Yakınlarım bana zaman zaman sorarlar. “Korkmuyor musun?” diye. “Hayır” derim korkmuyorum. Hem korkarak iş yapılmaz. Korku bilmediklerimize dairdir. İnsan bilmediğinden korkar. Bilgi korkunun her zaman ilacıdır. Bildiğiniz şeyden korkmazsınız. Ruhsal hastalığı olan çoğu insan iyidir. Hem de olamayacak kadar çok iyidir. Başkalarına zarar vermekten fazlaca korkarlar. Çoğu hasta sadece kendine zarar verir.
Çoğu ruhsal hastalığın sebebi iyiliktir. “İnsan iyilikten hasta mı olurmuş?” dediğinizi duyar gibiyim. Evet insan iyilikten hasta olur. İçinde kötülük barındırmak istemeyen insan hasta olur. Çünkü her insanın içinde iyilik de kötülük de bulunur. Kimileri kötü sesi susturur. Susturamayan kötü sesin sesini kısar. Kimileri iyi sesi öyle bir açar ki kötü ses ne kadar bağırsa da duyulmaz. Kimileri içindeki kötü sesi duymaz, görmez, yok sayar. Kimileri duymak istemez, üzerini örter. Kimileri de içinde hiç kötülük olmasın ister. Kötü düşünceleri kötü duyguları içinden atmak ister. Kötü sesin varlığına tahammülü yoktur, toptan yok etmek ister.
İnsan ailesinden ve çevresinden öğrendiği ayıplı hiçbir şeyi üzerinde barındırmak istemez. O kadar istemez ki kötülüğün dünyadan silinmesini bekler. Kötülük diye bir şeyin olması çok gereksiz gelir. İyilik varken kötülüğe gerek var mıdır ki? İyi olmamızı tavsiye eden Allah kötülüğü neden yaratmıştır ki? Hem yaratıp hem yasaklamak mantıksız gelir. Ben olsam der, kötülüğü yaratmazdım. İnsanlar mutlu mesut yaşardı. Bu haksızlığı yapmazdım. Bu adaletsizce gelir. Çünkü ruhsal hastalıklar adaleti eşitlikte aramakla başlar. İnsan, adalet eşitlik olsun ister. Her şey eşit dağıtılsın. Kimse kimseden farklı olmasın. Ne az olsun ne çok olsun herkeste aynısı olsun.
Külliyen iyi olmaya çalışanlar hasta olur. Kendisini hastalıktan korumayı başaran iyilerse hemen yanındakilerin hasta olmasına sebep olur. Dünyanın iyilikle dolu olmasını isteyenler suya sabuna dokunmadan yaşamak isterler. Kimseyi kırmamak, kimseleri incitmemek üzere bir yaşam algısı oluştururlar. Bu algı iyilikten doğarken bazen en yakınlarını öfkeden yakar kavurur. Adeta delirtir. Her şey iyilik adına yaşansın isterler. İyi insan olmaktan çıkmamak için tepki vermezler. Hayır diyemezler. Kim ne derse desin evet derler. Evlerini, ailelerini korumak için sınırlar çizemezler.
İyi insanların evliliği uzun sürmez. Çünkü onlar için iyi olmak evlilikten önce gelir. İyilerin önceliği hep iyiliğe dairdir. İyiler işsiz kalır. Çünkü patronuna hayır diyemez. O görsün ister. Kendisi düşünsün ister. Patron için ilk feda edilecek işçi iyi işçidir. Çünkü o sorun çıkarmaz. İtiraz etmez.
İyiliği şiar edinen eş eve geldiğinde yemek istemez. Ne bulursa yer. İstismara yatkın diğer eşin işine gelir ve sorumluluk almaz. İyi babanın evinde kaos vardır. Çünkü iyiliği şiar edinen baba hiçbir şeye karışmaz. Verirlerse yer, vermezlerse bekler. İyi olmaktan çıkma korkusu öyle yoğundur ki burnunun dibini göremez. Ailesinde yaşananlardan bihaber olarak iyilik peşinde koşar. Ailenin içinde olanları görmediğinden değildir. Gördüğü halde görmezden gelir. Çünkü tepki vermenin sorumluluğunu alamaz. Sorumluluk karar gerektirir. Kimi iyi insanlar karar verme sorumluluğunu almak istemezler. Bu, risk demektir. İyiliğe risk karıştıramazlar. İyi olmaya devam etmeleri gerekir.
