Muhterem Hocam, Malumunuz Siyer’in En Temel Kaynağı Kur’ân-ı Kerim’dir. Siyer-Kur’ân ilişkisi bağlamında, Hz. Peygamber’in ve Aziz kitabımız olan Kur’ân-ı Kerim anlaşılması konusunda neler söylersiniz?
Kur’ân-ı Kerim elbette Allah’ın kitabı olarak vahyi gerçeklik olarak Efendimiz’in (sas) kalbine/gönlüne Cebrail (as) vasıtasıyla indirildi ve nakşedildi. Elbette onu insanlara tebliğ edecek olan, eden ve aynı zamanda tebliğ etmekle kalmayıp hayatına aktararak örnekleyecek olan, örnekleyen Efendimiz’dir (sas). Peygamber’in (sas) örnekliği, O’nun (sas) tefsiri, tebyini, beyanı, açıklaması olmadan elbette Kur’ân-ı Kerim’i doğru anlamak, hayatımıza aktarmak ve onun talimatlarını gereği gibi yerine getirmek mümkün olmaz. Efendimiz’in (sas) devreden çıkarılması dahilinde, Kur’ân-ı Kerim’in ahkamı hükümleri oraya buraya çekilen mücerred cümleler ve sözlerden ibaret kalır. O yüzden Allah Teala bir peygamber göndermeyi bir resûl, bir nebi göndermeyi takdir buyurdu ve ona uyun dedi: “…etı’ullah ve eti’urrasul/Allah’a itaat edin, resule itaa edin…” buyurdu. Hem insanlığa örneklik model olarak da hayatı Kur’ân olarak da bir misal olarak da Efendimiz’i (sas) işaret buyurdu. Hani çok meşhurdur Aişe annemize sorulduğunda: “Efendimiz’in hayatından, ahlakında bize bahseder misin?” “Siz Kur’ân okumuyor musunuz? O’nun (sas) ahlakı Kur’ân dı”buyurdu. Bu yüzden Siyer-i Nebi’nin,Efendimiz’in hayatının ve ahlakının anlaşılmasında Kur’ân ölçüdür, Aişe annemizin oradaki işareti ile. Hatta bazen bu sorulara “O’nun ahlakından, hayatından bahseder misiniz?” sorularına Aişe annemizin verdiği benzer cevaplar bazen daha nokta atışı diyebileceğimiz cevaplar da vardır. Bir keresinde “Siz Mü’minun Suresi’nin ilk on ayetini okumuyor musunuz? İşte O’nun (sas) ahlakı budur.” Yani Mü’minun Suresi’nin ilk on ayetine baktığımızda kurtuluşa erecek olan, felaha erecek olan mü’minlerin neleri yapması gerektiği Efendimiz’in örnekliğinde, ahlakında, yaşantısında, sünneti seniyyesinde, siret-i nebisinde tecelli ediyor. Kurtuluşa vesile olacak olan ilk sebebin, kurtuluşun ilk ilkesi olan prensibi olan huşu içinde namaz kılmayı ondan öğreneceğiz. O’nun için Peygamber (sas) buyurdu ki: “Beni namaz kılarken nasıl görüyorsanız, öyle kılın.”Bu Kur’ân’ın anlaşılmasında ve Sünnetin anlaşılmasında bu ikisinin birbirinden koparılamaz olduğunun muhteşem bir örnekliğidir. Tabiki arkasından boş işlerden yüz çevirmek, Allah yolunda malını infak etmek, namusunu iffetini korumak, verdiği sözlerde durmak, sözünü yerine getirmek ve diğer ilkeleri de Efendimiz’in yaptığı gibi uygulamayı gerektirir. Hatta Efendimiz (sas) “Haccın menasikini benden alınız.” Keza bu zekat için böyledir. Gene “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” buyurmuştur Efendimiz (sas). Dolayısıyla o mekarim ahlakı, güzel ahlakı ondan öğreneceğiz. “Beni Rabbim edeplendirdi ve ne de güzel edeplendirdi.” İşte Efendimiz’i edeplendiren Efendimiz’in hayatını şekillendiren şey Kur’ândı. Kur’ân’ın anlaşılmasında Efendimiz’in sireti, sünnet-i seniyyesi, elbette sözleri, hadis-i şerifleri belirleyicidir. Mutlaka kesinlikle hesaba katılmalıdır. Dikkate alınmalıdır, uyulmalıdır. Ama Efendimiz’in (sas) hayatını incelerken anlarken kavrarken de Kur’ân-ı Kerim’de Peygamber’in (sas) hayatında iken berhayat iken uyarılar, ikazlar, Rabbimizin yaptığı yönlendirmeler, hükümler, talimatlar, emirler ve yasaklar da kesinlikle dikkate alınmalıdır ki sağlam, doğru bir siyer çalışması yapılmış olsun. Efendimiz’in hayatıyla ilgili bilgilerin sağlamasında kıstas Kur’ân-ı Kerimdir. Kur’ân-ı Kerim’in pratik alana, hayatın bütün alanlarına aktarılmasında örneklik, rol model ve ölçü de Efendimiz’dir (sas).
