Bilge kadim dimdik vakur üzgün ve düşünceli bir insan gibidir Kudüs yüzyıllardır. Zaten hep düşünceli son elli yıldır. Ne ona saygı duyanlar teselli ediyor ne ara sıra ziyarete gelenler. Herkes seviyor ama kimse yanında yok gibi… Sanki yalnızlık sanki yalnız başına yaşamak kaderi gibi…
Kederli, suskun ama vakur ama değerli…
Kudüs’ten, bahsediyorum. Mescid-i Aksanın evinden, Filistin’in varoluş sebebinden İslâm dünyasının şiarından İslâm peygamberinin emanetinden, Selahattin’in gözbebeğinden bahsediyorum.
Hani şu oğullarından Gazze kaza geçirdiğinden beri bir türlü yüzü gülmeyen Kudüs’ten…. Baba dağ gibidir. Ağlamaz belki ama içinde fırtınalar kopar. Kudüs ömrünü İsrailoğullarıyla savaşmaya adamış bir cengaverdir. Mertliğin kaybolduğu bu kaypak coğrafyada türlü hile entrika ve kumpaslara rağmen izzetini şerefini onurunu İslâm’ın harim-i ismetini ömrü ve canı pahasına ödeyen efsane bir bilgedir Kudüs.
Kudüs’ün oğulları kızları ve torunları çok iyi bilirler Yahudi milletine karşı nasıl boyun eğilmez. Ezbere bilirler niyetlerinin akıbetini. Gözü kapalı çözerler sonu gelmeyen İsrailoğulları hilelerini.
Kudüs…. Üç semavî dinin sahiplendiği ender şehirlerden biri yeryüzünde. Kudüs’ün doğu bölgesindeki Eski Kudüs üç semavî dinin de kutsal mekanlarına ev sahipliği yapmaktadır. Kudüs’ün tarih boyunca ve hâlâ uluslararası öneme sahip olma sebebi budur. Yahudiler için Süleyman Tapınağı ve Kenan diyarı, Hristiyanlar için Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği yer ve biz Müslümanlar için Hz. Muhammed (sas) Miraç hadisesinin gerçekleştiği yer olması bölgeyi kutsal saymanın en önemli sebebidir.
Sadece Yahudi, Hristiyan Müslümanlar için değil tüm insanlar için çok önemli bir şehirdir Kudüs’tür. Çünkü bu alan içerisinde Hz. Âdem, Hz. İshak, Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. İbrahim peygamberlerin türbeleri de bulunmaktadır
İslâm’ın en önemli mabedlerinden biri olan Kur’ân’da isrâ mucizesi sebebiyle işaret edilen Mescid-i Aksâ Kudüs’ün kalbidir. Biz Müslümanların ilk kıblegâhıdır Mescid-i Aksâ. Hristiyanlar için Kudüs’ün kutsallığı Nasıralı İsâ’nın bu şehirde çarmıha gerilmesinden ve 300 yıl sonra Azize Helena’nın Hz. İsâ’nın hayatındaki hac noktalarını belirlemesinden gelmektedir. Hristiyanlar için hac mekanıdır Kudüs.
Yahudiler için de Kudüs kutsaldır. Çünkü bizim için Allah’ın peygamberi Yahudiler için Kral Süleyman’ın Yahudilere emanetidir Süleyman Tapınağı. Ama ne garip tecellidir ki İslam’ın simgesi ilk kıblesi Mescid-i Aksâ’nın mimarı da Hz. Süleyman’dır.
Bu noktada peygamberlere hangi pencereden baktığınız çok önemlidir. Peygamberler gönderildiği toplulukların adını yaşatmak için değil Allah’ın elçileri olarak Allah’ın hükümranlığını ilan etmek yaymak ve kurumsallaştırmak için gönderilmişlerdir.
