“Müslümanlar olarak henüz bugünü, hâlihazırda yaşadıklarımızı, başımıza gelenleri ya da maruz kaldıklarımızı tümüyle anlayabilmiş ve yorumlayabilmiş değiliz. Bu sebeple gelecekte neler olabileceği üzerine kafa yormak fazlasıyla ‘fantastik’, belki de lüks geliyor.”
Kimlik siyaseti, gündelik hayat, beden sosyolojisi, teknoloji-toplum ilişkileri gibi konularda önemli eserlere imza atan araştırmacı-yazar Nazif Şişman’la “kadîm, doğal/fıtrî insan [Allah yaratımı]” ile günümüzde baş döndürücü bir hızla ilerleyen(!) biyoteknolojinin imkânlarıyla yaşamımıza dahil edilmek istenilen yeni bir tür “tasarım insan [kul yapımı]” projeleri üzerine konuştuk. Doğrusu insanın geleceği hakkındaki “öngörüler” bizleri tekrardan “korku ile umut” arasındaki duruşumuzu sorgulamamıza vesile oldu…
Röportaj: Abdulaziz Tantik
Kader ve Tasarım Arasında Yeni İnsan başlıklı bir kitabınız var… “Kader” ve “tasarım” iki ayrı şey mi ki ayrı olarak betimliyorsunuz? Size göre kader ile tasarım arasındaki fark nedir?
Yeni İnsan kitabı yeni yayınlandığında düzenlenen ilk tartışma toplantılarından birinde Recep Alpyağıl Hoca, isme itiraz etmiş ve tasarım ile kader kavramı arasında bir zıtlık olamayacağını, tasarımın da kader içinde değerlendirilebileceğini söylemişti. Çünkü Allah insana nizam vermiştir, yani onu tasarlamıştır, demişti. Ayrıca günümüz ilahiyat literatüründe, özellikle de evrim karşıtı tartışmalarda “tasarım” kavramının sıkça “nizam” kavramının karşılığı olarak kullanıldığını belirtmişti. Bu yüzden başlıkta daha farklı bir kavram seçilebilirdi, hatta seçilmeliydi hocaya göre. Ama bu itirazın kaynağı, sanıyorum disiplinlerin kavramlara yüklediği farklı anlamlarla alakalı. O zaman kendisine izah ettiğim bu durumu, derginin okuyucuları için de izah etmemin özellikle önemli olduğunu düşünüyorum.
Tasarım kavramını ilahiyat arka planından okunduğunda böyle bir karşıtlık elbette söz konusu değildir. Her şey Allah’ın nizamı/tasarımı çerçevesindedir. Oysa ben burada geç modern ya da ileri modern denilen dönemde bireylerin hayatları ve bedenleri üzerinde aşırı kontrol sahibi oldukları şeklindeki anlayışın hâkim olduğu bir vasata işaret etmeye çalışıyorum. Eyleyen bireyin kendini inşa ettiği bu süreçte, yeni biyoteknolojiler de onu destekleyici bir işlev görüyor. “Kesbi/verili/given” hiç bir unsurun olmadığı, bireyin sınırsız bir kurgu olduğu şeklindeki kabulün tıp endüstrisinin verdiği ivmeyle aldığı yeni şekle, biraz da provokatif bir gönderi, “tasarım” ifadesi. İmajlı ve metafor barındıran böyle bir isimlendirmeyi özellikle tercih ettim.
Başka bir kitabınızda da benzer bir karşıt kavram ikilisi kullandığınızı..