İslâm’da İlmin Önem ve Değeri
İslâm kültüründe “ilim” kavramı, bilinen anlamlarının yanında ilâhî ve beşerî bilgi için de kullanılan kapsamlı bir terimdir. İslâm’ın kutsal kitabı Kur’ân-ı Kerim’de ilim kökünden türeyen yaklaşık 750 kelime olduğu görülmektedir. Aslında bu, bilginin ve bilme faaliyetinin Kur’ân mesajı bakımından ne denli önemli olduğunu yeterince ortaya koymaktadır.
İlgili âyetlerde; ilim sahipleri yahut kendilerine ilim verilenler ilâhî bilgiye muhatap olan ve bu bilginin doğruluğuna inananlar olarak görülmüş, kendilerine ilim verilenler ise o ilimde derinleştikleri veya dereceleri bizzat Allah tarafından yükseltildiği için bazı seviye farklılıkları olabileceğinden her ilim sahibinin üzerinde daha fazla bilgiye sahip başka bir âlim bulunduğu belirtilmiş, her şeyin O’nun ilminin gereği olarak gerçekleştiği vurgulanmış, olup biten her hadisede âlimler için deliller ve ibretler bulunduğu bildirilmiş ve Allah’a hakkıyla saygı duyanların da yine âlim kulları olduğuna işaret edilmiştir (Bk. Ankebût, 29/43; Fâtır, 35/28; Zümer, 39/9).
Hz. Peygamber’den (sas) de ilim ve öğrenilmesinin önemi ve değeri hakkında çok sayıda hadis rivayet edilmiştir. Hadis-i şeriflerde, ilmin nafile ibadetten daha üstün tutulduğu (Tirmizî, “İlim”, 19) ve âlimlerin peygamberlerin vârisleri olduğu (Buhârî, “İlim”, 10) ifade edilmiştir. Ayrıca Hz. Peygamber (sas), dualarında, Allah’tan fayda sağlayacak ilim öğretmesini ve ilmini artırmasını (Tirmizî, “Daavât”, 128.) niyaz etmiş ve özellikle faydasız ilimden Allah’a sığınmıştır (Müslim, “Zikir”, 73).
İslâm dini ilme, okumaya ve bilgiye son derece büyük önem ve değer vermiştir. Yüce Allah’ın Son Peygamberi Hz. Muhammed’e (as) vahyettiği,“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir alakadan yarattı. Oku! İnsana kalemle yazı yazmayı öğretip ona bilmediklerin öğrenen Rabbin sonsuz lütuf sahibidir.” (Alak, 96/1-5) mealindeki âyetlerin okuma-yazma ve eğitim-öğretimden bahsediyor olması oldukça dikkat çekicidir.
Öte yandan Hz. Peygamber’in (sas), “İlim tahsil etmek kadın ve erkek her müslümana farzdır.” (İbn Mâce, “Mukaddime” 17) buyruğuyla, dinî görevlerini yerine getirecek, helâl ile haramı, hak ile batılı, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü birbirinden ayırt edecek kadar bilgi sahibi olması her Müslüman için farz olarak değerlendirilmiştir.
Öte yandan dinî açıdan Müslümanların Allah Teâlâ’ya karşı sorumluluklarını ve günlük hayatın gereklerini yerine getirebilmek için lüzum hissedilen bilgileri öğrendikten sonra içinde yaşadığı toplumun ihtiyaçlarını karşılamak düşüncesiyle fen, sosyal, sağlık, ekonomi ve eğitim gibi değişik ilim alanlarında her türlü bilgiyi öğrenmeleri farz-ı kifâye kabul edilmiştir.
Kulları içerisinde Allah’tan ancak âlimlerin korkacağını (Fâtır, 35/28) bildiren Rabbimiz, bilenlerle bilmeyenlerin bir olamayacağını da açıkça belirtmiştir (Zümer, 39/9). Ayrıca ilim ve hikmet “müminin yitik malı” (Tirmizî, İlim 19) olarak görülerek nerede bulunursa bulunsun, onu elde etmenin Müslümanın bir hakkı olduğu değerlendirilmiştir.
Kısacası, dünya ve ahiret mutluluğunun anahtarı olan ilim, amellerin en faziletlisi ve değerlisidir. Hakikate ulaştıran bilginin peşinde olmak her Müslümanın görevi olmalıdır. Toplumların sosyal, ekonomik, dinî ve dünyevî bütün durumlarını düzenleyip iyileştiren, insanları birbirine yaklaştırıp birleştiren gücün ilim olduğu şüphesizdir.