Dikkatli yemek, ne yiyip içtiğimizin bilincinde olmaktır. O yiyeceğin nasıl göründüğünü, ağzımızda nasıl bir his yaratacağını ve yedikten sonra kendimizi nasıl hissettiğimizi bilmektir. Abur cubur tıkınmakla, tadına vararak yenen bitter çikolata arasında fark vardır. Yavaş ve dikkatli yemek, yemeğin tadını çıkarmak kilo vermek için en etkili yoldur. Gerçek açlık durumunda bir şeyler yemek “mutluluk” verirken, duygusal açlıklarda yemek yeme fikri suçluluk, utanç ve pişmanlığa yol açar.
Geçtiğimiz yüzyılda yağ açısından zengin bir diyetten karbonhidrat açısından zengin bir diyete geçtik. Beslenme alışkanlıklarımızdaki bu değişim kronik baş ağrısı, hareket bozuklukları, dikkat eksikliği, şizofreni, hiperaktivite, beyin hastalıkları gibi modern sorunların kaynağı olmuştur.
Modern toplumda beyin sağlığındaki önlenemez çöküşü başlatan en önemli etmenlerden birinin buğdayın insan beslenmesine dahil edilmesi olduğuna kuşku kalmadı. Taş devrinde atalarımız bu tahılı az miktarda tüketirdi. Avcı-toplayıcı atalarımızın tükettiği bu yabani buğday ile günümüzde kullanılan buğday arasında yapısal veya kimyasal olarak pek de benzerlik bulunmuyor. Melezleştirme ve genetik modifikasyon teknolojilerinin de katkılarıyla organizmamızı sürekli genetik olarak hazır olmadığımız malzemelerle karşı karşıya bırakıyoruz (Perlmutter, 2015).
Bu tür gıdalar sadece bedeni değil zihni de olumsuz etkiliyorlar. Araştırmalar neticesinde merkezi sinir sisteminin sadece genetik belirleyiciler tarafından değil, aynı zamanda çevresel faktörler tarafından inşa edildiği sonucuna varılmıştır. Şüphesiz çevresel faktörlerden biri olan beslenme, genetik yapıyı ve beyin gelişimini etkileyen bir belirleyicidir (Gültekin, 2013). Dolayısıyla alınan besinler, bireyin vücut gelişimi yanında, beyin gelişimine ve dolaylı olarak da kişilik gelişimine etki etmektedir.
Gıdaların ve beslenme alışkanlıklarının kişiliği etkileyen ve şekillendiren faktörlerden biri olduğu hususunda en dikkat çekici tespitler İbn Haldun’a aittir. Ona göre kimyası bozuk besinlerin sindirimi ile açığa çıkan kötü sıvıların beyne gitmesi insanda anlayışsız, dalgın ve dikkatsiz kişilik özelliklerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Gültekin, 2013; Zorlu, 2020).
Yüzyıllar sonra gerçekleştirilen çalışmalar aynı kanıyı destekler niteliktedir. Yapay renklendirici ve tatlandırıcıların kişiliği olumsuz etkilediği, hiperaktivite ve dikkat eksikliğine yol açtığı tespit edilmiştir. Doğal besinlerle beslenen insanlarda ise stres yönetiminin ve sosyal davranışın güçlü olduğu, daha dinamik ve daha keyifli oldukları gözlemlenmiştir (Pişgin, 2013).
“Manastır çalışması” etiketiyle bilinen bir araştırmada 17 rahibe bir ay boyunca yalnızca organik gıdalarla beslenmiş, beslenmenin fizyolojik ve psikolojik yansımaları değerlendirilmiştir. Kan basıncında dengeli bir düşüş, immün sistemde güçlenme, fiziksel zindelik ve zihinsel berraklıkta artış gözlenmiştir. Bunun yanında organik gıdalarla beslenen rahibeler daha az baş ağrısı çektiklerini ve stresle daha iyi baş edebildiklerini ifade etmişlerdir (Fuchs, 2005).
