eden fertlerin ve ona (sas) ümmet olan topluluğun “şâhid” olma sorumluluğunu da ortaya çıkarmaktadır. Bu konuda Rabb’imiz şöyle buyurmaktadır:
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَه۪يدًاۜ
“İşte böylece, siz insanlara şahitler olasınız, peygamber de size şâhid olsun diye sizi aşırılıklardan uzak bir ümmet yaptık…” [Bakara 2/143].
Hac sûresinde ise bu hakikat şöyle dile getirilir:
وَف۪ي هٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَه۪يدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِۚ
“…Peygamber size şahitlik etsin, siz de insanlara şahitlik edesiniz diye…” [Hac 22/78].
Görüldüğü üzere tüm insanlık üzerine ümmet-i Muhammed şahit kılınmıştır. Bu şahitlik büyük bir değer taşıdığı gibi çok büyük bir sorumluluk da taşımaktadır. Acaba gerek fert olarak gerek ümmet olarak bizler bugün bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirebiliyor muyuz? Ciddi olarak muhasebe yapılması gereken mesele bu değil midir?
Allah (cc) Bizden Neyin Şahitliğini İstiyor?
Bu sorunun cevabını Aziz Kitabımız Kur’ân’dan ve o kitabın tefsiri olan hadislerden öğrenmek için biraz gayret ortaya koyduğumuzda en azından âyetler düzleminde bizden istenen şahitliğin 10 temel noktada toplandığını görmekteyiz. Her bir nokta için sadece ikişer âyet vermekle yetineceğiz ama bilinsin ki bu konularda âyetler oldukça fazladır.
Bizden şahitlik istenen 10 temel alan nelerdir?
1- Allah’ın birliğine şahitlik: Tevhid [Âl-i İmrân 3/18; En’âm 6/19].
2- Peygamberlerin rehberiyetine şahitlik: Nübüvvet [En’âm 6/130; Nahl 16/89].
3- Dinin evrenselliğine şahitlik: Şeriat [Hac 22/78; Kasas 28/75].
4- Kulluğun sürekliliğine şahitlik: İbadet [Mâide 5/44; A’râf 7/172].
5- Varlığın canlılığına şahitlik: Şehadet [İsrâ 17/78; Fussilet 41/53].
6- Örnekliliğin gerekliliğine şahitlik: Temsiliyet [Âl-i İmrân 3/140; Furkân 25/72].
7- Davetin sorumluluğuna şahitlik: Tebliğ [Ahzâb 33/45; Fetih 48/8].
8- Hukukun zorunluluğuna şahitlik: Adâlet [Nisâ 4/135; Mâide 5/8].
9- Hesabın hassasiyetine şahitlik: Mizan [Ra’d 13/43; Nahl 16/89].
10- Ceza ve mükâfatın hakkaniyetine şahitlik: Âhiret [Yâsîn 36/65; Fussilet 41/21].
Âdil Şahitler Olun!
“Âdil Şahitlik” Rabb’imizin bizden istediği çok önemli bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu şu iki âyette gözlerimizin önüne serer:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَٓاءَ لِلّٰهِ وَلَوْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَۚ اِنْ يَكُنْ غَنِيًّا اَوْ فَق۪يرًا فَاللّٰهُ اَوْلٰى بِهِمَا فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوٰٓى اَنْ تَعْدِلُواۚ وَاِنْ تَلْوُٓ۫ا اَوْ تُعْرِضُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا
“Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adâleti ayakta tutun ve Allah için şahitlik eden kimseler olun. (İnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adâletten ayrılmayın. Eğer adâletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” [Nisâ 4/135].
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ لِلّٰهِ شُهَدَٓاءَ بِالْقِسْطِۘ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰٓى اَلَّا تَعْدِلُواۜ اِعْدِلُوا۠ هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adâlet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adâletsizliğe itmesin. Âdil olun! Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” [Mâide 5/8].
