Menü
Ersin Çelik
Ersin Çelik
Soykırımın Hesabını Boykotla Sorabiliriz
Ocak 24, 2024
Yazarın Tüm Yazıları

Aslında boykot fıtratımızda var. Hatırlayalım, ta çocukluktan başlar. Bizler anımsamayız belki ama annelerimiz ve etrafımızdaki büyükler inatçı çocukluğumuzu asla unutmazlar. Yemek yememeler, bir isteğimiz hemen olsun, istediğimiz alınsın diye diplere kuyulara çekilmeler, küsmeler ya da yaygarayı basmalar ilk boykotlarımızdır. Dirençli çocuklara, bir kaşık daha fazla mama yedirmek için türlü oyunlar ve şirinlikler yapan, oyalama taktikleri geliştiren anneler de ilk boykot kırıcılardır.

Bir çocuk annesine ne kadar direnebilirse, bir anne de çocuğuna ne kadar kıyabilirse böyle sürer gider. Bu ilişki ağı dayatma ile olmaz yaradılıştandır. İkonik değil kutsaldır. Çıkara değil merhamete dayalıdır. En önemlisi de maddî değil manevîdir.

Örneklendirmeleri çoğaltabilirim ancak alanım olmayan pedagoji ve psikolojiye girerek haddimi aşmak istemiyorum. Lakin kapitalist düzeni kuranların, insanın doğasını keşfettiğini söylemek mümkün. “Bağlılık” ve “bağımlılık” üzerine inşa edilen yaşamlardan söz ediyoruz.

Marka bağımlılığı ve markaya bağlılık çağın en büyük insanlık sorunu aslında. Logolara, kocaman puntolu etiketlere, renklere, tarzlara zaafımızın geliştiğini itiraf ederek kabullenmiyoruz belki ama maalesef modern çağın ve seküler dünyanın insanları olarak halimiz ortada.

Ancak Gazze bizlere, kendimize gelmemiz ve de esaretten kurtulmamız için bir alan açtı. İsrail’in vahşi katliamları ve soykırımı ile vicdanlı insanların sarsılarak sarıldığı boykotlar, insanlık tarihinin en küresel başkaldırısına dönüşmenin eşiğinde. Bu cümleyi inanarak ve hissederek kuruyorum. İnsanlık büyük bir uyanışın esnemelerini yapıyor.Burada “Boykot etkili oluyor mu ya da oldu mu?” sorusu akla gelecektir. Bana kalırsa etkili oluyor. Daha da olacak. Bu istikrarda ve katılımcısı artarak devam ederse boykot dünyaya nizam verenlerin markalarını sarsacak belki de dize getirecek. Kapitalizmin, garanti para olarak gördüğü sürekli müşteri ağındaki gevşemeler artık aşikâr.

Bir de “Boykot işe yarıyor mu?” sorusu var. Yanıtını şöyle vereyim: Yaradı… Sağlamasını anormal indirimlerden, kampanyalardan ve boykot kırıcı hamlelerden yapabiliyoruz. Starbucks’ın hisselerinin değer kaybetmesi boykotun karşılık bulduğunun en büyük ispatıdır. İçmediğimiz bir bardak kahve ve bundan sonra içemeyeceğimizi ilan etmemiz, Starbucks’un yatırımcısını ürküttü. Bakın çok net bir sonuç var ortada: Bir bardak kahveyi tüketmemenin borsaya etkisi var. Sen bir bardak kahveden vazgeçiyorsun, markanın yatırımcısı senin boykotunu ciddiye alıp hisseyi elden çıkarıyor.

Boykot bir duruş, direniş, karşı koymanın yanı sıra çağın tüketim vebası olan israftan da alıkoyuyor. Boykotun, insanlık için belki de en büyük faydası da böyle bir çıktısı olmasıdır. Emperyalizmin yumuşak işgal araçları olan markalar için de en büyük zarar olacak. ‘Kanaat eden toplumlar’, devrim, değişim ve gelişimlerle ve zamanla tüketim toplumlarına dönüştü. Ancak sosyal medya çağı, yani içine düştüğümüz sanal dünya tek tip ve hızlı tüketen bir toplum inşa ediyor. İnternet hızında tüketen insanlar olduk. İşte ‘bağımlılık hastalığı’ burada karşımızı çıkıyor. Diyelim ki senin yaptığın boykot bir markaya nizam vermiyor. Bu başarısız olduğun ve sonuç alınamadığı anlamına gelmez. Aksine boykot, insanı esaretten kurtarır ve bilinçli tüketici yapar.

