Tarih Telakkilerinin Şekillenmesinde Mezhepsel Aidiyetlerin Rolü
Doç. Dr. Mehmet Kalaycı
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Mezheplerin olgusal gerçekliklere dönüşmesi, Hz. Muhammed’in (sas) vefatından sonraki süreçte gerçekleşen bir hadisedir. İmamet meselesi özelinde başlayan görüş ayrılıkları zamanla büyümüş ve derinleşmiştir. Müslümanların karşı karşıya gelmeleri, uzun süre hafızalardan silinmeyecek travmalar ve gerilimler üretmiştir. Yaşanan pratik hadiselerin sonradan teorik muhasebesi yapılmış ve mezheplerin nüvesini oluşturacak fikir ayrılıkları ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu ayrılıklar zamanla toplumsal farklılaşmalara dönüşmüş ve mezhep adı altında kurumsallaşarak günümüze kadar gelmiştir. Mezhepler; odağında insanın yer aldığı, bununla birlikte sadece insanla mukayyet olmayan ve heterarşik bir ilişki içerisinde din, siyaset, kültür, ekonomi gibi pek çok hususun eşlik ettiği çok yönlü bir süreç içerisinde oluşurlar. Bundan dolayı, mezhepleri ele alırken şu iki hususu göz önünde bulundurmak elzemdir: İlk husus, mezheplerin dinî ve kültürel yalıtılmışlıklar olmadığıdır; ikincisi ise bunların bir defada olmuş bitmiş yaratılmışlıklar olmadığıdır. İlk husus, mezheplere bir aidiyet ve kimlik olarak, ikincisi ise süregiden bir süreç olarak bakmayı gerektirir.
Mezhepler söz konusu olduğunda, bunlara dair muhtevanın genellikle kurucu isimlere atfedilen belirli fikir, görüş veya yaklaşımlar üzerinden ortaya konulmaya çalışıldığı görülür. Bir mezhebe mensup olmak da bu türden fikirlere veya yaklaşımlara inanmak üzerinden tanımlanır. Bunun doğruluk payı olmakla birlikte, bir mezhebe mensup olmanın yalnızca bundan ibaret görülmesi doğru değildir. Çünkü mezhepler, kurucu isimlere ait fikirlerden ve görüşlerden çok daha fazlasını bünyesinde barındıran sosyo-politik, dinî-kültürel aidiyet çerçeveleridir. Bu haliyle mezhepler, kurucu bir isimden sonraki süreçte onun ortaya koyduğu kimi görüşler ve yaklaşımlar etrafında çok sayıda insanın kümülatif ve ortak bir çabasıyla gelişen…