Camide kıkırdayan, namaz kılmak yerine arka safta oyun oynamak isteyen çocuklara kızmamak lazım gelir. Zira onlar, bizden öğrendiler kalabalığa kalmadan çıkabilmek için arka safı mesken bellemeyi. Bizden öğrendiler cenaze evine zorla düşürülmüş bir suratla girip zihnine tefekkür elbisesini giydirmek yerine haftalık dizinin tekerrürünü tazelemeyi. Çocuklar bizden öğrendiler Gazze’ye bombalar yağarken “ama o şampuanı kullanmazsam saçlarım dökülüyor” bahanesinin ardına sığınmayı.
Bunları düşünüp ihlâsımı sorgularken aklıma Hanzale b. Rebî (ra) geliyor. Hani şu “münafık oldum!” diye Medine sokaklarında yana yakıla dolaşırken Ebû Bekir’i (ra) telaşlandıran Hanzele.. Olayı bir de onun dilinden dinleyelim.
“Bir gün Ebû Bekirle karşılaştım. Bana “Ey Hanzale nasılsın?” dedi.
“Hanzale münafık oldu.” dedim. O, “Subhanallah sen ne diyorsun?!” dedi.
“Rasûlullah’ın (sas) huzurunda bulunuyoruz. O bize cenneti ve cehennemi hatırlatıyor, sanki (cenneti ve cehennemi) gözlerimizle görüyoruz. Fakat Onun huzurundan çıkınca, hanımlarımızla, çocuklarımızla ve onların işleri ile meşgul oluyoruz. Çok (şeyi) unutuyoruz.”
(Bunun üzerine) Ebû Bekir (ra) “Vallahi mutlaka bizler de bunun (söylediklerinin) benzeri ile karşı karşıya kalıyoruz.” dedi (Hanzale (ra) anlatmaya devam ederek)
“Ben ve Ebû Bekir (Rasûlullah’a) koşup gittik. Nihayet Rasulullah’ın (sas) huzuruna vardık. Hemen ben, Hanzala munafık oldu. Ey Allahın Rasûlü dedim. Rasûlullah (sas) bunun üzerine
“O nedir (o ne biçim söz)” buyurdu. Ben de “Ey Allahın Rasulü! (sas) senin huzurundayken bize cehennemi cenneti hatırlatıyorsun. Sanki gözlerimizle görüyoruz. Fakat huzurundan çıkınca, eşlerimizle çocuklarımızla meşgul oluyor, mesleğimizi icra ediyoruz. Çok (şeyi) unutuyoruz.” Bunun üzerine Rasulullah (sas) “Nefsim kudreti elinde olana yemin olsun ki huzurumda bulunduğunuz hal üzere ve (o şekilde) hatırlamaya (zikirde) devam etseydiniz melekler (evlerinizde) döşekleriniz üzerinde ve yollarda sizinle musafaha ederlerdi. Fakat ya Hanzala! Bir saat ibadetle bir saat dünya işleriyle uğraşınız, yeter” şeklinde üç defa buyurdu. (Riyâzus-Sâlihîn, 14/140) İşte Efendimiz’in (sas) “Ashâbım gökteki yıldızlar gibidir onların izinden ayrılmayın.” dediği önderlerimiz ve onların nifak hassasiyetleri böyleydi. Bütün bunları okuduğum zaman aklıma şu soru geliyor: Ya Hanzele (ra) o gün münafık denmiş olsaydı bugün bizi hangi kelime anlatıyor olacaktı? Çocukların bizden öğrendikleri bu hasletler hangi kavramın altına sığdırılabilirdi? Hamd olsun Hanzale münafık olmadı. Rahmet Peygamberi ona dönüp “işte bu gönlünde sorguladığın şey imanın ta kendisidir.” dedi. Biz Hanzele’den ve Rasûlullah’ın cevabından öğreniyoruz ki mesele kendini sorgulaman değil aksine sorgulamamak. Ben Rabb’imi sık hatırlayamıyorum, cenneti cehennemi unutuyorum diye düştüğün ateş hakikatte gül bahçesinin tâ kendisidir. Tüm bunların aklına gelmemesi bile aklına gelmiyorsa işte o zaman problem var demektir.
Rasûlullah (sas), bize bunca örnekliği gösteren Hanzele’ye (ra) çok kıymet verirdi. O aynı zamanda Efendimiz’in (sas) vahiy kâtiplerindendir. Mekke Fethi’ne ve Huneyn Savaşları’na katılan Hanzele bin Rebî’i Resulullah (sas), Tâif Muhasarası’nda Tâif’liler barış isteyip istemediklerini öğrenmek için Tâif halkına elçi olarak gönderdi.
Câbir bin Abdullah (ra) anlatıyor:
“Allâh’ın Rasûlü, Tâif halkına, Hanzele bin Rebî’i elçi olarak göndermiş idi. Hanzele, Tâif’lilerle görüşürken, kendisini yakalayıp kaleye götürmek istediler. Bunu gören Rasûlullah (sas) “Kim bunların elinden Hanzele’yi alacak? Bu işi başarana bütün gazilerimizin sevabı kadar, sevap vardır!” buyurdu.
Abbâs bin Abdülmuttalib (ra)’dan başkası, yerinden kıpırdayamadı. Abbâs (ra), Hanzele, kaleye sokulmak üzereyken, Taifliler’e yetişerek onu kucakladığı gibi ellerinden kurtarıp, kaçırdı. Kalenin üzerinden, Abbâs’a taş yağdırdılar. Bu sırada Rasûlullah, Abbâs’a dua ediyordu. Abbâs, yara bere almadan Hanzele’yi Resulullah’a getirdi! (M.Yusuf Kandehlevi Hadislerle Müslümanlık-2-555)
Rasûlullah (sas) onun için “Hanzele ve Hanzele gibilerini kendinize imam yapın!” buyurmuştur. Ayrıca Efendimiz (sas) Hanzele’den (ra) unuttuğu hususları kendisine hatırlatmasını ister, bazen de mührünü ona bırakırdı. Hanzele bin Rebi’i Rasûlullah (sas) ile Tebûk, Seferi’ne katıldıktan sonra, Vedâ Haccı’nda bulundu. Rasulullah (sas)’ın vefatını gördü. Denilir ki Hanzele (ra) öldüğü zaman cinler ona ağıt yakmıştır. (, İbn-i Hacer el-Askâlani, el-İsâbe, 1/540).
Onun vefatının üzerine akrabalarından bir hanımefendi şu mersiyeleri terennüm etmiştir:
“Zaman kederli bir kadına şaşa kaldı…
Ak saçlı solğun birine ağlıyor diye…
Bügün gözbebeğini ak yapan nedir diye sorarsan…
Sana haber vereceğim! Asla yalancı değilim!
Gözbebeğimin siyahlığını yok etti…
Hanzaletü’l-Kâtib’e olan kederim… (Mesudi el-Hüzeli, et-Tenbih ve’l-İşraf, 34