Tarihe bakmak
Dr. Necdet Subaşı
Bir tarihin içine doğar, hayata öyle karışırız. Geçmiş, bütün masumiyetimizle bizi kuşatır ve kendi hikâyesine ortak eder. Tarih peşimizden gelir. Geçmişten bugüne taşınan tarih üzerinden sıkça tazelenen bakiye bizden de geleceğe aktarılacak olan değer ve itibarı hakkında bir fikir vermekten daha ötesini gösterir. Kendimizi görürüz, irade ve ihtiyarımızı çarçur etmeyiz.
Tarihler içinde bir tarihe mensup oluruz. Herkesin bir tarihi vardır. Doğuşumuz da atılan adımlarımız da yaşamamız da başlı başına bir tarih olur. Kimi kişisel bir yaşanmışlık olarak tarihe karışır, kimi de tercihlerimizin ürettiği etkiye bağlı olarak tarihler içinde bir tarih olur, hep hatırlanır.
Hayat boyu öğrenmeye devam ederiz. Geçmiş yakamızı bırakmaz. Aklımız sıra ne eskinin yükleriyle bir işimiz olur ne de yeninin sıra dışı etkileriyle. Ama hayat hiç de öyle değildir, tarih varlığını mütemadiyen hissettirir, gerçeklik asla bize kendisini es geçme fırsatı tanımaz.
Tarih büyük ve küçük hikâyelerden oluşan bir toplam olarak hafızamızda yer tutar. Yaşanmışlıklarla aramızdaki mesafe görüntü ve algı çarpıklığına yol açar. “Aslında yaşanılan neydi?” sorusu her geçen gün buna eklenen başka sorularla derinleşir; bulduğumuz cevaplar çeşitlenir, ortada…