Muhterem Hocam, Malumunuz Siyer’in En Temel Kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir. Siyer-Kur’an ilişkisi bağlamında, Hz. Peygamber’in ve Aziz kitabımız olan Kur’an-ı Kerimin anlaşılması konusunda neler söylersiniz?
Bilindiği gibi Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayeti belli olaylar üzerine inmiştir.Sebeb-i nüzûl dediğimiz bu. Resûlüllah’ın savaşları başta olmak üzere bütün hayatına siyer deniyorsa siyer hakkında Kur’an-ı Kerim’in söyledikleri elbette önem arz eder. Ben tarihçi değilim, ama biz biliyoruz ki tarihçiliğin, tarih yazmanın ya da tarihi tespitin de kendine has yöntemleri var. Yazılan tarihin nesnel ve vakıaya olabildiğince mutabık olması önemli. Yine biz biliyoruz ki Kur’an-ı Kerim“söylediklerinde şüphe olmayan bir kitaptır”. O halde onda Resûlüllah zamanına ait bir bilgi varsa o bilginin hakikat olduğundan şüphe etmeyiz. Ancak yine biliyoruz ki Kur’an-ı Kerim kronolojik bir tarih kitabı da değildir. Orada ancak olayların önemli noktalarını belli bir zamansal süreç içerisinde olmadan görebiliriz. O zaman meseleye tersinden bakıp şöyle de diyebiliriz: Siyer çalışmaları ya da siyer yazımı Kur’an-ı Kerim’e muhtaçtır, onsuz olamaz; ama Kur’an-ı Kerim‘in doğru anlaşılması da siyerin bilinmesine muhtaçtır, siyeri çok iyi bilmeden Kur’an-ı Kerim’i anlamamız da mümkün olamaz. Onun için İbn İshak, İbn Hişam gibi ilk siyer kaynakları önemli olduğu gibi, ilk hadis müdevvenatının özellikle siyer bahisleri de önemlidir.
O halde her birinin fonksiyonu farklı olmak üzere bu kaynaklar birbirini tamamlar, tarihi olayların sağlamasını yapar ve büyük resmin ortaya çıkmasını sağlar.
Geleneksel siyer kaynaklarında Kur’an-ı Kerim yeterince kullanılmış mıdır? Kur’an-ı Kerim’in siyerin kaynağı olarak okunmasında nasıl bir yöntem izlenmelidir?
Sanıyorum bu soru soruluncaya kadar siyer kitaplarının Kur’an-ı Kerim’den yeterince yararlanıp yararlanmadığı meselesi aklımıza çok gelmiş değildir. Ama sorunlunca anlıyoruz ki, evet gerçekten siyer kitapları ele aldıkları konulara dair Kur’an-ı Kerim’de ibaresiyle ya da işaretiyle neler vardır, neler söylenir meselesine yeterince bakmamış olabilirler. Bugünlerde bitirdiğim sure olduğu için söylüyorum, mesela Enfâl Sûresi çerçevesinde bir Bedir harbi, Tevbe Sûresi çerçevesinde bir Tebük seferi anlatılmış olsa karşımıza çok daha farklı bir manzara çıkar. Yani hayat bir bütün; hukuku, ahlakı, savaşı ve barışı ile bir bütün. Bedir’de ganimet taksiminden söz edilirken bir mümin teslimiyeti ve ahlakı da sorgulanır. Keza bir Tebük seferinde teslimiyet kalbin halleri ve nifak üzerinde durulur. Huneyn günü kibrin ve gururun zafere engel olması anlatılır. İşte Kur’an-ı Kerim olaya önemli yönleriyle bir bütün olarak bakar. Yani tarih ve onun bir parçası olan siyer de her şeyden önce bir derstir, ibrettir, duygu ve ahlak eğitimidir. Bunun böyle olması işte Kur’an-ı Kerim’in ancak tarihi olaylarla ilgili olarak işaret ettiği manevi ve ahlaki boyutların bilinmesiyle mümkündür. Bunun için diyebiliriz ki, mesela Enfâl suresini anlayacaksak Bedir harbini orijinal ve ilmî usullerle yazılmış siyer kaynaklarından iyice okumalıyız. Aksine Bedir harbini yazacaksak Enfal Sûresi’ni, hatta Âl-i İmrân Sûresi’ni tefsir usûlü çerçevesinde çok iyi tahlil etmeliyiz. Hendek harbi için Ahzab Sûresi de böyledir.