İyi adamların, iyiliği şiar edinen babaların eşleri ve çocukları sinir hastası olmaya adaydır. Çünkü onlara bir şey olmaz. Sorumluluk almazlar. Karar vermezler. Hiçbir taşın altına ellerini koymazlar. Hayatta asla risk almazlar. Konfor alanları en büyük zenginliktir. Para kazanmak yorucu ve riskli gelir.
İyi kadınlar, iyiliği şiar edinen kadınlar her halükarda hasta olmaya adaydırlar. Evlilik başlı başına sorumluluktur. İllaki kararlar vermek gerekir. Hiçbir karar bedelsiz değildir. Az ya da çok her kararın bir bedeli vardır. Zaten evliliğin kendisi başlı başına bir tercihtir. Kadın kaçmak istese de toplum ve kültür buna izin vermez. Anne olmak bir defaya mahsustur, anne kaçmak da istemez. İyi anne sorumluluk veremez. Kural koyamaz. Anadolu kadını tüm sorumluluğu yüklenir. Bu toprakların annesi her şeyi düşünür. Ondan kaçmaz. Bununla birlikte diğerleriyle temas edilen her yerde iyiler hasta olur. Bu kültürün kadını her halükârda ruhsal hastalıklara hazır bulunmaktadır. Çünkü iyiler hayır diyemez. İyiler sınır koyamaz. İyiler zaten sınırlarını bilemez. Dünya sınırsız, iyilikle dolsun ister. İyiliğin içeriğini iyiler belirlesin ister. Dünya bireyin iyiliğine hizmet etsin ister. İyiler tepki veremez. İçten içe kendini yiyip bitirmeyi tercih eder. Çünkü tepki risklidir.
Ya karşı taraf yanlış anlarsa? Ya bu kadar iyi olmaya çalışırken onu kötü bellerse? Ya kalbi kırılırsa? Ya bir daha yüzüne bakmazsa?
İyilerin hataya tahammülü yoktur. Mükemmelin peşine düşerler. En iyi olmanın peşindedirler. Halbuki mükemmel diye bir şey yoktur. İnsan hep eksiktir. Tamlık bu dünyaya dair değildir. İnsan ancak bu dünyadan göçünce tam olur. Mükemmellik arayışı insanı hasta etmektedir.
İyiler adaleti eşitlikte ararlar. Bu dünyanın adaleti eşitlik üzerinden değildir. Adı üstünde imtihan dünyası, denge kendi içinde gizlidir. İyilik her zaman iyi görünen değildir. Bazen iki yetim kardeşin duvarını yıkan kişi o yetimler için büyük bir iyilik yapmış olabilir. Bazen küçük bir balıkçı teknesinde açılan delik balıkçının hayatını kurtarmış olabilir…
Hayatında belki’lere yer vermeyen insan garanti ister. Her şey aşikâr olsun ister. Kendisi kafasını hiç yormasın, her şey önüne hazır gelsin ister. Düzenlediği şeyin ilk hali hiç bozulmasın ister. Dümdüz kalsın ister. Hatta iyilikten hastalanan bir danışanım şöyle söylemişti: “Dünya neden bu kadar yuvarlak ki? Ne versen alıyor. Biraz köşeleri olsaydı ya! Belki daha seçici olurdu. Herkese yer olmasaydı, bu dünya iyilerle dolsaydı. Kötü olan, pis olan, yamuk olan hiçbir şeye tahammül edemiyorum. Dünya köşeli olsaydı belki bir şeyler daha düz olurdu! Belki daha düzgün olurdu!”