Bu iki âyette de görüldüğü üzere Rabb’imiz bizden çok ama çok zor ancak olmazsa olmaz bir sorumluluk olan “âdil şahitlik” istemektedir. Eğer biz bu sorumluluğu anlarsak hayatımızı şu esaslar çerçevesinde tanzim ederiz:
1- Kendimizin aleyhinde de olsa adâletten asla geri durmayız.
2- Sevdiklerimizin aleyhinde de olsa adâlet neyi gerektiriyorsa onu yaparız.
3- Asla muhatapların konum ve durumlarına göre davranmayız.
4- Hislerimize ve hevâlarımıza göre adımlar atmayız.
5- Kazanacaklarımıza ve kaybedeceklerimize kesinlikle odaklanmayız.
6- Hâkimi ve şâhidi Allah olan mahkemeyi asla unutmayız.
7- Sevmediklerimiz ve düşman olduklarımız hakkında daha fazla titiz davranırız.
8- Öfke ve nefretlerimizi yönetme konusunu oldukça ciddiye alırız.
9- Hak ve hukuk konusundan kılı kırk yararcasına hassas oluruz.
10- Allah’tan hiçbir şey kaçıramayacağımızı ve karartamayacağımızı unutmayız.
Temsiliyet ve Şehadet
Şahitliğin hakkını verdiğimiz zaman elde edeceğimiz kazançların dünya ve âhiret karşılıkları için çok şeyler söylenebilir. Ancak en temelde iki mühim kazancın elde edileceğini hiç unutmamız gerekir. Bunlardan biri temsiliyet, diğeri ise şehadettir.
Aslında imanın hayata şahit kılınması temsiliyet, hayatın imana şahit kılınması ise şehadettir. Dolayısı ile önce şâhid, sonra şehid olunmaktadır. Şahitliğin hakkını veremeyenlere eş-Şehîd olan Allah (cc) şehadeti nasip etmemektedir. Hatta hatırlanacağı üzere Peygamberimiz (sas) şahitliğin hakkını verenlerin yataklarında vefat etseler bile şehid sevabı alacaklarını müjdelemiştir. Öyleyse bütün mesele Allah’ın (cc) yeryüzünde şahitleri olarak yaşamanın ve bedeli ne kadar ağır olursa olsun bu şahitlik sorumluluğunu yerine getirmenin gayretini vermektir.
Unutmayalım ki; şahitliğin gereğini yerine getirmeye çalışan, rol yapamaz. Riyaya kapı açamaz. Kimseye dalkavukluk yapmaz. Birilerine yaranmak için maskeler kullanmaz. Dengeli olur ve hayatının bütün alanlarında ilkeli olmaya gayret eder. Çünkü zaten şâhid olmak, ilkeli olmak ve ilkeli davranmaktır.
Şahitlerle Yazılmak!
İnanan bir insan için en büyük mesele, Kelime-i Şehâdet’te söylediği gibi o şehâdet bilinci ile bir hayat yaşamak ve en son şahitlerle beraber haşrolmaktır. Şakîler defterine değil de Saîdler yani Şahitler defterine yazılmaktan daha büyük bir hedef var mıdır?
Bundan dolayı son sözümüz şu iki âyette karşılığını bulan iki duadır:
رَبَّنَٓا اٰمَنَّا بِمَٓا اَنْزَلْتَ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِد۪ينَ
“Rabb’imiz! Senin indirdiğine iman ettik ve Peygamber’e uyduk. Artık bizi (hakikate) şahitlik edenlerle beraber yaz.” [Âl-i İmrân 3/53].
وَاِذَا سَمِعُوا مَٓا اُنْزِلَ اِلَى الرَّسُولِ تَرٰٓى اَعْيُنَهُمْ تَف۪يضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّۚ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اٰمَنَّا فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِد۪ينَ
“Peygamber’e indirileni dinledikleri zaman hakikate dair bilgileri bulunduğundan dolayı gözlerinden yaşlar boşandığını görürsün. Derler ki: “Rabb’imiz! İman ettik, bizi hakka şahitlik edenlerle beraber yaz.” [Mâide 5/83].