Fatih Sultan Mehmet Han 1463-1464 yıllarında Bosna’yı Osmanlı topraklarına dahil edince bir medeniyeti de fethettiğini sonraki yüzyıllarda daha iyi anlaşılacaktı.
Osmanlı İmparatorluğu ile Bosna Krallığı ve müttefikleri Macar Krallığı ile Hersek Düklüğü arasındaki geçen savaştan sonra Bosna’nın Osmanlıya dahil olmasıyla Balkanlar efsanesi başlamış ve Fatih nesli dediğimiz evlad-ı fatihan ifadesi Balkanlara has özel bir tabir olmuştur. Bu fethin ardından farklı dilde ve farklı kökende bir millet daha uçsuz bucaksız Osmanlı Coğrafyasına dahil olmuş ve Bosnalılar arasında İslâmiyet hızla yayılmaya başlamıştır.
Bosna toprakları artık Rumeli Beylerbeyliğine tabi olarak 1463 yılında Bosna sancağı namıyla anılmaya başlamıştır. Bosna Sancağı Osmanlı Devleti’nin batıya doğru genişleme faaliyetlerinde bir uc bölgesi niteliğinde idi. Daha önce Üsküp sancağının oynadığı siyasî ve askerî ileri karakol olma özelliği kurulduğu tarihten itibaren Bosna sancağına geçmiştir.
Bosna sancağı, civar sancaklar için merkezî bir sancak görevi üstlenmiş ve bu sancaklara göre dâimâ öncelikli bir konuma sahip olmuştur. Bu özellik sebebiyle de 1580’de Bosna eyaleti ile bir üst idari makama yükseltilmiştir. Bosna Eyaletine bağlı sancaklar, Bosna (eyaletin merkezi olan sancak), Hersek Sancağı, Klis, İzvornik, Kırka (Lika), Zaçasna ve Bihaç sancaklarından ibaret gösterilir.
Biz bu gezi yorum köşemizde her biri ayrı bir hikaye olan evlad-ı fatihan namıyla gönlümde ayrı bir yeri olan Balkan şehirlerinin en değerli halkalarından birisi Prizren’den bahsedeceğiz. Şu an Kosova’nın ikinci büyük şehri olan her tarafı Osmanlı izleri ile dopdolu olan Prizren’den… 1889’dan itibaren Bosna eyaletine bağlı müstakil bir sancak statüsüne yükseltilerek yüzyıllarca taşıdığı Osmanlı izlerini taçlandıran Prizren sancağı şehrin her yanına dağılmış olan cami, medrese, hamam ve derviş tekkesiyle Balkanlar’daki İslâm kültürünün en önemli merkezlerinden bir olmuştur.
Bugün dahi Prizren, Balkanlar’da Saraybosna ve Üsküp’ten sonra en çok tarihî caminin bulunduğu şehir olup bunlar bütün bölgenin en görkemli eserleridir.
Bu görkemli camilerden biri Osmanlı’nın Arnavut kökenli vezirlerinden biri olan Sofu Sinan Paşa tarafından 1615’te yaptırılan Sinan Paşa Camii ve medresesidir. Cami şehrin mimari özelliklerini taşıyan, Balkanlar’ın en âbidevî Osmanlı eserlerinden biridir. Ve Balkan gezilerinin vazgeçilmez bir durağıdır.
Prizren geçmişte olduğu kadar bugün de hâlâ tasavvufî yaşamın aktif bir merkezi halindedir. Hala faal olan Kadiriyye dergâhı, Rifaiye Tekkesi, Halvetî Dergâhı, Bektaşiliğin kolu olan Melami tekkesi gibi yüzyıllar içinde birçok tasavvufi dergâha ev sahibi yapmıştır Prizren.
Sinan Paşa Camii’nde kılınan namazın manevi lezzeti mi Halvetî dergahındaki manevi ziyafet mi taş köprüden geçerken Osmanlı ordusunun heyecanını hissetmek mi desem her biri yüzyılların Osmanlı izini saklayan muhteşem eserler hala dimdik ayakta.
