Avrupa merkezli Dünya tarihi kronolojisinde bilim tarihinin başlangıcı modern zamanlar dışında büyük boşluklar taşımaktadır. Bu durum bu boşlukları doldurmaya Batı’nın birikiminin muktedir olmamasından kaynaklanmaktadır. Doğu ilimleri Avrupa merkezli perspektifin bilim ve akademideki otoritesinin gölgesinde yüzyıllardır yok sayılmıştır. Modern bilimler kadim Doğu ilimlerinin üzerine inşa edilmemiş kabul edilse de eninde sonunda çıkış yolları çıkış noktalarında bir şekilde kesişmiştir.
Bu kaçınılmazdı çünkü bilim ve akılcılık devriminin kendinden olmayan her kaynağı dışlayan jakoben tavrı hiçbir şekilde bilimsel mantık çerçevesinde temellendirilemez fakat Doğu-Batı zıtlığı sosyolojik bir bağlamda anlam kazanır. Günümüzde alternatif tıp olarak nitelendirilen sağlık alanındaki geleneksel birikimlerin tümü bugün modern tıpta yavaş yavaş kendine yer bulmaya başlamış toplum tarafından bilinirliği, güvenilirliği ve uygulanabilirliği modern çağ bağlamında değerlendirildiğinde artış göstermiştir.
Alternatif Tıp Aslında Nedir?
Alternatif tıp denilince şüphesiz Çin tıbbı öne çıkar ve ilk akla gelen tedavi yöntemlerinden biri Akupunktur yöntemidir. Fakat alternatif tıbbın asıl kökenleri bilinenden farklıdır. Alternatif tıpla özdeşleşmiş olan Akupunktur yöntemi dahi Uygur Türkleri tarafından bulunmuş fakat Çin tarafından dünyaya yayılmıştır. Turfan’da yapılan kazılarda, insan vücudu üzerindeki akupunktur noktalarını gösteren ve açıklamalar yer alan antik eserler ortaya çıkarılmıştır. Yine Çin’in Sang-Jian’daki kazılarda bulunan taş oymalı resimlerden de anlaşılan ilk akupunktur uygulaması yapanların Uygur Türkleri olduğudur.1 Uygur tababeti veya Uygur tıbbı 5000 yıllık geçmişe sahip kadim bir ilim olmasına rağmen yüzyıllardır Avrupa merkezli bilimin sansürünün yanı sıra Çin işgaline ve tahribatına da maruz kalmıştır. Türk kavimleri tarafından, İslâmiyet’ten önceki Şamanizm döneminde ve sonrasında birikimli olarak gelişen Uygur tıbbı alanında yazılmış pek çok kıymetli eser; yönetim değişiklikleri, taht kavgaları, kavimler arası ve diğer devletlerle yapılan savaşlar sırasında, yakılıp yok edilmiş olsa da bu kadim ilim hazinesi günümüze kadar yaşayagelmiştir.
Uygur Tıbbı Modern Tıbbın Temelini Oluşturur
Uygur tıbbı, Türkistan topraklarının İpek yolu üzerinde bulunmasının bir getirisi olarak başka kültürlerle alışverişte bulunmuştur. Hatta bazı kaynaklarda bahsedildiğine göre İpek Yolu ilaç ticaretinin yaygın bir duruma gelmesinden dolayı “Tıp ve İlaç Yolu” denilebilecek bir mahiyet kazanmıştır. Uygur tıbbı dayanak noktası itibariyle özgün bir niteliğe sahiptir. Mizaçlar teorisi çerçevesinde şekillenen geleneksel tıbbın temelini oluşturan dört mizaç teorisi, yaklaşık 3000 yıl hüküm sürmüş Şamanizm inancından ve bu inanç sitemine bağlı Hunlar zamanından günümüze ulaşan yaklaşık 7000 yıllık bir geçmişe sahiptir.2 Modern tıbbın temelleri, Hipokrat’ tan asırlar önce Türk kavimleri içinde yetişmiş tıp âlimleri tarafından atılmıştır. Dört mizaç teorisi Yunanlı filozof, hekim ve gezgin Hipokrat’a dayandırılsa da yazılı kaynaklar çıkış ve yayılış noktasının Orta Asya ve Yakın Doğu olduğunu göstermektedir.3 Hipokrat her şeyin temelinde var olan dört unsurdan (ateş, hava, su, toprak) ve bunlarda bulunan dört nitelikten (sıcaklık-soğukluk, nemlilik ve kuruluk) bahseder. Bu nitelikler insan vücudunda bulunan sıvıların dağılımından oluşur. Bu dört nitelik; kan, balgam, sarı safra ve siyah safradır.
