Medine Vesikası onu değerlendirenler tarafından farklı isimlerle anılmıştır. Bu vesikanın basit bir mukavele olduğunu ileri süren kişiler olduğu gibi bazı müellifler ise bunun Hz. Peygamber (sas) tarafından tek taraflı beyan edilmiş bir beyanname, taahhütname veya tavsiyename ve hatta bazıları sadece bir program mahiyetinde olduğunu ileri sürmüşlerdir.[1] Hamidullah ise bu vesikanın yeryüzünde yazılan ilk anayasa olduğunu söylemektedir.[2] Resûlullah (sas), Medine’ye hicret ettikten sonra İslâm Devleti’nin temellerini atarak Medine toplumunu birleştirdi. Bunun için muhacirler, ensar ve Yahudiler arasında bir barış ve sulh anlaşması yaparak bunu yazdırdı. Ayrıca muhacirler ve ensar arasında kardeşlik bağlarını kurdu.[3] Vâkıdî de geçen rivayete göre ise Resûlullah (sas), Medine’ye hicret ettikten sonra Yahudilerin hepsini çağırarak onlarla bir antlaşma yapmıştır.[4]
Medine Vesikası olarak adlandırılan bu antlaşma tek parça halinde hadis kitaplarında bulunmamakla beraber bazı bölümlerinin hadis külliyatı içinde geçtiği belirtilmektedir.[5] Tek parça halinde ise klasik kaynaklarda bulunmaktadır.[6] Arapça tenkitli neşri ise Hamidullah tarafından yapılmıştır.[7] Batı diline ilk olarak Wellhausen tarafından tercüme edilmiş ve vesika bu tercümede kırk yedi maddeye ayrılmıştır. Türkçeye ise L. Caetani’ye ait İslâm Tarihi eserinde tercüme edilmiştir. [8] Wellhausen ve Caetani eserlerinde vesikanın sıhhatine leke sürecek hiçbir delil bulamadıklarını itiraf etmektedirler. Vesikanın Medine’ye hicretten sonra kaleme alındığında bir ihtilaf olmasa da hicri kaçıncı yılda yapıldığı ihtilaflıdır. Wellhausen ve İbn İshâk, vesikanın Bedir Savaşı’ndan daha önce yapıldığını ileri sürmektedirler. Alman müsteşriklerden Grime ise Bedir Savaşı’ndan sonra yazıldığını söylemektedir. [9]
Bu antlaşmanın bir oturumda mı yoksa ihtiyaç oldukça değişik zamanlarda madde eklenerek mi yapıldığı da ihtilaflıdır. İbn Hişâm ve Vâkıdî’nin eserlerinde Yahudilerin de çağrılarak onlarla antlaşma yapıldığı beyan edilmektedir.[10] Hamidullah da iki ayrı vesikanın birbiri ardına eklenerek bize ulaşmış olabileceği ihtimalini kabul ederek[11] müslim veya gayrimüslim Arap kabilelerinin aynı vesika sayesinde müttefik olduklarının düşünülmemesi gerektiğini vurgular. Yahudilerin durumunu ise, efendi durumunda olan Müslüman-Arap topluluğuna sığınma, katılma şeklinde tavsif eder. Durumun bu şekilde gelişmesinin de dışarıda bir zafer kazanıp, içeride de durumlarını iyice kuvvetlendirdikleri zamana denk geldiğini beyan eder. Buna ise vesikanın Müslümanlarla ilgili olan 16. maddede Yahudilere açık..