İnsanın yaratılışına ilk isyan, bozgunculuğuna dairdir. Bu dünyanın olduğu gibi kalmasını isteyenler, insanı bozan halinden pek hoşlanmamıştır. İnsanı değiştiren, dönüştüren, geliştiren bu bozmaya meyilli halidir. İnsan sürekli değişme ve gelişme potansiyeliyle donatılmıştır. Bu donanımdır. Bu yaratılıştır. Bu fıtrattır. “Niye?” sorusunun ilk sahibi bellidir. Niye şeytandandır. Niye insana göre değildir. “Niye?” sorusu insanı kısır bir döngüye sokar. Aynı yerde dolanır durursunuz. İnsanın doğasına uygun olan soru: “Bakalım bu neymiş? Bir bakalım nasıl bir şeymiş?” sorusudur. Önce saf bir merakla sormak gerekir. Sadece merak ederek bakmak gerekir. Objektif bir bakış, tanımayı ve tanımlamayı doğurur. Tanıdıktan ve tanımladıktan sonra ne yapacağınıza karar vermelisiniz. İnsanı diğer canlılardan ayıran karar verebilme yeteneğine aklını karıştırıyor olmasıdır. İnsanın kararları dürtülerinden yola çıktığında insanın başı beladan kurtulamaz.
Ruhsal hastalıklar fıtrata karşı durulduğunda ortaya çıkar. Doğala, akışa müdahale ettiğinizde hasta olursunuz. Doğal nedir? Doğal, doğarken bize verilen donanımdır. İlk donanım hayatta kalmaya dairdir. İnsanın beslenmesi gerekir. Beslenmemize yarayan besinlerin içine haram karışmamalıdır. İnsan başıboş bırakılmadığı için donanımı çerçevelenmiştir. İnsanın donanımını ortaya koyabilmesi için bir yazılım gerekir. Bu yazılım insan donanımının çerçevesini çizer. Bu yazılım sınırlar getirir. İnsan neslin devamına hizmet edecek olan yeteneklerle donatılmıştır. Aşk diye ağzınıza çalınan bir parmak balın peşine düşerek işiniz kolaylaşır. İş üremeye, çoğalmaya gelince sınırlar ve kurallar vardır. İnsan bozgunculuğa meyyal olarak donatılmıştır. İş bozmaya gelince sınırları vardır. Öyle canınızın istediği gibi de bozmamalısınız. Bununla birlikte sınırları ihlal ederek istediğiniz ölçüde de bozabilirsiniz. Amacınız dönüştürmek olmayabilir. Sadece bozmak isteyebilirsiniz. İçinizdeki donanım sizi bozmaya teşvik ederken sınırları tanımıyor da olabilirsiniz. Aynı zamanda içinizden gelen doğal, fıtri olan bozma dürtüsüne akıl da katabilirsiniz. Tercih hakkınız her zaman sizde saklıdır.
İnsanı insan yapan iyi olması değildir. İnsan iyilik adına yaratılmamıştır. İnsanın yaratılış amacı iyiliğin yayılması değildir. İnsanı diğer canlılardan ayıran şey iradesidir. İradesiyle verdiği kararlarıdır. İnsan tercih yapabilendir. En önemlisi yaptığı tercihlerin verdiği kararların sorumluluğunu alabilmesidir. Yani her kararının arkasında durabilmesidir. Doğru kararlarla birlikte yanlış kararlar da verebileceğini kabul etmesidir. Bununla birlikte yanlıştan dönmeyi de bilmesidir. İnsan hata yapmaya donanımlıdır. Çünkü hata yapmak üzere yaratılmıştır. Bu donanımı incelemek için baktığımızda yani niye hatalı olmamızı istemiş değil de bu hata yapma özelliği ne işe yarıyormuş diye baktığımızda; insanın hata yaparak öğrendiğini görürüz. Hata yaparak öğrenen insan bu bilgiyi asla unutmaz. En iyi bildiği şey artık hata yaparak öğrendiği şeydir. İnsanı hataları geliştirir. Hata yapmak yaşamak demektir. Yaşamak insanı bilge yapar. Görmüş geçirmiş yapar.