Kral Davud Yahudilerin değil İslâm’ın peygamberidir, Kral Süleyman Yahudilerin kralı değil İslâm’ın peygamberidir. İslâm, Yahudilikte Hristiyanlıkta ve İslamiyet’te anlatılan Allah’ın var ve bir olduğunun ilan edilmesidir ama tahrif edilen Yahudilik ve Hristiyanlıktan bir inanç sistemi olarak İslâm çıkarıldığı için en son din İslamiyet’le birlikte yeryüzüne bu ilanın var olması Yahudileri tatmin etmemektedir.
Kudüs’ü ele geçirme düşüncesi yüzyıllar süren Haçlı seferlerinin çıkış sebepleri arasında yer almıştır. 1098’de Haçlı ordusu Kudüs’e doğru yürüdü ve yolda birkaç Suriye liman kentini ele geçirdi. Ve sonunda 7 Haziran 1099’da nihai hedeflerine ulaşmışlardır.
Selahaddin-i Eyyûbî’nin İslâm dünyasına en büyük hediyesi Kudüs fethi ile başlayan hilalin gölgesinde yüzyıllarca İslam’ın gözbebeği olmuştur.
Yavuz Sultan Selim’le başlayıp 400 sene süren Osmanoğulları döneminde Peygamberimiz’in (sas) emaneti olarak her türlü hürmete layık bir dönem yaşamıştır Kudüs. Filistin şehirleri ve Kudüs’te her yanı kuşatan Osmanlı imzası tarihi eserler bu ihtimamın hâlâ canlı şahitleridir.
Dünya savaşının tüm cihanı saran kaos kuşatmasında maalesef Osmanoğulları’nın tüm çabasına rağmen Filistin Cephesi’nde Kudüs gözyaşları ile İngilizlere teslim olmuştur. O tarihten itibaren başlayan yüzyılı aşan uzun ızdırap hâlâ devam etmektedir.
Üç kutsal sayılan Kudüs’ün barıştan başka seçeneği yoktur 400 yıl boyunca Osmanlı himayesinde tam bir güven ve barış iklimi içerisinde yaşayan Hristiyan ve Müslümanlar nedense son 60 yıldır aynı harcı karmakta güçlük çekmektedirler.
Hz. Ömer’den beri İslâm beldesi olan Kudüs’ün İslâm’ın ne kadar büyük bir toleransla dünyaya barış sunmak için en son din olarak gönderildiği bir kez daha ispat edilmiştir. İki devletli çözüm önerisi bahsi geçen barış harcının vazgeçilmezliğinin ilanıdır.
İslâm’ın hiçbir zaman Yahudiler gibi arz-ı mevud adı verilen hezeyanlara düşme telaşı ve derdi olmamış aksine kutsal mekanları her ortamda her asırda her yönetim altında muhafaza etme gayreti olmuştur.
Hz. Peygamber’in (sas) İslâm beldesi olmamasına rağmen İsrâ-Miraç mucizesinin Kudüs’te vuku bulması ilâhî bir atıf olarak ne kadar manidardır.
İslâm’ın bu perspektifini göremeyen Yahudiler yüzyıllardır arz-ı mev’ûd adı verilen anlamsız bir toprak hegemonyasının peşine düşmüşler ve son 50-60 yıldır da sırf uğurda can almaya insan katletmeye devam etmektedirler.
Yüzyıllardır süren Yahud-Müslim mücadelesinde tüm dünyanın gözleri önünde tarih yeniden kırılmış ve şahid olduğumuz kıyım ve katliamlar yüzyıllardır birikmiş nefretin yansıması olarak tüm yürekleri dağlamaktadır.
Yahudiler tüm dünyada İslâmafobi yerine Yahudafobinin almasının faturasını yüzyıllarca ödeyeceklerdir. Bütün barış iyi niyet İbrahimî dinler platformları çökmüş İsrailoğulları’nın Kur’ân’A ilan edilen yüzü bir kez daha yeni nesle ilan edilmiştir: “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır.” (Maide 5/51). Bu ilâhî hakikatın tüm dünyaya ilanı için binlerce bebek ve kadının şehit edilmesi mi gerekiyordu.
Tüm Kudüs-Gazze-Filistin şehitlerinin şehadetleri hepimiz adına makbul olsun…