İbn Haldun, besinler ve kişilik gelişimi arasındaki ilişkiyi şöyle temellendirir: Refah ve bolluk, genellikle zihin performansı ve ahlâk üzerinde olumsuz; az yemek ve zor ekonomik şartlar da olumlu yönde etkilemektedir. Tüketilen gıdaların çok fazla ve karışık olması vücudun dengesini bozmakta, şişmanlamaya ve vücudun kötü görünmesine yol açmaktadır. Sonucunda da soluk, donuk ve mat bir yüz yapısı oluşmaktadır (İbn Haldun, 2018)
Fazla çeşitliliğe sahip öğünlerin toplam yemek alımı üzerindeki etkilerini inceleyen deneysel çalışmalar da çeşitliliğin gıda alımında güçlü bir itici gücü olduğu sonucunu desteklemektedir. Açık büfeler bunun en basit örneğidir. Aklımızda olmayan besini tabağımıza iterek, vücut ağırlığını ve vücut yağını artırırlar. (Embling, 2021)
Fransız düşünür Savorin’in “Bana ne yediğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” sözü, son yıllarda beslenme ve kişilik üzerine yapılan araştırmaları destekler niteliktedir. Alınan her bir besin maddesi, beyne verilen aminoasitlerle sinir hücrelerini etkilemektedir. Bu etkilerden bazıları uyarıcıyken bazıları yatıştırıcı niteliktedir. Özellikle çok sık et ürünü tüketenlerin aktif, hareketli ve daha sert mizaçlı oldukları tespit edilmiştir. Yenilen etin türü dahi insanın kişiliğini etkilemektedir. Koyun ve keçi eti tüketenlerin daha uysal, domuz eti tüketenlerin diğerlerine kıyasla şiddet göstermeye eğilimli olduğu gözlemlenmiştir (Kılıçlar, 2017)
Besin maddelerine verilen örnekleri çoğaltmak adına minerallerin de eksikliği ve fazlalığı kişiliği etkilemektedir. Demir eksikliği olanlar daha çekingen, içine kapanık, alıngan ve sinirli olurken; iyot eksikliği olan kişilerde dikkat eksikliği ve zekâ geriliği bulunabilir (Yılmaz, 2013).
Yapılan bir araştırmaya göre, Trabzon halkının tez canlı ve zeki oluşu ile beslenme alışkanlığı arasında bağlantı kurulmaktadır. Kalorisi birçok besinden yüksek olan mısır bu yörenin en çok tüketilen gıdalarından biridir. Bu durum kişilere enerji ve hareketlilik katar. Bununla birlikte içinde sakinleştirici özellik barındıran buğdayı az tüketmelerinden dolayı da asabi ve fevri bir yapıya sahiptirler (Bayar, 2019).
Bu konuyla ilgili olarak İtalyan beslenme uzmanı Ezio Di Flaviano, insanların damak zevkleri ve yemek seçimi konusunda tespitlerde bulunmuştur. Ona göre, sofraya oturup doğru besin maddeleri seçerek, kötü ruh hali belli oranda düzeltilebilir. Süt ürünleri ve kırmızı et, kişilerde bıkkınlığı tetiklerken, yalnızlık ve iç sıkıntısı hisseden insanların rahatlamak için domates, patlıcan, biber, patates, yumurta ve karnabahar gibi sebzeleri tüketmesini doğru tercih olarak görmektedir (Kılıçlar, 2017). Yemek seçimi, yeme miktarı ve yemek sıklığının ruhsal durumu etkilediği ortadadır.
Ölçüsüz beslenme ile birey sürekli kendisini tüketim çıkmazında bulmaktadır. Yorgunluk ve depresyon gibi durumlarda yeme sıklığı artmakta; korku, endişe ve gerilim duygularının yoğun olduğu dönemde ise azalmakta olduğu görülmektedir. Rahatlama yolunun yemek yemekten geçtiğine inananlarda aşırı tüketimden dolayı hastalıklar baş göstermektedir. İbn Haldun’a göre; insanı aç kalmak değil, alışmış oldukları toklukları öldürmektedir! (Zorlu, 2020).