Geleneksel siyer kaynaklarında Kur’ân-ı Kerim yeterince kullanılmış mıdır? Kur’ân-ı Kerim’in Siyerin kaynağı olarak okunmasında nasıl bir yöntem izlenmelidir?
Tabiki Siyer-i Nebi dediğimizde Efendimiz’in (sas) hayatı dediğimizde konu ile çok geniş bir külliyat oluştu. İlk dönem İbn Sa’d’ın Tabakât’ından İbn Esir’in kitabına kadar günümüze pekçok eser ortaya konuldu ve hâlâ konulmaya devam ediyor. Lakin bu konuda esas ölçü Kur’ân-ı Kerim olmayınca Kur’ân-ı Kerim’deki yönlendirmeler, talimatlar, ikazlar; Efendimiz hayatta iken sahâbe-i kiram’a ve bizzat kendisine yönelik uyarılar dikkate alınmadığı zaman bazı yanlışlara düşülebiliyor. Bu açıdan Kur’ân’ın öncelikle Efendimiz’in (sas) hayatına tekabül eden yerler dikkatle incelenmesi lazım. Bir tek örnek üzerinden açıklamak gerekirse söz gelişi Siyer kitaplarının bir bölümünde önemli bir kısmında Efendimiz’in (sas) on-on iki yaşlarında iken bir de yirmi beş yaşında iken Şam tarafına yaptığı bir seyahat sırasında önce on iki yaşında iken Rahip Bahira ile daha Nestura ile karşılaştığına dair bilgilerde o kadar abartı yer alır ki Efendimiz’in(sas), peygamber olacağını her iki zatında bizzat sanki kendisine söylediğini hatta etrafındakilere ifade ettiğini ve dolayısıyla sanki Peygamber’in (sas) kendisine vahiy geldiğinde Hira’da bu kadar şaşırmasının bu kadar telaşa kapılmasında anlamı olmaması gerektiği bir sonuç çıkarmak gerekiyor ki burada bir çelişki var. Nereden kaynaklanıyor? Üç tane ayeti dikkate almamaktan kaynaklanıyor. Kasas Suresi’nin son ayetlerinde Şura Sure si’nin sonlarına doğru Rabbimiz Teala buyuruyor ki: “(Ey Muhammed) Sen iman nedir, kitap nedir bilmezdin.”“Sen kitabın sana vahyolunacağını ummazdın.” Keza Duha Suresinde “Biz seni yolunu şaşırmış ne yapacağını bilmeyen bir halde bulduk ve sana yol gösterdik.” Şimdi bu ayeti kerimeler dikkate alınmadığı zaman hatta doğduğu zaman seslendi peygamberliğini iddia etti. Daha kırk yaşından önce vahiy gelmeden önce Efendimiz’in (sas) sanki kendisine vahiy geldiği bir peygamber olarak hareket ettiği gibi bir yaklaşımla siyer yazılıyor ki bu hilaf-i hakikattir. Doğru değildir. Elbette Efendimiz’in (sas) peygamberlik öncesi dönemi çocukluğu, doğumu doğmadan önceki ahvali temiz bir soydan gelmiş olması, kirliliğe bulaştırılmamış olması, peygamberliği taşıyabilecek şahsiyete, karaktere sahip olarak yetiştirilmiş olması, Rabbimiz tarafından özel olarak korunmuş olması başka şeydir; ama 610 yılında “ikra” ile başlayan vahiy sürecinin sanki daha önce başladığı gibi bir yaklaşımla değerlendirmek başka bir şeydir.
Buradan hareketle maalesef oryantalistler batılı İslam düşmanları Peygamber (sas) hakkında işte bu abartılı yorumları da kaynak göstererek sanki Peygamber (sas) bir rahipten zaten birşeyler duymuştu. Çok zeki bir insandı. Sonra başka bir rahiple zaten görüştü. Bazı Hristiyanlardan da duyumları vardı. Bunları oturup kaleme aldı gibi iddialara, iftiralara gerekçe oluşturan bir takım hilaf-i hakikatlarla karşılaşıyoruz ki bu Kur’ân-ı Kerim’in ayetlerinin dikkate alınmamasından kaynaklanıyor. Bu meseleyi şöyle bir cümle ile bitirmiş olalım: Efendimiz’in (sas) sireti de sünneti de hadisi şerifleri de Kur’ân ölçüsüne vurulmadan Kur’ân ana kaynağı ele alınmadan anlaşılamaz. Doğru kavranılamaz.