Peki boykot yerli sermayeyi nasıl etkiler? Eğer yerli sermaye isterse ekonomimize muazzam hizmeti olur. Batı’ya göre çok daha genç bir nüfusa sahibiz ayrıca bir tüketim toplumuyuz. Marka meraklısıyız da. İnsanlar gönül rahatlığıyla boykot yapabilmek için muadil ve kaliteli alternatifler de arıyorlar. Tamam, o kahve markası İsrail’i destekliyor ama çok da iyi kahve yapıyor imajı var. Eğer İsrail’i desteklemeyen hatta Filistin’e yardım eden yerli bir marka bu algıyı yıkacak kaliteyi yakalarsa ekonomiye olumlu etkileri mutlaka olur. Hatta dünya pazarına açılma imkânı da doğar. Kalite, müşteri sürekliliğini de getirir.

Saydığımız olumlu yönlerine rağmen, ‘Boykot neden bir kesimi oldukça rahatsız ediyor?’ diye bakacak olursak; bu psikoloji biraz değişken. Aslında buradaki mevzu, boykota karşı çıkmak değil, markaları sahiplenmeyi işaret ediyor. Marka bağımlılığı insanlarda, özellikle de gençlerde aidiyet oluşturabiliyor. Bazı markaları kullanmak statü ve sınıflar inşa etti. İdeolojik karşılığı olan markalar var. ‘Sen benim kahve markama karışamazsın.’ diyorlar. Ben bu bağlılığı sadece tüketim alışkanlığının bir tepkisi olarak görüyorum. Daha iyisini ortaya koyarsan aşılabilir. Bir de ‘Benim tek başıma boykot yapmamın nasıl bir etkisi olabilir ki?’ düşüncesinde olanlar var. Bir şey yapmamak ya da yapmak istememek arasında kalanları da söyleyebiliriz. Rahatlarının bozulmasını istemiyorlar. Dertli değiller. Bunlar zamanla aşılabilir. Ancak ırkçılık ve Arap düşmanlığının ülkemizde boykot kırıcı olarak vücut bulduğunu da gördük. İsrail, Türkiye’de bir kamuoyu oluşturma gayretinde. Bunu 7 Ekim’den beri çok net görüyoruz. Irkçılığı yükselen siyasi değer olarak kullanıyorlar. Bu çok tehlikeli. Çünkü örneklerini verdiğim, markayla bağ oluşturmuşları ya da gamsız kitleyi de provoke edebiliyorlar.

Ayrıca sosyal medya çağında gözleri ve kalpleri körleşmişleri insanları boykot gerçekliğine inandırmamız da manipülasyonun insanlığı esir aldığı şu zamanda çok zor. Ancak imkânsız değil. Tamam, ‘Milli Bilinç’ düşüncesi inşası Cumhuriyet öncesine dayanıyor. Fakat bir türlü o asgari müşterek zemin inşa edilemedi. Örneğin 15 Temmuz’da ülkemiz darbe girişimiyle işgal edilecekti. Sivil insanlar çekinmeden canlarını ortaya koyarak vatanı kurtardılar ama birlik ve beraberlik oluşmadı. Sonrasında hatlar daha da keskinleşti. Bağnaz insanların varlığı da önemli aslında. Etki-tepki disiplininde safların sıklaşmasını, rehavete kapılmamayı sağlıyor. Boykotu sürekli hale getirmek, kültür inşa etmek, boykotun düzene meydan okumak olduğu fikrini yaygınlaştırmak ve sivil bir statü imajı inşa etmek, sosyal medya çağının kitlesel eylemine dönüşebilir de. Boykot sabırla, inatla ve stratejiler geliştirilerek yapılırsa 6 ay sonra çok farklı sonuçları konuşabiliriz.

Farklı boykotlara değinecek olursak da başta ünlü ve insan boykotu geliyor. Menajerlerinin yönlendirmesi dışına çıkamayan, sponsor ve proje kaybedeceğini düşünerek soykırıma göz yuman ünlüleri de boykot etmemiz gerekiyor. Dünyaca ünlü oyuncular, şarkıcılar ardını düşünmeden Filistin’e açık destek verirken reklam aldığı markayı düşünerek bebeklerin öldürülmesine ses çıkarmayanları unutmamamız gerekiyor. Eş, dost dahi olsa Filistin’de hiçbir şey yaşanmıyormuş gibi hayatına devam eden insanları boykot etmemiz gerekiyor. Çünkü biz soykırıma destek verenlerin yanında olursak boykot direncimizi kıran faktörler yine bu insanlar olacak. Bunu da en rahat sosyal medya üzerinden yapacaklar.