Aşırı beslenme, ruhsal boşluğa ve kişinin benlik yapısının bozulmasına da yol açmaktadır. Kişi kendini, beğenmeme, değer görmeme, huzursuzluk ve değersizlik hislerine kapılmaktadır. Birey olarak kendisine saygısı yok olmakta, kendini toplumdan soyutlamakta ve yalnızlaşmaktadır (Bayar, 2019).
Standardize edilmiş bir yeme düzeni önerisinde bulunmak doğru olmayacaktır. Her insanın beslenme planı; kendi sağlık durumuna, genetik altyapısına, fizyolojisine, yaşına ve atalarından miras aldığı potansiyeline ya da vücudunun besinlere verdiği reaksiyonlara göre değişecektir. Fakat her geçen gün artan kronik hastalıkları önleyebilmek/geciktirmek, sağlığı iyileştirmek veya yaşam kalitesini artırmak adına hepimizin yemek seçiminde bilinçli olması gerektiğini biliyoruz. Türkiye’de fast food işletmesi tercihini etkileyen unsurların; arkadaşlar, hızlı olması ve ucuz olması gibi faktörlerin yanısıra temel nedenlerden birinin sosyal medyanın etkisi olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Maalesef fast food satış yerleri, restoran zincirleri çoğunlukla besin açısından çorak arazilerdir (Çakmak, 2021). Fast food kültürünün hâkim olduğu ABD’de 2030 yılına kadar vatandaşlarının %85’inin obeziteden etkilenmesi beklenmektedir (Ghamdi, 2018).
Şişmanlığın önlenmesinde besin tercihleri kadar, yeme davranışı da önem arz etmektedir. Şuursuzca yediğimizde daha fazla yeriz. Yeme idrakıyla ve sakin şekilde sofraya oturmalı, derin bir nefes alarak şükretmeliyiz. Yemek yediğimizde, yiyeceğin mideden ileuma ulaşması ve beyne “doydum” mesajının iletilmesi normalde 20 dakikayı bulduğundan, yavaş yemek ve “yeterince yendiği” bilgisini beyne iletmek için mideye zaman tanımak gerekmektedir. Yavaş yemek birim zamanda sindirilip kana geçen enerjinin miktarını azaltır. Ayrıca çok çiğneyerek ön parçalamayı ağızda yapmak mide-bağırsağın işini kolaylaştırmaktadır (Çoruhlu, 2019).
Avrupa Çocuk Endokrinoloji Kongresinde en iyi klinik araştırma ödülü alan bir araştırmada, yavaş yemek yemenin açlık hissinin sorumlusu olan “Ghrelin” hormonu seviyelerini azalttığını göstermiştir. İsveç, İngiltere ve Avustralya’dan araştırmacıların ortak çalışmasında adolesan dönemde iki grup çocuk incelenmiş, ilk grup çocuk eski hızları ile yerken, diğer grup “mandometre” isimli bir araç yardımıyla (tabaktaki yiyeceğin azalma hızına göre uyarı veren bir alet) yavaş yemeye yönlendirilmiştir. Bir yılın sonunda yapılan değerlendirmede yavaş yiyen çocukların Ghrelin düzeylerinin belirgin olarak düşük olduğu ve ilk bulgulara göre obezite ve insülin direnci sıklığında anlamlı bir azalma meydana geldiği rapor edilmiştir Kandaki Ghrelin miktarının midenin boşalma hızıyla ilgili olduğu saptanmıştır. Yeme hızını yavaşlatmak, gıda alımını azaltmak için etkili bir strateji gibi görünmektedir (David, 2003; Galhardo, 2012).