Bizim hikayemiz Boşnakça konuşan Kosovalılara Boşnakça meal dağıtımı için uğradığımızda başlamıştı. Eğitimini Bursa Uludağ İlahiyatta yapan Prizren müftümüzle birlikte Bayraklı Camii’nde öğle namazını müteakip Boşnakça meal dağıtımı yaptıktan sonra şehrin içindeki birkaç camiye de uğrayıp cemaate meal dağıtımı yaptık. Yakın köylerden birine gitmek istediğimizi beyan edince hemen hazırlıklar yapıldı. Prizren müftüsü ve heyeti ile birlikte iki araç Prizren’in dışına doğru yola çıktık.
Gora dağlarında bulunan Türklerin yoğun olduğu Gora köylerinden birine misafir olmak üzere ilerliyoruz. Yeşilin ve tarihin bu kadar muhteşem uyumlandığı nadir bir inci gibi duran Prizren, dağın yükseklerine çıkınca panoramik bir göz kamaştırıyor.
Yaklaşık yirmi beş otuz kilometrelik bir yolculuktan sonra bir Gora köyüne giriş yapıp köyün camisine uğruyoruz. İmamı Türkiye’de eğitim almış cami de köyün çocukları Kur’ân eğitimi alıyorlardı. Duaları, sureleri, okuyuşlarını dinledik. Biraz Kur’ân tilaveti yaptılar, bir Anadolu şehrinde yaz Kur’an kursu talebeleri gibi leziz bir manevi ortamı izledik hayranlıkla.
Bir müddet sonra talime kısa bir mola vererek çocuklara Boşnakça meal hediye ettik. Ailelerine selam iletmelerini Türkiye’den geldiğimizi bildirmelerini söylerken inanılmaz bir heyecan duyduğum hala aklımda. Balkanlar sizi Osmanlı kimliğinin içine çeker kimlik kargaşanızı giderir ve nasıl muazzam bir tarih şeridinde yaşadığınızı anlatarak sizi uğurlar. Tüm hücrelerinizle bir evlad-ı fatihan bir Osmanlı torunusunuzdur Balkanlar’da.
Sırbistan Sancak bölgesine geçmemiz gerektiği için köyün imamımın yemek ve ikram teklifini kibarca kabul edemediğimizi bildirdik.
İmam bizi uğurlarken “Tıpkı Anadolu’daki bir Müslüman köyü gibi buralar hocam.” dedim imama gülümseyerek. İmam da “Hocam biliyor musunuz bu köyden yedi ailenin erkek çocuğu Çanakkale Savaşı’na katılarak şehit oldu” deyince nutkumun tutulduğunu hatırlıyorum. Hiçbir kitapta yer almayan hiçbir tarih dersinin vermediği bu hazin manzara karşısında uzun süre kendimi toparlayamadığımı hatırlıyorum. Araç köyden ayrılırken vedalaşırken ve sancak bölgesine geçerken aklımda hep bu vardı. Kosova Müftüsü’nün vedalaşırken resmi kayıtlara göre tüm balkanlardan yaklaşık yetmiş bin kişi Çanakkale’ye gitti şeklindeki bilgisi de tüm tarih bilgilerimi altüst edecek değerde bir bilgiydi.
Prizren, Kosova, Balkanlar bende başka bir boyuta evirilmiş. Her taraf Çanakkale kokuyordu adeta. Balkanlardan bir dağ köyünden bir genç yaya bir şekilde binlerce kilometre yol yürür ve neden Çanakkale’ye gelip Osmanlı saflarında şehit olurdu. Kim için ve ne için? Başkanları anlamaya ve gezmeye bu soruyla başlamak gerekiyor galiba. Saraybosna’da Hüsrev Paşa Camii de ezanı dinlerken bu soru Arnavutluk’ta İşkodra medreselerinde bu soru, Sancak bölgesinde Tuna Nehrini izlerken, Üsküp’te Murat Paşa Camii’nde Cuma Namazı kılarken Ohrid’deki tekkede posta oturup tesbih çekerken bu soru sizi bırakmıyor.
Evlad-ı fatihan yurdunda Osmanlı evladı olmanın gururunu yaşamak ve baştan sona Osmanlı kokusunu ruhunu içinize çekmek için Prizren sizleri bekliyor.