Medya boykotu de mühim. Küresel medyayı ifşa etmeliyiz. Gazze’yi sadece İsrail bombalamıyor. BBC, CNN International, New York Times, Almanların DW’si ve VOA gibi küresel medya markaları da Gazze’de açık bir savaş suçu işlediler. Yayınladıkları manipülatif haberlerle sivillerin katledilmesine ön ayak oldular. Gün gelecek İsrail yargılanacak. Savaş suçlarının hepsinden tek tek hesap verecek. Ancak o gün işte soykırım destekçisi basını da yargılamamız gerekiyor. Bizlerin böyle bir hedefi, ideali olmalı. Anadolu Ajansı, TRT, Al Cezire, Yeni Şafak ve birçok duyarlı basın kuruluşu, savaş suçu sayılacak tüm delilleri kayıt altına alıyor. Deliller hukuk platformlarıyla paylaşıyor. O deliller arasında basının savaş suçları da var. Gazze’deki hastane katliamının BBC’nin ortaya attığı bilinçli bir iftira öncülüğünde yapıldığı yazıldı, konuşuldu. Bunun yanı sıra İsrail’in ‘savaş suçu işlemediği’ üzerine haberler, köşe yazıları yazarak onların vicdanlarını rahatlatıp soykırıma devam etmeleri için de cesaret veriyorlar. Türk gazetecilerin Gazze sınırları içerisine girmelerine izin vermeyip onları sınırda tutarak Hamas’ın attığı ve demir kubbede yok ettikleri füzeler üzerinden dünyaya hâlâ ‘biz masum ve mağduruz’ mesajı vermeye çalışıyorlar. Ara sıra bilinçli bir şekilde gazetecilerin bulunduğu bölgede demir kubbeyi kapatarak da Hamas’ın attığı füzelerden biri uluslararası basına denk gelse de Filistin’in ne kadar acımasız olduğunu göstersek, niyetinde olduklarını açıkça gözler önüne seriyorlar. Tabii bu esnada Gazze’de, sayısı 70’i geçen gazeteciyi nasıl katlettiklerini duyurmuyorlar. Üzerinde “Press” yazılı yeleği olan o gazeteciler, masumların sesi olamasınlar diye öldürülürken meslektaşları olan BBC, CNN International, New York Times, DW, VOA ve daha fazlası üç maymunu oynuyor. Tel Aviv’de üstlerinde çelik yelek ve kaskla canlı yayın yapıp siren çalıyor diye kendilerini yere atarken, kamuoyunun aklını hafife alıyorlar. İnatla “Hamas katildir” rolü kesmeye çalışırken insanların yanlarından bisikletle gayet rahat bir şekilde geçtiğini görmeyecek kadar hem de.

Ancak gün gelecek onlar da yargılanacak ve biz o medya kuruluşlarının da neler yaptığını unutmayacağız. Onları da aynı kararlılıkla boykot edeceğiz. Çok iddialı konuşmuş gibi olmak istemem lakin ben bir gazeteci olarak kendimi buna hazırlıyorum ve üstüme düşen görevi yerine getirmiş olmayı arzu ediyorum. Filistin’in 75 yılı aşkın süredir yaşadığı bu işgalin, sonu gelmeyen saldırıların, haksız yere alıkoymaların, bebek-çocuk katliamının ve İsrail’in katil bir işgalci olduğunun duyulması için mücadele edeceğimizin de altını çiziyorum.

Önemli olan büyük boykotlar yapmak değil, önemli olan sürekli ve istikrarlı olarak bu boykotu sürdürebilmek. Yarın ateşkes yapıldığında tüm bunlar hiç yaşanmamış gibi aynı markalardan devam etmemek için kolektif ve akıllıca adımlarımızı atmalıyız. Geçmişimizi unutmayacağız. Merhum Aliya İzetbegoviç’in de dediği gibi “Unutulan soykırım tekrarlanır.” Maalesef, Srebrenitsa’da Avrupa’nın ortasında Müslüman Boşnak halka yapılan soykırımı unuttuk ve 28 yıl sonra tekrarlarını yaşıyoruz. Bitirirken çok basit bir önerim olacak; Gazze’deki soykırımını unutmamak ve şahit olduğumuz o büyük acıların hesabını sormak istiyorsak boykotu sürdürmemiz gerekiyor. Bizi ancak kararlı bir irade gelecek günlere taşır. Bu kadar basit düşünmeli ve kararlı olmalıyız.

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Şahitliğin Hakkını Veren Şehir: Gazze...
Recep Songül
Şehit ve Şahit İlişkisi
İbrahim Hanek
Şahitlik ve İhsân
Murat Kaya
Seyr u Sülûk Bir Şehâdet Arayışı mıdır?...
Hamit Demir
İlâhî Şahitlik
Yavuz Selim Göl
RÖPÖRTAJLAR
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
“Eğer insanım diyorsanız, Doğu Türkistan bir insan...
Seyit Tümtürk
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x