Kulluk, insanın yaratılış gayesi ve Yüce Yaratıcıya karşı vazifesidir. Bütün evreni yaratan ve sayısız nimetler bahseden Allah Teâlâ’ya şükretmenin gereği olarak insanlar ona kulluk etmelidir. Abdullah olmak da Allah’ın kulu olmak yani hayatını Allah’ın koyduğu emir ve yasaklar doğrultusunda yaşamaktır. Kulluk kavramını yalnızca ibadetle açıklamak yetersiz olacaktır. Allah’ın azametini tefekkür etmek, verdiği nimetlere hamd etmek, hayatının her anında Allah’ı unutmadan yaşamak, O’nu zikretmek de kulluk kapsamındadır. Kulluk öyle yüksek bir mertebedir ki kelime-i şehadette Resûlullah’ı abdühû ve resûlühû olarak anıyoruz yani kul olması Resûl olmasından önce gelmektedir. Hz. Peygamber de (sas) kulluğun önemine birçok hadisinde dikkat çekmiş ve kendisinin de beşer olduğunu yani Allah’ın bir kulu olduğunu vurgulamıştır. Hz. Âişe’nin rivâyetine göre Peygamber Efendimiz (sas) geceleri ayakları şişinceye kadar ibadet ederdi. Hz. Âişe işe kendisine geçmiş ve gelecek günahlarını Allah bağışlamasına rağmen neden bu kadar ibadet ettiğini sorunca; “Şükreden bir kul olmayayım mı?” Buyurmuştur. Ashâbının kendisini aşırı tâzimde bulunmasını yasaklamış ve Allah’ın kulu olduğunu vurgulayarak kulluk kavramının önemine dikkat çekmiştir.
Allah’a kul olmak ile ilgili birçok ayet-i kerime bulunmaktadır. “Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınasınız.” (Bakara, 2/21) “Ey iman edenler size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve yalnızca O’na kulluk ediyorsanız (yine yalnızca) Allah’a şükredin.” (Bakara, 2/ 172) Allah-u Teâlâ Zâriyât sûresi 56. âyette şöyle buyurur: “Ben cinleri ve insanları ancak bana (ibadet ve itaatle) kulluk etsinler diye yarattım.” Âyetten insanın yaratılış gayesinin Allah’a itaat ve kulluk etmek olduğu anlaşılıyor. Kulluk sadece namaz, oruç gibi belli ibadetleri yerine getirmek değil tam bir teslimiyetle Allah’a itaat etmek, emirlerine uymak, O’nun rızasını kazanacak amellerde bulunmak ve yaptığı her işi Allah’ın gördüğü bilincinde olarak yaşamaktır. Allah’a kul olan insan güzel ahlâkı kuşanır, günahlardan uzak durmaya çalışır, ibadetlerinde ihlâslı olur. Kulluk, belli alanlara ve zamanlara hapsedilecek bir konu değildir. Bir Müslüman Allah’a kulluğu hayatının merkezine almalı ve nefsani arzularının peşinden koşarak hayatını sürdürmemelidir. İçerisinde bulunduğumuz zaman itibariyle günahların çok artması sebebiyle nefsimiz bize bu şartlarda kulluk yapmanın imkânsız olduğunu söyleyebilir. Ancak her şartta Allah’a kulluk etmek mümkündür. Allah’ın insanları uyarmak, onlara güzel örnek olmak, onları hak dine çağırmak için gönderdiği Peygamberlere kavimleri inanmamış, onlara işkenceler etmiştir. Buna rağmen onlar Allah’a kul olmaktan, insanlara tebliğ etmekten, hakkı tavsiye etmekten vazgeçmemiştir.
Emirlerin bir kısmını yerine getirip bir kısmını yerine getirmemek kulluk tanımıyla bağdaşmaz. Çünkü kullukta aslolan tam bir teslimiyet göstermektir. Kulluk hayatın bütün alanlarını kapsamalıdır. Dünya hayatı küçük görülecek ve terk edilecek bir hayat değil; ibret alınacak, nimetlerinden şükredilerek istifade edilecek, imar edilecek ve başkalarına faydalı olunacak bir dünyadır. Rabbimize bize verdiği nimetlerden dolayı şükretmek, O’nu her daim zikretmek, O’nun yüceliğini tefekkür etmek kulluk vazifelerimizdendir. Allah bizleri kendisine hakkıyla kulluk edebilenlerden eylesin.