Tarihte Karanlık Çağ olarak nitelendirilen Orta Çağ’da Müslüman alimler tıp ilminde bir hayli ilerlemiş akıl hastalıkları için dahi özel hastaneler kurmuşlardır. Türkistanlı Müslüman tabib Ali bin Ebilhazm (İbn-ün Nefis) (1210-1290) akciğerlerdeki kan deverânını (küçük kan dolaşımı) ilk defa târif etti ve şemasını çizdi. Avrupalıların bu hususta kâşif diye iddia ettikleri William Harvey ise bundan 300 sene sonra yaşamıştır.4 Türk bilim adamlarından Süheyl Ünver, Uygur Kültürünün yüksek sahasının Tıbba değer vermekle açık olarak ortaya çıktığını söyler. Gerçekten de Doğu Türkistan coğrafyası tarihte tıp ilminin beşiği olma özelliği taşımaktadır.
Dört Madde ve Mizaç Özellikleri
Geleneksel Uygur millî tıbbında sağlık durumunun tespiti için mizaç ilminden faydalanılır. Dört adet mizaç veya hılt vardır. Hılt; dört unsurun vücutta karşılık geldiği dört salgıdan her birine verilen isimdir. Mizaç günümüzde kelime anlamıyla huy, yaradılış anlamlarına gelse de biyoloji, fizyoloji, patoloji, biyokimya gibi alanlarla doğrudan ilgilidir. Hastalıkların ve tedavilerin tespitinin ana kaynağıdır. Günümüz modern tıbbı her hastalık için tek bir tedavi yöntemi önerirken Uygur tıbbı her hastanın mizacına özel reçete uygular. Çünkü mizaçlar hastalıkların yanı sıra doğuştan gelen karakteristik özelliklerin oluşmasında da belirleyicidir. Sıvıların vücuttaki dengesine bağlı olarak değişkenlik gösterir. İnsan vücudundaki 4 temel sıvı veya hıltın birinin diğerlerinden fazla olması mizaçları belirler.
Dört Temel Hılt Şunlardır:
Safravî Mizaç (Kuru-sıcak), Demevî Mizaç (Nemli-Sıcak), Limgavî-Balgamî (Nemli-soğuk), Sevdavî Mizaç (Kuru- soğuk).
Kültür Soykırımı
Modern bilimlerin gölgesinde kalan kadim miras Uygur tababeti ve günümüze kadar ulaşabilmiş reçeteleri Çin tarafından gasp edilmiş ve üzerine konulmuştur. Çin, Uygur tıbbına ait meşhur reçeteleri Çin kültürüne ait öğeler gibi lanse etmektedir. Uygur tıbbı kadim zamanlardan sözlü kültürle aktarıla gelmiş, yazıya geçirilebilen kısmı tahribata uğramış buna rağmen günümüze kadar ulaşabilmiştir. Fakat bugün de işgalci Çin rejimi tarafından gasp edilmektedir. Bu yazıda Doğu Türkistan’da yaşanan insanlık dramının kültür soykırımı tarafının sadece bir alt başlığı olan Uygur Tababeti ele alınmıştır. Uygur tababeti gibi Uygur kültürüne ait daha nice unsur Çin’in kanlı kazanlarında eritilerek özünden koparılmaya ve tarihe gömülmeye çalışılıyor. Doğu Türkistan’da yaşanılan soykırım insan hakları ihlallerinin de ötesinde 3000 yıllık bir medeniyeti köklerinden yok etmeyi amaçlayan çok boyutlu bir politikadır.