Muhtelif eser uluslararası güvenlikle dünya düzeni arasında sıkı bir ilişkinin olduğunu, bir devletin tek başına hegemonik bir güç olamayacağını çünkü hegemonik güç olmak için dünyada küresel barışın hâkim kılınması gerektiğini mesajını vererek eski yunana kadar dayanan dünya düzeni kavramını farklı kollardan ele almıştır.
Eser uluslararası güvenlikle dünya düzeni tartışmaları arasında güçlü bir korelasyonun mevcudiyeti varsayımından hareketle, günümüzde ABD-ÇİN-RUSYA arasında, merkezinde Doğu Akdeniz’in yer aldığı hâkimiyet mücadelesi neticesinde yeni bir dünya düzeninin inşa edileceğini, oluşacak yeni düzenin tek bir hegemonik güç tarafından yönetilemeyeceğini, yeni dünya düzeninin tek bir küresel/süper/hiper güç yerine teknoloji ve dijitalleşme açısından iki kutba ayrılmış bir çoklu liderlik mekanizması yaratacağını ve bu yeni kurulacak dünyada Türkiye’nin etki ve nüfuzunu artırarak bölgesel güç olmaktan küresel bir aktör olma istikametine doğru ilerleyeceğini iddia etmektedir.
Hüsamettin İnaç, Uluslararası Güvenlik, Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye kitabının “Ön Söz”ünde, “Öncelikle eserlerimi kaleme alırken sosyoloji disiplininin kazandırdığı perspektifi bir alamet-i farika olarak hep merkeze aldım. Zira inancım odur ki toplumun ve insanın referans alınmadığı ve sosyolojik çözümlemenin eşlik etmediği bir uluslararası siyaset çalışması eksik kalmaya mahkûmdur.” diyerek bu tür çalışmalarda sosyolojinin önemini vurgular.
İnaç, eserinde “AB Politikalarına Cevap: Yeni Bir Türk Kimliğinin İnşası” başlığı altında, Batı’nın üzerimizdeki emellerini İngiliz Başbakanı Llyod George’un şu sözleriyle özetler: “Türkleri mağlup etmenin yegâne yolu onların elinden kutsal kitaplarını ve dinlerini almak ve geçmişlerini kötülemektir.”