Hata yapma korkusuyla yaşayan insanlar hiçbir şey öğrenemez. Hayatını iyilik adına kurgulayan insan, içinde hata ihtimali barındıran hiçbir şeyi yapamayacağı için iyilik de yapamaz. Çünkü amaç hata yapmamaktır. Amaç ve hedef iyilik değildir. İyilik yapmaya giderken hata yapabilirsiniz. Konfor alanınızdan çıktığınız anda çeldiriciler önünüze patır patır dökülür. Dışarı çıktığınız anda diğerleriyle yolunuz kesişir. Ya hedefe kilitlenerek sürekli karşıya bakarsınız ve önünüzdekini göremezsiniz ya da giderken akışa kapılıp aramaya çıktığınız iyiliği değil önünüze çıkanı görürsünüz. Sadece aradığınızı değil yolda bulduklarınızı da toplayarak iyilik kesenizi doldura doldura ilerleyebilirsiniz. Akış doğaldır. Akış kolay olandır. Akış hikmettir. Kendinizi akışa bırakırsanız vardır bir hikmeti dersiniz. Umduğunuza değil bulduğunuza razı olursunuz.
İyilik şerefini ihtiyaçtan alır. İyiliği iyilik yapan ihtiyaçlardır. Bir şeyi iyi bir insan yaptığı için o şey iyi değildir. Çünkü iyilik diğerlerine dairdir. İyilik yapılandır. Elbette insan kendine de iyi davranmalıdır. Fakat kendine iyi gelen her şey diğerlerinin ihtiyaçlarına tekabül etmeyebilir. Evet iyilik bazen yedirmektir. İyilik bazen giydirmektir. En temel ihtiyaçlar her zaman barizdir, görünürdür. Bununla birlikte görünmeyen ihtiyaçlar da vardır. Evlatları için saçını süpürge eden anneyi toplum takdirle överken kendileri için feda edilen hayatın sorumluluğu çocukları ezer. Kimi zaman da isyan ettirir. Çocuk: “Benim ihtiyacım senin saçını süpürge ederek yaptıklarına dair değildi ki!” der. “Benim ihtiyacım sadece bana sevgiyle baktığın bazı anlara dairdi. Benim ihtiyacım toplum içinde beni korumana dairdi. Benim ihtiyacım beni kucağında uyutmana dairdi.”
İnsanlar iyi niyetle yola çıktığında karşılığı ne olur bilemem. Fakat niyetler ihtiyaçlara cevap vermezler. İhtiyaçlar gerçektir. Bu gerçeği gören gözler dünyaya iyilik penceresinden bakmıyor olabilir. Hayatını iyi bir insan olmaya adamamış olabilir. Çünkü hayatınızı bir şeye adadığınızda gözünüz başka bir şeyi görmez. Kendinizi kodlarsınız. Kendisini iyi insan olmaya kodlayan kişinin gözü de kendisinden başkasını göremeyecektir. Onun niyeti iyi insan olmaktır. Orada takılıp kalabilir. İyi insan olma çabası içinde takılıp kalmış olan kişi iyiliği kendine göre değerlendirir. Kendisine iyi gelen her şeyi herkese yapmak ister. Diğerlerini kendisinden farklı düşünemez. Kendi yapmak istediği iyiliği yapmak ister.
İyilik bazen acı verir. Çocuğun iyiliğini düşünen ebeveyn, çocuğuna kurallar, sınırlar koyar. Çünkü çocuğun ihtiyacı budur. Kadın, kendisine el kaldıran kocasını durdurur. Çünkü kocasının durdurulmaya ihtiyacı vardır. Hırsızın eli kesilir. Çünkü hırsızın buna ihtiyacı vardır. İyilik toplumsaldır. İyilik toplum düzenini muhafaza etmek için gereklidir. En küçük toplum ailedir. Ailenin ihtiyacı önce kurallar ve sınırlardır. Bu kurallar ve sınırların ortaklığı aile bağlarına dairdir. Toplum aileyle başlar. İyilik ailede başlar. İyilik ihtiyaçtır. Bugünün ailelerinin ihtiyacı ‘biz’ olabilmektir. Bir sofranın etrafında toplanabilmektir. Bugünün ailesinin ihtiyacı, aile bireylerinin birbirlerine tahammül edebilme becerisine dairdir. Günün ihtiyacı tahammüldür. Tahammül sabırdır. Sabır vazgeçmemektir. En büyük iyilik, doğru olanda sabırla istikrar gösterebilmektir. Doğrudan vazgeçmemektir. Çünkü iyilik ihtiyaçtır. İyilik ihtiyaçta saklıdır.
Bahriye Kaman