Bütün kaloriler eşit yaratılmamıştır. Kurabiyedeki 500 kalori ile brokolideki 500 kalori eşit değildir. Gıda bilgidir ve gen ifadenizi, hormonlarınızı ve metabolizmanızı kontrol eder. Kalorinin kaynağı; genler, hormonlar, enzimler ve metabolizmanızın vereceği karşılığı ciddi anlamda etkilemektedir. Dünyamızı ve sağlığımızı iyileştirmek adına bir adım atmak mümkündür. Çatalınızı sapladığınız şeyin tarım, enerji tüketimi, çevre, politika, iktisat ve biyolojimiz üzerindeki tesiri çok büyüktür (Hyman, 2019).
Kaynaklar
- David Perlmutter, Tahıl Beyin, (İstanbul: Pegasus Yayınları, 2015) s./ pp. 122-199.
- Fatih Gültekin, “Katkı Maddelerinin İnsan Kişiliği Üzerine Etkileri”, Elmalı’da Kişilik Oluşumu ve Nefsin Terbiyesi Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 2013, s./ pp. 84-85.
- Abdülkadir Zorlu, “İbn Haldunda Beden İnşası Açısından Bedevi Umran ve Hadari Umran”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2020, s. 43/ pp. 177-192.
- İbn Haldun, Mukaddime, (İstanbul, Dergah Yayınları, 2018)
- Yasin Pişgin, İslam’da Beslenme ve Şahsiyet İlişkisi, (Antalya, Yazar Ofset Matbaacılık, 2013) s./ pp. 88-95.
- Nicolai Fuchs and others “Influence of Biodynamic Nutrition on İmmunological Parameters and Well-Being of Postmenopausal Women”, Proceedings of the 1st scientific FQH conference in Frick, 2005, s./ pp. 63–67.
- Rochelle Embling and others, “Effect of Food Variety on İntake of A Meal: A Systematic Review and Meta-Analysis”, The American Journal of Clinical Nutrition, 2021, ss.113/ pp. 716–741.
- Arzu Kılıçlar ve diğerleri, “Kişilik Tiplerinin Tat Tercihlerine Etkisi”, Journal of Tourism and Gastronomy Studies”, 2017, Cilt 5, s. 3/ pp. 93-117.
- Suat Yılmaz, Sağlıklı Beslenme ve Kişilik Oluşumu Üzerindeki Etkileri, (Antalya, Yazar Ofset Matbaacılık, 2013).
- Mustafa Bayar, “İbn Haldun Düşüncesinde Bireyin Kişilik Gelişimini Etkileyen Faktörler”, Akra Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, 2019, Cilt 7, s. 19/ pp. 53-77.
- Muzaffer Çakmak, & Serdar Çöp, “Fast Food Restoranlarını Tercih Eden Tüketiciler Üzerine Bir Araştırma”, Türk Turizm Araştırmaları Dergisi, 2021, s. 5/ pp. 1474-1486.
- Sameer Ghamdi and others, “Prevalence of Overweight and Obesity Based on The Body Mass İndex; A Crosssectional Study in Alkharj”, Saudi Arabia. Lipids in Health and Disease, 2018, ss. 17-134/ pp. 1-8.
- Ayşegül Çoruhlu, Sirkadiyen Beslenme, (İstanbul: Doğan Kitap, 2019)
- David St Pierre “Ghrelin: A Novel Player in the Gut-Brain Regulation of Growth Hormone and Energy Balance”, Physiology, 2003, s.18/ pp. 242-246.
- Julia Galhardo and others, “Normalizing Eating Behavior Reduces Body Weight and Improves Gastrointestinal Hormonal Secretion in Obese Adolescents”, The Journal of Clinical Endocrinology & Metabolism, 2012 s. 97-2.
- Mark Hyman, Kan Şekeri Diyeti, (İstanbul: Pegasus Yayınları, 2019) s./ pp. 237-269